Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Dinsel

“Bunlar karışık rüyalardır” (2)


Mekkî surelerle ilgili yaptığımız vatandaş okumamızın elli dördüncüsü ve İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre yetmişinci sure olan “Enbiya” suresi, daha önce de sıklıkla verilmiş olan Yahudi peygamberlerin anlatımı ve benzer söz kalıplarının tekrarıyla sürer.

Musa ve Harun Biz, “Musa ve Harun’a eğriyi doğrudan ayıran kitabı, takva sahipleri/saygılı olanlar için bir ışık ve öğüt olarak” vermiştir ve “onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar, kıyamet saatinden de titrerler.”

Kur’an da Biz’in indirdiği kutsal bir kitaptır” ve Biz sorar: Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz?”

İbrahim … Daha önce İbrahim’e de rüştünü/erginliğini verdiğini belirten Biz, “onu biliyorduk,” der. Babasına ve kavmine seslenen İbrahim, tapınıp durdukları heykellerin ne olduklarını sorar. Onlardan; “biz atalarımızı bunlara tapar bulduk,” yanıtını alan İbrahim, onların da atalarının da “apaçık bir sapıklık içinde” olduklarını vurgular. Kavmi sorar: “Sen bize gerçeği mi getirdin/sen ciddi mi söylüyorsun yoksa şaka mı ediyorsun?” İbrahim yanıtlar: “Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahitlik edenlerdenim. Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım.” İbrahim, putları parça parça eder, “yalnız kendisine başvursunlar diye onların büyüğünü” sağlam bırakır. “Tanrılarımıza bunu kim yaptı,” diye sorar kavmi ve yapanın zalim biri olduğu belirtilir. Bazıları, “İbrahim denen bir gencin, onları diline doladığını” duymuştur. Şöyle derler:

O halde tanıklık edebilmelerini sağlamak için, onu halkın gözü önüne getirin.”

Kavmi, “bunu tanrılarımıza sen mi yaptın,” diye sorar. İbrahim’in, “belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun,” demesi üzerine önce kendi kendilerine dönüp haksız olduklarını düşünseler de sonra yine eski kafalarına dönerler ve bunların konuşmayacağını sen de bilirsin,” derler. Bunun üzerine İbrahim kavmine seslenir: “O halde, Allah’ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz? Size de Allah’ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?” Onlar da şöyle der: “Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin.” Biz devreye girer ve ateşe emreder: “İbrahim’e karşı serin ve zararsız ol.” Onların İbrahim’e düzen kurmak istediklerini belirten Biz, onları daha fazla kayba uğratır ve “onu da Lut’u da âlemler için bereketli ve kutsal” kıldıkları yere ulaştırıp kurtarır. Biz İbrahim’e “İshak’ı, üstelik bir de Yakup’u” ihsan etmiş, her birini iyi kimseler kılmış ve onları buyruğuna göre “yol gösteren önderler” yapmıştır. Biz onlara “iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi” vahyetmiştir. Şöyle denir: “Onlar Bize kulluk eden kimselerdir.”

LutBiz, “Lut’a da bilgelik ve ilim” vermiş, “onu, çirkin işler işleyen kentten/kasabadan” kurtarmış, onu rahmetinin içine almıştır. Lut iyilerdendir, kavmi ise kötüdür ve yoldan çıkmıştır.

Nuh… Nuh daha önceleri Biz’e yalvarmış; Biz de “kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan” kurtarmış, ayetleri yalanlayan kavimden onun öcünü almış, o kötü kavmin hepsini suda boğmuştur. 

Davut ve Süleyman… Onlar “milletin koyunlarının geceleyin çobansız yayıldığı ekin hakkında hüküm verirken, Biz onların hükmüne tanık” olmuştur. Biz onun hükmünü hemen Süleyman’a bildirmiş; “zaten her birine hüküm ve ilim” vermiştir. Biz, “Davut’la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları buyruk altına” almıştır. Bütün bunları yaptığını vurgulayan Biz, şöyle devam eder: “Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misiniz? Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman’ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgârı, onun buyruğuna verdik. Biz her şeyi biliyorduk. Onun için dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de gören şeytanlardan da onun buyruğu altına verdik. Onların hepsini biz gözetiyorduk.”

Eyüp… Rabbine seslenen ve “başıma bir bela geldi, sana sığındım, sen merhametlilerin en merhametlisisin,” diye yakaran Eyüp’e Biz yanıt vermiş ve başına gelenleri kaldırmıştır. Biz, ayrıca katından “bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere, ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha” vermiştir.

İsmail, İdris ve Zülkifl … hepsi sabredenlerdendir ve Biz onları rahmeti içine almıştır; onlar gerçekten iyilerdendir.

