Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Kalem Kardeşliği

“Yok olup gittiler” (1)


Önceki yazımızda; Muhammed peygamberden birtakım mucizeler göstermesini isteyen Arap kavminden kişilerin inkârcılar olarak tanımlanması nedeniyle;  aynı bölgede yaşayan Yahudi kavminin, Tevrat ve İncil’deki “mucize” anlatımlarla uyarılması kabul görürken neden Arap kavminin istekleri yanlış bulunmaktadır, diye sormuştuk. Mekkî surelerle ilgili yaptığımız vatandaş okumamızın otuz üçüncüsündeyiz.

İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre kırk dokuzuncu sure “Hud” dur. Gönderilen bir elçi olan Hud, İslam kaynaklarına göre Tevrat’ta İbranîler’in atası kabul edilen Ever’le aynı kişidir. Arap alfabesinin “Elif, Lâm, Râ” harfleriyle başlayan surede geçen göksel kavramlar; Allah, Rab ve Biz’dir.

Kur’an, Allaha tapmak için ayetleri sağlamlaştırılmış ve hikmet sahibi Zat tarafından uzun uzun açıklanmış bir kitaptır. “O’nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamber” olduğunu ifade eden Elçi Muhammed şöyle der: “Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra Ona yönelin, sizi belli bir süreye kadar güzel geçimle geçindirsin. Her erdemliye erdemini versin. Eğer yüz çevirirseniz, doğrusu, hakkınızda büyük günün azabından korkarım. Dönüşünüz Allah’adır. Ve O’nun gücü her şeye yeter.” Devamla bir uyarı yapılır ve “onlar düşmanlıklarını gizlemek için göğüslerini çeviriyorlar. İyi bilin ki, onlar örtülerine bürünürlerken, neyi gizleyip, neyi açığa vurduklarını Allah biliyor,” denir.

Ayetin, örtünüp bürünme ile gelebilecek olumsuzluklara dikkat çekmesi üzerinde düşünülmelidir. “Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların/yürür her hayvanın/debelenen (dabbe) her hayvanın rızkı” Allah’a aittir ve O, onların duracak ve göçecek yerlerini bilir. Hepsi apaçık bir kitaptadır.”

Elmalılı şu notu düşmüştür: Dabbe dört ayaklılardan ibaret zannedilmesin diye bütün hayvanata tamim içindir ki insan da bu cümledendir.”

O, kimin “daha güzel iş işleyeceğini denemek için, arşı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı aşamada yaratan” dır. Eğer onlara ölümden sonra dirileceksiniz dense “inkâr edenler, ‘Bu apaçık yanıltmadan/sihirden başka bir şey değildir’ derler.” Azap onlardan sayılı bir süreye kadar ertelense o zaman da “onu engelleyen nedir ki,” diyeceklerdir; ancak “o azap onlara geldiği gün kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve o alay ettikleri şey kendilerini kuşatmış olacaktır.”

Biz, yarattığı insanın yapısını tanıtır:  “Andolsun katımızdan insana bir acıma tattırsak, sonra da onu ondan çekip alsak, doğrusu, o, umutsuz bir nanköre döner. Başına gelen bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırsak, ‘Artık kötülükler benden gitti’ der, mutlaka böbürlenir ve şımarır.” Sabır gösterip yararlı iş işleyenlere ise “bağışlanma ve büyük ödül vardır.”

İnsan yaratılışının gereğini yapmak durumunda bırakılıyorsa hesap neden vardır?

Muhammed peygamber şu sözlerle teselli edilir: “Ona bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil miydi?’ demelerinden gönlün/göğsün daralır ve belki de sana vahyolunanın bir kısmını bırakacak olursun. Sen ancak bir uyarıcısın/Allah’ın azabıyla korkutucu bir peygambersin. Allah her şeye vekildir.” İnkârcıların, “onu kendi uydurdu” sözüne de Muhammed peygamberden şu yanıtı vermesi istenir: “Doğru sözlü iseniz, Allah’tan başka çağırabileceklerinizi de çağırarak onun gibi uydurulmuş on bölüm getirin.” Eğer inkârcılar cevap vermezlerse; “bilin ki, o ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka Tanrı yoktur. Artık, şimdi müslüman/içtenlikle doğruluğa bağlı oluyor musunuz,” denir.

Önceki surelerde de gördüğümüz gibi gönderilen elçi korunmakta, toplumu tarafından onaylanması için uğraşılmaktadır. Biz; “dünya hayatını ve süsünü isteyene, orada işlerinin karşılığını” tam olarak verir, “onlar orada eksikliğe uğratılmazlar;” ancak onlara “ahirette ateşten başka bir şey” olmayacak, inşa ettikleri boşa gidecektir; “yapmakta oldukları da boştur.”

Ardından gelen 17. ayet, Kur’an ve Tevrat ilişkisini hatırlatır ve şöyle denir: O dünyayı isteyenler, hiç Rabbinden açık bir belge üzere olan kimse gibi midir? O belgeyi yine Allah’tan gelen bir şahit olarak Kur’an izliyor, ondan önce de bir rehber ve rahmet olan kitap, Musa’nın kitabı yine onu destekliyor. Böyle olanlar Kur’an’a inanırlar. Hangi hizipten olursa olsun kim onu inkâr ederse, ona vaat edilen yer ateştir. İşte bütün bunlardan dolayı sen de bu Kur’an’dan şüphe içinde olma. Kesinlikle o haktır, Rabbindendir. Fakat insanların çoğu iman etmezler.”

Kasas suresi anlatımında sorduğumuz: “Neden, ‘doğru yol gösteren bir kitap’ olarak anılanların içinde İncil yer almamıştır?” sorumuzu burada da tekrarlayalım. … 

Devamla inanan-inkâr eden kıyaslaması yapılır. Allah’a karşı yalan uyduranlar zalimdir. “Allah’ın laneti haksızlık yapanlaradır.” Onlar, Allah yolundan döndürmeye çalışırlar ve o yolu eğri büğrü yapmak isterler. Üstelik onlar, evet onlar ahirete de inanmazlar.” Ancak onlar herkesi yıldıracak değildir; “kendilerini koruyacak, Allah’tan başka kimseleri de yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. İşte bunlar, kendilerine yazık edenlerdir. Uydurup durdukları şeyler de yanlarından kaybolmuştur. Kuşkusuz, ahirette de en çok kaybedenler bunlar olacaktır.” İnanan ve yararlı işler yapanlar/salih amel işleyenler, “Rablerine saygıyla boyun eğenler” ise cennetliktir ve orada ebedi olarak kalırlar.

Şöyle denir: “Bu iki takımın durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimsenin durumuna benzer. Bu ikisi eşit olur mu? Hatırlayıp öğüt almayacak mısınız?”

Sure, bir kavme gönderilen elçi, elçinin yalanlanması ve yok ediliş döngüsü ile sürer. Yahudi kavimleri ve peygamberlerinin anlatımı, özellikle de A’raf ve Şuara surelerindeki kalıplarla ve bazı eklerle tekrar edilir.

Nuh ve kavmi… Vaktiyle kavmine gönderilen Nuh, Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım, Allah’tan başkasına ibadet etmeyin! Ben, size gelecek acı bir günün azabından korkarım,” der. Kavminin ileri gelen inkârcıları ise Nuh’a, kendileri gibi bir insan olduğunu, ona ayak takımının uyduğunu, bir üstünlüğünün olmadığını ve onu yalancı sandıklarını belirtirler. Bunun üzerine Nuh, onları ikna etmeye çalışır. Rabbinden apaçık bir delil üzerinedir ve Rabbi ona bir rahmet bahşetmiştir; ancak onlara bunu görecek göz verilmemişse, “biz, istemediğiniz halde onu size zorla mı kabul ettireceğiz,” der. Karşılık olarak mal mülk istemediğini, ödülünün Allah’tan verileceğini, inananları kovamayacağını ve onların Rablerine kavuşacağını belirten Nuh, “sizi cahillik eden bir kavim görüyorum,” diye vurgular. İnananları etrafından kovacak olursa Allah’a karşı kendisini savunacak kimse olmayacağını ifade eden Nuh, açıklamalarını sürdürür. Allah’ın hazinelerinin yanında olmadığını, melek olmak iddiasında bulunmadığını, hor gördükleri kimselere Allah’ın iyilik verip vermeyeceğini bilmediğini, haksızlık edenlerden olmayacağını söyler.

Kavmi de, tartışmayı çok ileri götürdüğünü/didişip durduğunu belirtir ve “eğer doğru söylüyorsan, bizi tehdit ettiğin şu azabı getir de görelim,” der. Nuh yanıtlar: “Ancak Allah dilerse onu size getirir. Siz de önleyemezsiniz. Allah sizi azdırmak isterse, ben size öğüt vermek istesem de öğüdümün size faydası olmaz. Sizin Rabbiniz O’dur ve O’na döndürüleceksiniz.”

Diğer peygamberler için kullanılan: “Yoksa ‘Onu uydurdu mu?’ diyorlar” kalıbı Nuh için de kullanılır. Nuh da şöyle yanıtlar: “Eğer onu ben uydurduysam suçu bana aittir. Ama ben sizin işlediğiniz suçlardan uzağım.” Nuh, vahiy ile rahatlatılır; kavminden şimdiye kadar iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir.” Nuh, onların yapmış olduklarına üzülmemeli, Biz’in gözetimi altında ve vahye göre gemiyi yapmalıdır çünkü onlar kesinlikle suda boğulacaklardır.” Nuh, “gemiyi inşa ederken, ulusunun ileri gelenleri yanından her geçtikçe” onunla alay edecek, Nuh da “biz de sizin alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz, rezil edecek azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini göreceksiniz,” diyecektir.

Biz, tennur (tandır veya geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman şu emri verir: “Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tane, aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, aileni/çoluk çocuğunu ve iman etmiş olanları geminin içine yükle.” Nuh da binmelerini söyler veonun yürümesi ve durması Allah’ın adınadır; doğrusu, Rabbim bağışlar, acır,” der. “Gemi dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken” Nuh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna kendileriyle birlikte gelmesini söyler ve inkârcılarla beraber olma,” diye bağırır. Oğlu, sudan korunmak için bir dağa çıkacağını söyleyince Nuh, “bugün Allah’ın buyruğundan, acıdıkları dışında, kurtulacak yoktur” diyecek, aralarına dalga girecek ve böylece oğlu boğulanlardan olacaktır.

Hud suresi anlatımı devam edecektir…

 

Canan Murtezaoğlu

 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir