Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Kalem Kardeşliği

“Gömleği arkadan yırtılmışsa” (1)


Önceki yazımızda; insan, yaratılışının gereğini yapmak durumunda bırakılıyorsa hesap neden vardır, diye sormuştuk. Mekkî surelerle ilgili yaptığımız vatandaş okumamızın otuz dördüncüsündeyiz.

İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre ellinci sure “Yusuf” tur. Yusuf peygamberin başından geçenler, Kur’an’da tek bir sure içinde verilirken; ailesi, dünyaya gelişi ve yöneticiliği konuları Tevrat’ta genişçe yer alır. Şöyle ki Yusuf, İbrahim peygamberin torunu Yakub’un oğludur. Yakub da İshak ve Rebeka’nın ikiz oğullarından biridir. Yusuf’un doğumunu Tevrat’tan aktaralım: “Tanrı Rahel’i anımsadı, onun duasını işiterek çocuk sahibi olmasını sağladı. Rahel hamile kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. “Tanrı utancımı kaldırdı. RAB bana bir oğul daha versin!” diyerek çocuğa Yusuf adını verdi.” (Yusuf, daha çok versin anlamındadır) (Yaratılış, 30: 22-24) Burada şu notu düşelim: Kutsal kabul edilen yukarıdaki ifadeye göre; doğurmayan özellikle de erkek çocuk doğurmayan kadın için bu durumun bir utanç meselesi olması düşüncesi Anadolu’da ve bölgede binlerce yıldır sürmektedir. Tevrat’taki metinlerin bölge insanı üzerindeki etkisi, gelenek ve göreneklerin bu metinlere göre şekillenmesi ayrıca incelenmesi gereken bir konudur.

Tevrat’tan devam edelim. Rahel daha sonra, ölmek üzere iken doğum yapacak ve çocuğa Benyamin adı verilecektir. (sağ elimin oğlu anlamındadır) Benyamin Kur’an’da kelime olarak geçmez; “Yusuf ve kardeşi” veya “Babanız bir olan kardeşiniz” olarak geçer.

Sureye dönelim… Arap alfabesinin Elif, Lâm, Râ.” harfleriyle başlayan surede geçen göksel kavramlar Biz, Rab ve Allah’tır. Arap toplumuna hitapla: “İşte bunlar sana o açık seçik kitabın ayetleridir. Muhakkak ki, biz onu anlayasınız/düşünürsünüz diye Arapça bir kitap olarak indirdik.” ifadesinin ardından elçi Muhammed’e, “sana bu Kur’an’ı vahyetmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, daha önce senin bunlardan hiç haberin yoktu,” denir. Kıssa Yusuf, babası ve kardeşleri hakkındadır.

Bir rivayete göre Yahudi âlimleri; “İsrailoğulları ne sebeple Mısır’a geçmişti? Muhammed’e sorun bakalım ne diyecek?” şeklinde Mekkeli yöneticilere telkinde bulunmuşlar, bunun üzerine de bu sure inmiştir. Rivayet olarak verilen ancak yüzyıllardır genç kuşaklara aktarılan bu bilgi eğer az da olsa bir doğruluk payı içeriyorsa o zaman şunu soralım: Yahudi âlimleri neden elçi Muhammed’i sınamaktadır?  Arap toplumuna gelen vahyin bir amacı da Yahudi kavmini ikna etmek midir?

Bir zamanlar Yusuf babasına; rüyasında on bir yıldız, (Yusuf’un kardeşlerinin sayısı 11’dir) güneş ve ayı kendisine secde ederken/saygılı davranırken gördüğünü söyler. Rüyasını kardeşlerine anlatmamasını, ona tuzak kurabileceklerini, şeytanın insanın apaçık düşmanı olduğunu belirten babası sözlerini şöyle sürdürür: “Rabbin seni seçecek, sana sözleri yorumlamayı/sana rüya tabirinden bilgiler öğretecek, daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi sana ve Yakup soyuna da tamamlayacaktır.”

“Yusuf ve kardeşlerinin olayında, soranlara belgeler” olduğu belirtildikten sonra kardeşlerin aralarındaki konuşma verilir. Onlar güçlü bir takımdır ancak babaları, Yusuf ve kardeşine (Bünyamin) “daha çok sevgilidir.” Babalarının “apaçık bir yanılgıda” olduğunu düşünen kardeşler, Yusuf’un öldürülmesini, ıssız bir yere ya da bir kuyunun derinliklerine bırakılmasını tartışırlar. Kuyuya bırakılma durumunda bir “kervan/kafile onu bulup” alabilir. Kardeşler babalarına gidip Yusuf’u kendileriyle beraber göndermesini isterler; gezsin oynasın “doğrusu, biz onu koruyabiliriz,” derler. Babaları ise “onu götürmeniz beni üzüyor. Siz ondan dalgın olduğunuz bir anda, kurdun onu yemesinden korkuyorum/kurt yer de sizin haberiniz bile olmaz,” der. Kardeşler ise “biz böyle güçlü kuvvetli bir topluluk iken, buna rağmen onu kurt yerse, o zaman biz kesinlikle hüsrana uğrayanlardan/kaybetmişlerden oluruz,” diyerek itiraz ederler. Sonunda kardeşler Yusuf’u alıp götürür ve onu “bir kuyunun derinliklerine bırakmayı” kararlaştırırlar. Biz de Yusuf’a şöyle vahyeder: “Bu işlerini hiç farkına varmayacakları bir zamanda mutlaka onlara haber vereceksin.”