Zünnun… yani balık sahibi Yunus, “öfkelenerek giderken,” Biz’in kendisine güç yetiremeyeceğini sanmış, “fakat sonunda karanlıklar içinde ‘Senden başka tanrı yoktur, Sen yücesin, doğrusu, ben haksızlık edenlerdenim,’ diye seslenmiştir.” Biz de onu yanıtlamış, üzüntüden kurtarmış ve şöyle demiştir:

“İnananları böyle kurtarırız.”

ZekeriyaRabbine: ‘Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen varislerin en hayırlısısın” diye seslenen Zekeriya’nın duasını kabul eden Biz, kendisine Yahya’yı bahşetmiş; “eşini (doğum yapmaya) elverişli hale” getirmiştir. Biz şöyle der: Doğrusu onlar iyiliklerde yarışıyorlar, umarak ve korkarak bize yalvarıyorlardı. Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.”

MeryemBiz, “iffetini koruyan kadına” ruhundan üflemiş, “onu ve oğlunu, âlemler için bir mucize” kılmıştır. Musevilik ve Hristiyanlığın Yahudi kökenli sembol adlarının anlatımı bitince Biz Arap kavmine seslenir:

“Doğrusu bu sizin ümmetiniz (müslümanlık), bir tek ümmettir (bir tek din olarak sizin dininizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin. Ama, aralarındaki işlerinde/din konusunda paramparça oldular, hepsi Bize döneceklerdir. İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız.” Yok edilen “bir memleket ahalisinin ahiretteki cezasını da çekmek üzere” Biz’e “dönmemesi gerçekten imkânsızdır.”

Tefsir geleneğinde Biz kelimesi “azamet çoğulu” olarak verilse de Biz icraatlarını ve tehditlerini sürdüren bir oluşumdur. Tasavvufta da genelde tevhit anlayışı içinde “birlikte çokluk, çoklukta birlik” olarak eritilen bütün bu ifadeler bir edebî metinde geçseydi, bunlar azamet ya da saygı çoğulu olarak açıklanır mıydı? Biz ifadesi tekil bir özneye indirgenir miydi?

Ardından Kıyamet günü-cehennem-cennet döngüsünün anlatımına geçilir.

Yecuc-Mecuc her tepeden süzülürler/akın edip çıkarlar, “inkâr edenlerin gözleri beleriverir” ve şöyle derler: “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik.” Onlara seslenilir: “Siz ve Allah’tan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz. Eğer onlar ilah olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır. Orada onların bir inlemeleri/hıçkırık vardır. Bunlar orada (sağır olup) bir şey de işitemezler.” Biz’in katından “kendileri için güzel şeyler takdir edilmiş olanlar, işte oradan (cehennemden) uzak tutulanlardır Bunlar onun (cehennemin) uğultusunu bile duymazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar. O en büyük korku bunları üzmez; kendilerini melekler, ‘size söz verilen gün işte bugündür’ diye karşılarlar.” Biz, “göğü, kitap sayfalarını dürer gibi” dürecek, yaratmaya ilk başladığı gibi, katından “verilmiş bir söz olarak yaratmaya” devam edecektir.

Şöyle denir: “Doğrusu, Biz bunu yapacağız.”

Ardından gelen ayette Ben-Biz anlatımı; Allah’ın tek başına mutlak özne olmadığı, yazma işinin başka katılımcılarla gerçekleştiği izlenimini doğuruyor; âdeta bir ekip çalışması gibi. Şöyle deniyor: “Andolsun ki, hatırlatmadan (Tevrat’tan) sonra Zebur’da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık. Doğrusu, bunda (Kur’an’da) kulluk eden kimseler için yeterli bir öğüt vardır.”

Muhammed peygamberi ancak âlemlere rahmet olarak” gönderdiğini belirten Biz, ondan şunu söylemesini ister: “Tanrınızın/İlahınızın tek bir tanrı/ilah olduğu kuşkusuz bana vahyolunuyor. Artık doğruluğa içtenlikle boyun eğecek misiniz/şimdi siz artık müslüman oluyor musunuz?” Eğer yine de yüz çevirirlerse, şunu da eklemesi istenir: “Size düpedüz açıkladım; tehdit olunduğunuz şeyin yakın mı, uzak mı olduğunu bilmem.”

Arap kavmine hitap, tekrarlanan bir söz kalıbıyla sürer: “Şüphesiz Allah açığa vurulan sözü de bilir, gizlediklerinizi de bilir. Bilmem belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar geçindirmek içindir.”

Sure, Muhammed peygamberin duası ve açıklaması ile son bulur: “Ey Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet ve Rabbimiz O Rahmandır ki isnat ettiğiniz (yalan) vasıflarınıza karşı yardımına sığınılacak olan ancak O’dur.”

Enbiya suresi anlatımı bitmiştir. Sıradan bir vatandaş eline bir Kur’an meali/çevirisi aldığında Enbiya suresi olarak yukarıdaki ifadeleri okumaktadır. Mekkî surelerle ilgi çalışmamız sürecektir.

Canan Murtezaoğlu


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir