Alâk; ilişken nesne
Umut etmek ya da umut, insanın yaşamla bağ kurmasıdır. Bu bağlamda; yeni yılın ilk günü, doğanın uyanışı, bahar bayramı olarak 21, 22 ya da 23 Mart tarihlerinde kutlanan Nevruz da umudun tazelendiği bir gündür. Bazı ülkelerde resmi, bizde de geleneksel olarak kutlanan Nevruz’un tüm insanlığa adalet ve iyilik getirmesi dileğimle…
Yazımın konusu, 2020 yılında yayınladığım “OKU!” adlı el kitabımdan, “Alak, 1-5” adlı bölüm. “OKU!” adlı bu çalışmamın amacı; 610 yılında, kendini; “Âlemlerin Rabbinden indirilmedir.” (Vakıa/Kaçınılamaz Olay, 80) ve “Bu, bir hatırlatma ve apaçık bir Okuma’dır.” (Yâ-Sîn, 69) olarak tanımlayan ve muhatabının, ayrım yapmadan sadece “insan” olduğunu belirten bir metnin bazı bölümlerinin, bu toprakların insanıyla ve günümüzdeki yaşamla ne kadar bağ kurabildiğini görmek ve düşündürdüklerini aktarmaktır. Kitabın içeriğini, İslam inancının metninden seçtiğim kırk konu başlığı oluşturuyor. Amacım, din, insan ve toplum üçgenindeki bu kırk konu başlığının vurgulamak istediği değerlerle ilgili görüş, düşünce ve yorumlarımı paylaşmak.
Alâk suresi, 1-5. ayetlerde şöyle deniyor:
“Oku! Yaratan, insanı yapışkandan yaratan Rabbinin adına.
Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini öğreten Rabbin pek cömerttir.”
Bu bilgiye göre; insanı yaratanın, insana ilk emri “oku” dur. Okumak çok çeşitli anlamları, çağrışımları olan bir sözcüktür; bir yazıyı meydana getiren harfleri seslendirmek, yazılmış bir metnin iletmek istediği şeyleri öğrenmek, öğrenim görmek, sesli olarak söylemek, bir şeyin anlamını çözmek, anlamak, kavramak, değerlendirmek, davet etmek gibi… Burada okumanın konusu belirlenmiş değildir, okumanın sınırı çizilmemiştir yani insanın; evreni, dünyayı, çevreyi, kendini tanıması/okuması için kullanıma açık bir sınırsızlık vardır. Kısaca, Yaratan, insanı; okumaya, yazmaya, düşünmeye, araştırmaya çağırmış, insanın yürümesi gereken yolun “bilim” olduğunu açıkça işaret etmiştir.
Bu bağlamda, Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, 22 Eylül 1924’te Öğretmenler Birliği’nin Samsun İstiklâl Ticaret Mektebinde, şerefine verdikleri çayda yaptığı konuşmayı da hatırlatayım: Şunları söyler Gazi:
“Bu çay ziyafetini düzenleyenlere özel olarak teşekkür ederim. Bu vesile beni, Samsun’un çok aydın ortamında bulundurmuş oldu. Bu vesile beni kafaları ilim ve fen ile bezenmiş kıymetli insanlardan oluşmuş bir topluluk huzurunda bulunmakla pek mutlu etti. Dünyada her şey için, uygarlık için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak dalgınlıktır, bilgisizliktir, doğru yoldan sapmaktır! Yalnız, ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki gelişimini kavramak, ilerlemeleri zamanında izlemek şarttır.”
Burada bir parantez açalım ve şu üç soruyu soralım: Gazi’nin özellikle son cümlesi ülkemizi yönetenler için bir uyarı olmuş mudur? Muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkılabilmiş midir? İlim ve fendeki gelişmeler, ilerlemeler, zamanında izlenmekte midir? Örneğin dünyada 1970’te başlayan 3. Sanayi Devrimi’nin ya da 2011 yılında Almanya’da bir terim olarak kullanılan 4. Sanayi Devrimi’nin neresindeyiz? Ya da 2016 yılında Japon İş Federasyonu tarafından bir hedef olarak öne sürülen, içinde yapay zekâ kavramını barındıran 5. Sanayi Devrimi ile bağımız var mıdır? Türkiye, mevcut sanayi ve teknoloji altyapısıyla, eğitim sistemiyle dünyadaki yeni teknolojik gelişime ayak uydurabilecek midir? Parantezi kapatalım ve konuyu uzmanlarına bırakıp “Oku!” emrinin yer aldığı surenin adına bakalım.
Bu ad Alâk’tır ve anlamlarına bakılırsa çok özel bir addır. Alâk; yapışkan kan pıhtısı, embriyo, ilgi, sevgi, şefkat, kan, yapışkan veya ilişken nesne, bir şeye ilişip tutulmak gibi birçok anlam içermektedir. Bu tanımlara göre Alâk kelimesi ile yaratılışın özüne de dikkat çekilmektedir, denebilir.
“Kuantum Teorisi” kitabının yazarı, kuantum mekaniği fizikçisi David Bohm; “Hiçbir neden-sonuç ilişkisinin evrenin bütününden asla ayrılamayacağı gerçeğini akılda tutmanın bilim insanları için taşıdığı önem” e vurgu yapar ve “evren sonsuz ve sınırsız tek bir holografik yapıdır ve parçalardan söz etmek anlamsızdır,” der. (Micheal Talbot; Holografik Evren adlı kitaptan alıntıdır.) Ünlü fizikçi, Alâk suresini ve kelimenin anlamını inceledi mi bilemeyiz ancak yukarıdaki tanımlama, bağ kurmayı ifade eden alâk kelimesini çağrıştırmaktadır.
İşte bu alâk’tan yaratıldığı ifade edilen insandan, önce okuması, devamında da yazması isteniyor. Ayette, “kalemle öğreten” ifadesi geçmektedir yani yazmak eyleminin sembolü olan kalemin önemi vurgulanmaktadır ve sonsuz bilgiyi kapsayan bu tanım din diliyle “Rabbin cömertliği” olarak ifade edilmiştir, anlayabildiğim kadarıyla. Bu cömertlik âdeta zincirleme bir harekettir de denebilir; öğreten kalemle öğretir, öğrenen de kalemle başkasına öğretir. Muhammed peygamber -selam ve övgü üzerine olsun- “beşikten mezara kadar ilim” ya da “İlim, inananın yitik malıdır, nerede bulursa alır.” derken, öğrenmenin, bilgiyle yürümenin önemine dikkat çekmiştir ve ilim öğrenmenin kadın-erkek herkes için zorunlu olduğunu da ifade etmiştir.
Burada, bir konuya dikkat çekelim: “Oku!” emrinin yer aldığı Alâk suresinin, resmi sıralamalı Kur’an meallerinde yeri 96. sıradır. Kur’an, 114 sure olduğuna göre, demek ki Kur’an’ı ilk kez okuyan kişi “Oku!” emrini ancak sonlara doğru görebilecektir; o da eğer metni kendi dilinde okuyorsa! Bu neden böyledir sorusunu sorabilirsiniz ve bu durum, vahyin akışı ile ilgili pek çok soruyu da akla getirmektedir.
Başta, 21 Mart ve Nevruz konusuna değinmiştim. Yazımı bitirirken de “21 Mart Dünya Down Sendromu Günü” ne kısaca değinmek isterim. Down Sendromu Farkındalık Günü, 2012 yılından beri Birleşmiş Milletler tarafından resmi olarak kutlanmaktadır. Sendroma neden olan 21. kromozomun, iki yerine üç kopya olması sebebiyle üçüncü ayın 21. günü, Down Sendromu Günü olarak belirlenmiştir. Down sendromlu bireyler, dünyamızın renklerindendir. Bu özel günlerinde, onların sevgisini ve benzersizliğini kutlayalım ve hayatımızdaki katkılarını takdir ederek onların farklılıklarını kucaklayalım.
Her insan sonuçta bir “bağ” eseri olarak bu evrende yerini alıyor. Bizler de bu bağın sevgi ve saygıyı hak ettiğini her zaman hatırlayalım.
Canan Murtezaoğlu