Yatsı vaktidir. Kardeşler ağlayarak babalarına gelirler ve aralarında yarış yaparken, eşyalarının yanında bıraktıkları Yusuf’u bir kurdun yediğini söyleyip “şu anda biz doğru da söylesek, yine de sen bize inanacak değilsin,” derler. Kardeşler, Yusuf’un gömleğinin üstüne de yalandan kan bulamışlardır. Baba itiraz ederek şöyle der: “Hayır! Tutkularınız sizi bir işe ayarttı./Nefisleriniz aldatmış da size bir iş yaptırtmış. Artık bana güzel bir sabır gerekiyor. Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan ancak Allah’tır.”

Daha sonra oraya gelen bir kervan/kafile, sucularını suya gönderir. Sucu, kovasını suya salınca, “müjde, işte bir çocuk/bir oğlan,” diye bağırır. Onu, ticaret malı/satılık bir mal olarak saklarlar; ancak önem vermezler ve “düşük bir fiyata; birkaç dirheme” satarlar. Yusuf’u satın alan Mısırlı adam karısına ona iyi bakmasını söyler ve “belki bize yararı olur. Yahut onu çocuk ediniriz,” der. Biz, Yusuf’u oraya yerleştirir, “ona rüyaların yorumunu” öğretir ve erginlik çağına gelince, kendisine ilim ve hüküm verilir. Biz, iyi davrananları böyle ödüllendirir. Kasas suresinde, Musa’nın Firavun ve eşi tarafından bulunup alınması anlatımı, Biz’in “ergenlik/yiğitlik çağına gelip olgunlaşınca” Musa’ya, “bilgelik ve ilim” vermesi ve iyi davrananları ödüllendirmesi benzer ifadelerle Yusuf anlatımında da tekrarlanır. Şöyle denir:

“Ergenlik çağına ulaşınca, ona anlayış ve ilim verdik. İyi davrananları böylece ödüllendiririz.”

Konu devam eder… “Evinde bulunduğu kadın” Yusuf’un etrafında dolanır, ona kur yapar/onun nefsinden murat alıp yararlanmak ister, kapıları sımsıkı kapatır ve “artık gelsene/hadi beri gel,” der. Yusuf ise Allah’a sığındığını, kocasının/efendisinin ona güzel baktığını, zalimlerin iflah olmayacağını söyler.  Kadın, niyetini bozmuştur. Yusuf da Rabbin uyarısını görmese onu arzulayacaktır.

Biz şöyle der: “İşte, böylece kötülüğü ve çirkin işi/fuhşu ve fenalığı ondan çevirdik.”

İkisi de kapıya doğru koşar. Kadın arkadan Yusuf’un gömleğini yırtar. Kapının önünde kocasına rastlarlar. Kadın sorar: “Senin eşine fenalık yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acı bir azaba uğratılmaktan başka ne olabilir?” Yusuf, kadının ondan yararlanmak istediğini söyleyince kadın tarafından bir tanık şöyle der: “Eğer, gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiş. Erkek yalancılardandır. Eğer, gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiş, erkek doğru söyleyenlerdendir.”

Yusuf’un gömleğinin arkadan yırtık olduğunu görünce, “bu iş, siz kadınların tuzağındandır. Gerçekten de sizin tuzağınız çok büyüktür,” diyen kadının kocası, sözlerini şöyle sürdürür: “Yusuf! Sen buna aldırma/bundan bahsetme. Kadın! Sen de suçunun bağışlanmasını dile! Doğrusu, sen yanılanlardansın.”

Şehirdeki bazı kadınlar da “Aziz’in/Bakan’ın karısı, delikanlısından murat almaya kalkmış/uşağına yaltaklanmış, sevgi yüreğini yakıp kavuruyormuş, görüyoruz ki, kadın çıldırmış besbelli,” diyerek konuşmaya başlamıştır. Onların suçlamalarını/gizliden gizliye dedikodu yaydıklarını duyan kadın, onlara davetçi gönderir, “onlara mükellef bir sofra” hazırlar ve “her birine bir bıçak” verir. Aziz’in karısı, Yusuf’tan kadınların karşısına çıkmasını ister. Yusuf’u gören kadınlar şaşkınlıkla ellerini keserler ve “Allah için, bu bir insan değil, olsa olsa yüce bir melektir,” derler. Aziz’in karısı şöyle der: İşte bu gördüğünüz, beni hakkında kınadığınız (gençtir). Yemin ederim ki, ben bunun nefsinden yararlanmak istedim/onun olmak istedim de o, namuslu/iffetli davrandı. Yine yemin ederim ki, emrimi yerine getirmezse, muhakkak zindana atılacak ve kesinlikle zelillerden/aşağılıklardan olacaktır.”

Yusuf da Rabbine seslenir ve “zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir; eğer sen, bu kadınların tuzaklarını benden uzak tutmazsan, ben onların tuzağına düşerim ve cahillik edenlerden olurum,” der. Rabbi Yusuf’un yalvarışını kabul eder ve kadınların tuzaklarını ondan savar.

Deliller görülmüştür ancak Yusuf’u “bir süre için zindana atma” düşüncesi ağır basar. Yusuf’la birlikte iki genç daha hapse girer. Biri, rüyasında kendini şarap sıkarken, diğeri de başının üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığını gördüğünü söyler. İkisi de rüyalarının yorumlanmasını ister. Yusuf, Rabbinin öğrettiği bilgi ile “size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onu size yorumlarım,” der ve Allah’a inanmayan ve ahireti de inkâr etmekte olan bir kavmin dinini” bıraktığını, ataları; İbrahim, İshak ve Yakup’un dinine uyduğunu, herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanın onlara yaraşmadığını, belirtir.

Yusuf suresi anlatımı devam edecektir.

Canan Murtezaoğlu


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir