İnsan ve zaman; vahyin akışı (4)
Vahyin akışı takip edildiğinde her şey açık ve anlaşılırken, resmî sıralamada bu anlam bütünlüğünün kaybolmakta olduğunu görüyoruz; tıpkı doğayı akışına bırakıp takip etmek, birlikte yürümek yerine insanoğlunun hırslarına kurban etmek gibi! Yüz yılın âfeti sayılabilecek iki büyük depremle baş başa kalan ve hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, kederli yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Konumuza dönelim… “Hz. Muhammed -övgü ve esenlik üzerine olsun- vahyin kitaplaştırılmasını, Kur’an haline getirilmesini tamamlamadan bu dünyadan ayrılmış olabilir mi?” sorusunu her daim yineleyeceğiz çünkü Kur’an’ın toplanması konusundaki açıklamalar, birbirini tekrar eder nitelikte ve çelişkilidir. Sadece bununla da kalmıyor örneğin metin içinde işleyeceğimiz Asr Suresi için Elmalılı Hamdi Yazır şu kaydı düşmüş: “Asr Sûresi, İbni Abbas ve İbni Zübeyr ve cumhur kavlince Mekkîdir. Mücahid ve Katade ve Mukatil Medenî demişler.” (Mekkî, Mekke’de Hicret’ten önce Hz. Muhammed’e vahiy yoluyla gelen sureleri ifade eder. Medenî ise Medine döneminde vahyedilen sureler için kullanılır.)
“Kur’an neden vahiy sırasına göre değil de ‘resmi sıralama’ adı altında toplanmıştır?” sorusunun cevabını aramaya devam edelim ve vahiy sırasına göre “üçüncü grup beş sure” nin değindiği mesajları aktarmaya çalışalım. Bu sureler; Duhâ, İnşirah, Asr, Âdiyât ve Kevser’dir.
Duhâ (Kuşluk Vakti) suresinde, “Rabbin seni ne bıraktı ne de sana darıldı. Ve andolsun, sonrası senin için öncekinden daha iyi olacaktır… ” (ayetler, 3 ve 4) benzer ifadeleriyle doğrudan Hz. Peygamber’e hitap edilir. Öksüz olması konu edilerek şunu yapması ve anlatması da istenir: “Öyleyse sakın öksüzün canını sıkma… Ve sakın bir şey isteyeni azarlama.” (9-10) Kendisi de bir yetim olan Hz. Muhammed, yetim haklarının korunması konusunda çok hassas davranmıştır. Günümüzde de çatışma/savaş, salgın hastalık, doğal âfet, göç ya da gelir dağılımındaki adaletsizlik nedeniyle oluşan açlık gibi nedenlerle her gün on binlerce çocuk, yetim ve öksüz sayacına eklenmektedir.
Takip eden İnşirah (Genişlik) suresinde de Muhammed peygamberin yalnız yürümediği kendisine hatırlatılır ve şöyle denir: “Senin göğsüne genişlik vermedik mi?” (ayet 1) Hz. Muhammed tebliğ görevine başladığında, “öğretilmiş bir deli” (Duhân/Duman,14) ya da “Doğrusu, deli bir şair yüzünden tanrılarımızı mı bırakalım?” (Saffat/Sıralanan,36) gibi ifadelerle alaya alınmış, gördüğü zulüm ve baskı sonucunda ise kendisine inananlarla birlikte hicret etmiş ve savaşmıştır. İzlemesi gereken yol; “Doğrusu, güçlüğün yanında bir kolaylık vardır… Doğrusu, o güçlüğün yanında bir kolaylık vardır.” (ayetler 5 ve 6) cümleleriyle verilir ve direnmesi istenir. Bu ifadeler insanlık için de reçetedir. Her güçlüğün yanında bir kolaylığın olduğunun bilinmesi umudu diri tutmanın da bir yoludur. Umudu yeşertmek ise sonraki cümleyle gelecektir: “Onun için, bir işi bitirince diğerine giriş.” (ayet 7)
