Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Kalem Kardeşliği

Kahpe kurşunlar


“Kuantum Teorisi” (Quantum Theory) adlı kitabıyla bilinen, kuantum mekaniği fizikçisi David Bohm şöyle demiş: “Maddeselliğine ve muazzam boyutlarına rağmen evren kendi içinde ve kendi başına mevcut olmayıp, daha büyük ve tarif edilemez bir şeyin ürünüdür. Evren, hayal edilmez bir okyanusun ortasında meydana gelen küçük bir dalgalanmadan, nispeten küçük bir ‘hareketlenme motifinden’ ibarettir.” Beynin bir hologram gibi işlediği öngörüsünde bulunan Bohm, atom altı parçacıklarla ilgili araştırmaları sonucunda da evrenin dev bir hologram olduğu kanısına varmış. Bohm’a göre evren “sonsuz ve sınırsız tek bir holografik yapıdır ve parçalardan söz etmek anlamsızdır.”

Hologram, Yunanca “bütün/tam görüntü” anlamına gelen “holos” ile “mesaj/yazılı” anlamlarına gelen “gramma” sözcüklerinden oluşuyor; “bütün bir mesaj” da diyebiliriz.

Micheal Talbot’ın, Holografik Evren (s.70) adlı kitabında “Lincoln’ü öldüren kurşun” başlıklı bir bölüm var. Lincoln, suikast sonucu ölen ilk ABD başkanıdır. Oradan bir paragraf paylaşalım: “Bohm’a göre bir sonucun sonsuz nedeni olabilirdi. Örneğin herhangi bir kimseye Abraham Lincoln’ün ölümüne neden olan şeyin ne olduğunu soracak olursak, büyük olasılıkla John Wilkes Booth’un silahından çıkan kurşunu göstereceklerdi. Ancak Lincoln’ün ölümüne katkıda bulunan tüm nedenleri kapsayan eksiksiz bir listenin; silahın gelişimine yol açan tüm olayları, Booth’ta Lincoln’ü öldürme isteği uyandıran tüm etkenleri, insanoğlunun gelişimini, elinin bir silah tutma yeteneğini kazanmasına olanak veren tüm basamaklara dek her şeyi sıralaması gerekirdi… Bohm kişinin, herhangi bir sonuca yol açan engin nedenler çağlayanını çoğu kez görmezden gelebileceğini kabul ediyordu; ancak hiçbir neden-sonuç ilişkisinin evrenin bütününden asla ayrılamayacağı gerçeğini akılda tutmanın bilim insanları için taşıdığı önem üzerinde duruyordu.”

Devlet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e; I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında (örnek: Ali Galip olayı) ve özellikle Cumhuriyet döneminde suikast girişimleri olduğu bilinmektedir. Mustafa Kemal Paşa’nın daveti üzerine Ankara’ya giderek ilk Büyük Millet Meclisi Matbaası’nı kuran Feridun Kandemir’e göre, İzmir suikastı dışında Atatürk’e on bir suikast plânı daha yapılmıştır.* Bazı kaynaklara göre bu sayı 40’ın üzerindedir.** Bütün bu suikast planlarını belli ki evren elinin tersiyle itmiş ve 29 Ekim 2023’te 100. yaş gününü kutlayacak olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti doğmuştur.

Ancak ağır bedeller ödenerek Anadolu’nun kollarında doğan bu laik cumhuriyeti korumak için, iç ve dış her türlü olumsuz akıma karşı kalemiyle, vazife aşkıyla, bilimiyle direnenlerden bazılarının kahpelerin kurşunlarıyla hayattan koparıldığını da biliyoruz.

Bunlardan biri, araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen “Rabıta… 12 Eylül… Kürt-İslam Ayaklanması” adlı kitapları ile büyük ses getiren Uğur Mumcu’dur. Mumcu, 7 Ocak 1993 tarihinde “Mossad ve Barzani” isimli bir yazı yazar. Bu yazısında Barzani, CIA ve Mossad arasındaki bağlantılara değinir ve yazısını şöyle bitirir: “Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında?.. Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?” 8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki “Ültimatom” başlıklı yazısında ise yakında yayınlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazar. Mumcu, 24 Ocak 1993’te Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirir. Hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktadır…

Namertçe şehit edilenlerden biri de Gaffar Okkan’dır. Okkan; Kars Emniyet Müdürü iken, Diyarbakır gibi yıllarca PKK ve Hizbullah terörünün ve aşırı göçün ağır sonuçlarını yaşayan bir “il” e emniyet müdürü olarak atanır. Hizbullah cemaati lideri Hüseyin Velioğlu’nun İstanbul Beykoz’daki villasına yapılan baskında ve Hizbullah’ın çökertilmesinde çok önemli rol oynar. Kadın polisler Diyarbakır’da ilk kez onun emriyle sokağa çıkar ve trafiği yönetirler. Gaffar Okkan aldığı iki küçük otomobili mavi-beyaza boyatır. Görevlendirilen kadın polisler; bir otomobille kaybolan çocukları toplayıp ailelerine teslim eder, diğeri ile de yürümekte zorlanan yaşlılara yardım ederler. Gaffar Okkan, 24 Ocak 2001 günü akşam saatlerinde, makamından Valilik Binası’na makam aracıyla seyir halinde iken, Sezai Karakoç Bulvarı üzerinde Et Balık Kurumu ile Eflatun Park arasında, kimliği belirsiz kişilerin açtığı ateş sonucu olay yerinde şehit edilir. Bu hain cinayet hâlâ çözülememiş olmakla birlikte, Hizbullah tarafından işlendiği iddia edilmektedir. Gaffar Okkan’ın hayatını ve bu suikastı konu alan “3310 Öldürüldü” isimli kitap Emrah Gürkan tarafından kaleme alınmıştır.

Ocak ayının günleri ülkemizde, farklı senelerde de olsa suikastların yaşandığı bir zaman dilimidir.

Ankara Barosu Başkanlığı yapan; Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kuran hukukçu ve siyasetçi Muammer Aksoy da Ankara’da, evinin önünde kurşunlanarak hayata veda edecektir. Tarih 31 Ocak 1990’dır. Öldürülmeseydi, sonraki günkü basın açıklamasında şu sözleri söyleyecektir Aksoy: “Atatürk’ün din düşmanı olduğunu söyleyenler, her alanda kendileri gibi düşünmeyenleri ve farklı inançlara sahip olanları ezmeyi, yok etmeyi din uğruna cihat sayan vicdan özgürlüğü düşmanlarıdır. Atatürkçüler, dinin değil, din bezirgânlarının düşmanıdırlar. Vicdan özgürlüğünün değil, başkalarının vicdan özgürlüğünü tanımayan, vicdan ve inancı kendilerinin tekeline almak isteyen saldırganların düşmanıdırlar. Uygarlıktan yana olanlar, gerilikten yana olanlar kadar yürekli ve özverili olmadıkça, Türkiye’nin aydın ufuklara doğru gidişi sürdürülemez, dahası orta çağ karanlığına gömülmesi önlenemez…” Cenazesinde, hocasının fotoğrafını kortejin en önünde kucağında taşıyan da Uğur Mumcu’dur.

Aynı yılın Ekim ayında; tarihçi, siyaset bilimci, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin ilk kadın akademisyeni, Aksoy’la birlikte Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kuruluşunda bulunan Bahriye Üçok da bir suikasta uğrayacak, evine gönderilen bombalı paketin patlaması sonucunda hayatını kaybedecektir. Ertesi gün Cumhuriyet gazetesini telefonla arayarak İslami Hareket Örgütü adına konuşan bir kişi Üçok’u, “tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden” cezalandırdıklarını, “İslam’a sınır koyanları öldürmeyi borç bildiklerini” belirtecektir. (Cumhuriyet Gazetesi, 7 Ekim 1990) Bombalı paketi kabul eden “kargocu kız” Gülay Calap ise Devrimci Halk Partisi’nin İzmir sorumlusu olarak gözaltına alınacaktır…

Aydınlarımızın öldürülme sebeplerini içeren listeyi yani fizikçi Bohm’un ifadesindeki, “katkıda bulunan tüm nedenleri kapsayan eksiksiz bir liste” yi yapmamız elbette mümkün değildir ancak listenin başına, içte ve dışta sürekli diri tutulan “Atatürk Cumhuriyeti karşıtlığı” nı, bu karşıtlığın iki temel unsurunun “dincilik ve bölücülük” olduğunu ve vatanseverlikteki sorumluluk eksikliğinin de evrende bıraktığı boşlukları yazmamız mümkündür.

“Devrim şehitleri” ne bin selam olsun…

Canan Murtezaoğlu

 

Dinlemek için tıklayın

 

*Feridun Kandemir, Atatürk’e İzmir Suikastından Ayrı 11 Suikast
**Ali Kuzu, Atatürk’e Yapılan 41 Suikast


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir