“Gömleği arkadan yırtılmışsa” (3)
Mekkî surelerle ilgili yaptığımız vatandaş okumamızın otuz dördüncüsü ve İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre ellinci sure olan “Yusuf” suresi anlatımı devam etmektedir.
Yusuf’tan bu planı kurmasını isteyen/ona bu oyunu öğreten Biz’dir; çünkü hükümdarın kanunlarına göre kardeşini alıkoymasına olanak yoktur. Biz, dilediğini derecelerle yükseltir ve şöyle denir: “Her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.”
Onların (kardeşlerin) “eğer o çalmışsa, daha önce bunun kardeşi de çalmıştı,” ifadeleri üzerine Yusuf bunu içine atar ve onlara belli etmeden şöyle der: “Çok kötü durumdasınız ve Allah anlattığınızı daha iyi bilir.” Kardeşler Vezir’e, onun yaşlı bir babası olduğunu, onu yerine içlerinden birini almalarını söylerler. Vezir ise itiraz eder “biz malımızı kimde bulmuşsak, ancak onu alıkoruz. Yoksa haksızlık etmiş oluruz,” der.
Ümitsizliğe düşen kardeşler fısıldaşarak oradan ayrılırlar. “Babanızın, Allah adına sizden kesin söz aldığını ve daha önce Yusuf’a yaptığınız işi bilmiyor musunuz? Babam bana izin verene veya Allah benim için hüküm verinceye kadar, bu yerden ayrılmayacağım,” diyen büyükleri/ağabeyleri onlara; babalarına dönmelerini ve ona, oğlunun hırsızlık yaptığını, başka bir şey görmediklerini, kent halkına ve beraberlerindeki kervana da sorabileceğini ve doğruyu söylediklerini söylemelerini ister. Ancak babaları bu sözlere inanmaz ve “hayır, sizi nefisleriniz aldatıp bir işe sürüklemiş. Artık bana güzelce sabretmek kalıyor, belki Allah hepsini birden bana getirir,” diyerek onlardan yüz çevirir. “Ey Yusuf’un ateşi, yetti artık, yetti,” diyen babanın gözlerine ak düşer; acısını içinde tutmaktadır/yutkunup durmaktadır.
Kardeşlerin, “Yusuf’u sayıklaya sayıklaya bitkin düşeceksin/helak olacaksın,” demeleri üzerine babaları; kederini ancak Allah’a şikâyet edeceğini ve Allah tarafından onların bilmediklerini bildiğini, gidip “Yusuf ve kardeşini araştırmalarını” ve Allah’tan ümit kesmemelerini söyler.
Kardeşler Mısır’a gider ve Vezir’in huzuruna çıkarlar. Çoluk çocuklarının sıkıntı içinde olduklarını, pek az bir sermaye ile geldiklerini, yine ölçek (zahire) vermesini, ayrıca sadaka da ihsan etmesini çünkü Allah’ın, sadaka verenleri ödüllendirdiğini söylerler.
Vezir şöyle der: “Siz cahilliğinizde Yusuf’a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?” Onların, “Yoksa, sen Yusuf musun?” sorusu şöyle yanıt bulur: “Ben Yusuf’um, bu da kardeşim. Kuşkusuz Allah bize iyilikte bulundu, Allah, muhakkak ki, güzel işler yapanların ödülünü zayi etmez.” Suç işlemiş olan kardeşler, Allah’ın Yusuf’u kendilerinden üstün tuttuğunu anlamıştır ancak Yusuf onlar için bir ayıplama ve azarlama olmayacağını, Allah’ın onları bağışlayacağını söyler. Yusuf, gömleğini babalarına götürmelerini, gözlerinin görmesi için onu yüzüne sürmelerini ister ve “bütün ailenizi bana getirin,” der. Kafile Mısır’dan ayrıldığı sırada, ötede bulunan babalarının, “eğer bana bunak demezseniz, doğrusu ben Yusuf’un kokusunu alıyorum,” demesi üzerine onlar da “Allah’a andolsun ki, doğrusu, sen eski yanlışındasın,” derler.
Yusuf’un gömleğinin sure boyunca üç kez konu edilmesi dikkat çekicidir. Üzerine yalandan kan sürülmüş gömleği ve gömleğinin arkadan yırtılması olayları ile hayatı değişen, çile ve acı eken Yusuf, sonunda yine gömleği ile tüm acılara son verecektir. Kimilerine göre “esrarengiz bir yadigâr” olan gömlek, rivayetlerin de konusudur. Bunlardan biri Elmalılı tefsirinde şöyle verilir: “Hazreti İbrahim ateşe atıldığı zaman emri ilâhî ile Cebrail’in cennetten getirip giydirdiği gayet ince bir gömlek olup evlat ve ahfadına miras kalmış ve Yakub onu bir nüsha (muska) içine koyarak gizlice Yusuf’un boynuna takmış ve kuyuya atıldığı zaman Cibril onu nüshadan çıkarıp ona giydirmişti.”
İlginçtir ki 21. yüzyılda muskacılık sürdüğü gibi, yanmaz/yakmayan kefen satışları da haberlerde yer almaya devam etmektedir.
İnsanoğlu, doğru bilgiye çekinerek yaklaşırken, yalana, hurafeye hemen sarılmakta sakınca görmez. Bir konunun açıklanamazlığı arttıkça işi “kutsallığı” bağlamak da her zaman en kolay yol olmuştur.
Sureye dönelim… Müjdeci gelip gömleği yüzüne koyunca gözleri açılan Yakub; “doğrusu, sizin bilmediğinizi Allah katından biliyorum dememiş miydim,” der. Büyük günah işlediklerini kabul eden kardeşler, Allah’tan kendileri için af dilemesini babalarından isterler. O da bağışlanmalarını Rabbinden dileyeceğini belirtir. Yanına vardıklarında Yusuf, anasını, babasını kucaklar ve “Allah’ın dileğince, Mısır’a güven içinde girin,” der. Yusuf anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine oturtur. “Hepsi birden Yusuf için secdeye kapanırlar/önünde eğilirler.” Bu ifade tefsirlerde iki şekilde açıklanmıştır: Anne-babası ve kardeşleri Yusuf için, Allah’a şükretmek üzere, secdeye kapandılar ya da devrin âdetine göre Yusuf’u resmi olarak selamlamak için secde vaziyetinde yerlere kapandılar.
Bu durumu rüyasının çıkması olarak gören Yusuf; onun hak bir rüya olduğunu, şeytanın kardeşleri ile arasını bozduktan sonra onu hapisten çıkaran ve ana-babasını çölden getiren Rabbin ona gerçekten iyilikte bulunduğunu belirtir.
Yusuf kıssası şu duayla sonlanır: “Rabbim bana hükümdarlık/dünya mülkünden nasip verdin, bana rüyaların yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Sen benim dünya ve sonrakinde koruyucumsun. Canımı içtenlikle doğruya bağlı/müslüman olarak al ve beni iyiler/salih kullar arasına kat.”
Sure, Muhammed peygambere hitapla sürer. Anlatılanlar ona vahyedilen gayb (görünmeyene ait) haberleridir. O ne kadar yürekten istese ve karşılık olarak ücret istemese de insanların çoğu iman etmez.
“Bu (Kur’an), âlemlere sadece bir hatırlatmadır.” Onlar, göklerde ve yerdeki ayetlerin/belgelerin yanından umursamadan geçerler ve onlar “çoğu kez ortak koşmadan Allah’a inanmazlar.” Şöyle denir: “Yoksa bunlar Allah’ın azabından hepsini saracak bir felaket gelmesinden veya farkında değillerken ansızın başlarına kıyametin kopuvermesinden güven içinde midirler?” İman-tehdit ilişkisi burada da tekrarlanmıştır.
Elçi Muhammed’den; “benim yolum budur. Ben ve bana uyanlar, bilerek Allah’a çağırıyoruz. Allah’ı ulularım/tespih ederim. Ben ortak koşanlardan değilim,” demesini isteyen Biz, kendisinden önce gönderdikleri peygamberlerin de o memleketlerin halklarından kendilerine vahyedilen erkekler/adamlar olduklarını belirtir ve şöyle denir: “Şimdi o yerlerde şöyle bir gezip görmediler mi? Kendilerinden önce gelip geçenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar ya! Elbette ahiret yurdu müttakiler/saygılı olanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?”
Elçiler umutlarını yitirdiklerinde ve yalancı durumuna düştüklerini sandıklarında da Biz’in yardımı yetişir, dilediklerini kurtarırlar çünkü Biz’in azabı “suçlular topluluğundan geri çevrilemez.” Sure şu ayetle sonlanır: “Gerçekten de onların kıssalarında üstün/öz akıllılar için bir ibret vardır. Bu uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Ancak kendisinden önce gelen kitapların tasdiki, her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için hidayet/doğruluk göstergesi ve rahmettir/acımadır.”
Yusuf suresi anlatımı tamamlanmıştır. Mekki surelerle ilgili başlattığımız çalışma sürecektir.
Canan Murtezaoğlu