Asr suresi zamana yeminle başlar ve “… Doğrusu, insan ziyandadır. Ancak inananlar, yararlı iş işleyenler, birbirine gerçeği önerenler ve dirençli olmayı önerenler bunun dışındadır.” ifadeleriyle sürer. Toplam üç ayettir ve en kısa ilk suredir. İmam Şafî’ye göre, bu üç ayet tüm Kur’an bilimlerini kapsar. Şöyle demiştir: “Başka bir şey nâzil olmasa idi Kur’an’dan bu sure insanlara yeterdi. Bu, Kur’an’ın bütün ulumunu (bilimler) müştemildir.” Diğer yandan surenin adı olan “asr” kelimesi pek çok anlam içermektedir. Bunları; zaman, mutlak zaman, içinde bulunulan zaman, yüz senelik zaman (asır), Asrısaadet, ebedî zaman (dehr), bir şeyin vakti, gündüz ve gece, gündüzün iki ucu, ikindi vakti, kavim, oymak, yağmur, men etmek, vergi vermek şeklinde sıralayabiliriz. Dilbilimcilerin kelimenin farklı anlamlarını vermeleri elbette ufuk açıcıdır ancak sıradan vatandaşın anlaması gerekeni, Elmalılı Hamdi Yazır ünlü tefsirinde, tüm zamanlar ve insanlık için nokta atışı bir yorumla vermiştir. Şöyle yazar: “İnsanın ömrü en kıymetli sermayesidir. Ne kazanacaksa onunla kazanacaktır. O ömür ise dehirden bir cüzdür. Onunla akmaktadır. Hatta insan için dehir, ömründen hatta ömrünün içinde bulunduğu lâhzasından ibaret gibidir. Kârsız geçen her lâhza, o nefis sermayeden heder edilen bir ziyan, bir hüsrandır.” Yani insan hayatı “an” dan ibarettir ve her “an” değerlendirilmelidir. Bu durum, yukarıda verdiğimiz “Onun için, bir işi bitirince diğerine giriş.” ayetiyle de örtüşmektedir. Yaşadığımız üç boyutlu evrende ise “zaman” dördüncü boyut olarak kabul edilmektedir.
Âdiyât (Koşanlar) suresinin ilk beş ayeti; kuvvet ya da söylenen sözün Allah ile güçlendirilmesi anlamına gelen “yemin” üzerinedir ancak bu yeminlerin kimleri ya da neleri işaret etmekte olduğu, günümüz bilgi ve kavrayış seviyesi ile yorumdan öteye geçememiştir. 6. ayetiyle insanı “pek nankör” olarak tanımlayan sure, 8. ayetiyle daha açık bir betimleme yapar. Bu betimleme, benzer anlamı işaret etse de meallerde farklılık gösterir. “Ve o serveti sevdiği için katıdır, çetindir ona.” (Elmalılı Hamdi Yazır), “Ve doğrusu, insan çıkarına çok düşkündür.” (Hüseyin Atay) ve “O, mal ve servet arzusu yüzünden alabildiğine katıdır.” (Yaşar Nuri Öztürk) 1957 yılında vefat etmiş olan Hindistanlı müfessir ve düşünür Abdullah Yusuf Ali’nin ilgili çevirisini de fikir vermesi açısından bir not olarak düşelim: “And violent is he in his love of wealth.” Yusuf Ali de insanın “zenginlik aşkı” konusunda “şiddetli” olduğunu vurgulamaktadır.
Kevser (Çok Şey) suresinde de hitap tamamen Muhammed peygamberedir. Vahiy, “Doğrusu, Biz sana pek çok şey verdik.” ifadesiyle başlar. Karşılığında istenen, Rabbine yakarması ve yönelmesidir. Kevser suresi ikinci en kısa suredir, üç ayetten oluşur.
Önceki yazılarımızda ilk on surede; dinin özü, insanın yaratılışı ve yürümesi gereken yol, Muhammed peygamberin tanıtılması, Kur’an’ın iniş amacı, vahiy metni ile düşünme eyleminin birleştirilmesi, insanın uyarıcı görevi taşıması ve nihayet Yaratıcı ile insanın arasındaki bağın olmazsa olmaz şekli gibi konulara değinildiğini belirtmiştik. Metnin içeriğini oluşturan “üçüncü grup beş sure” ile de bu yapının sürdüğü görülmektedir.
Devam edecek…
Canan Murtezaoğlu