Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Özgürlüğe Uyanış

Terk ile yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçunun konuluş amacı ve çıkarımlar


Terk suçu, TCK m. 97’de düzenlenmiştir. İlgili maddenin birinci fıkrasına göre:

(1) Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi haline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçu da TCK m. 98’de düzenlenmiştir. İlgili maddenin birinci fıkrasına göre:

(1) Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hal ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhal ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

Bu suç tiplerinin düzenlenmesi ile kendini idare edemeyecek durumda olan kişilerin yaşam hakları ile vücut dokunulmazlıkları korunmaktadır. Düzenlemeler arasındaki esas fark, failin kim olabileceği hususundadır. Terk suçunun faili ancak hukuken koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan bir kişi olabilirken, yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçunun faili herkes olabilir.

Devletin millet unsurunu oluşturan bireyler, özellikle acil yardım gerektiren durumlarda, sosyal dayanışmaya muhtaçtır. İşte kanun koyucu, bu realiteyi göz önünde bulundurarak, bu iki suç tipi ile sosyal dayanışmayı bir zorunluluk haline getirmiştir.

Terk suçu bağlamında bu durum gayet net anlaşılabilir. Zira bu suçun failleri, hukuken bakım sorumluluğu olan kişilerdir. Ancak yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçu bağlamında durum farklıdır; herkes bu suçun faili olabilir. Dikkatinizi çekmek isterim ki bu suç ile kişilere, yaş ve hastalık dışında, yaralanma durumu içinde yardım veya bildirim yükümlülüğü getirilmiştir. Yani kişi, bir suç teşkil edebilecek durumlarda dahi zor durumdaki kişiye yardım edecek veyahut ilgili makamları derhal olaydan haberdar edecektir. Özellikle bu bildirimler, kolluk makamlarının, olası bir suçun varlığını öğrenebilmesi ve geç olmadan soruşturmaya başlayabilmesi açısından aşırı önem arz etmektedir.

Elbette kanun, bu tarz durumlar karşısında kalan kişilere bir koruma sağlamıştır. Maddede geçen  “hal ve koşulların elverdiği ölçüde“ ibaresi sayesinde kişinin, yardımda veya bildirimde bulunmak suretiyle, kendisi veya yakınlarına yönelik bir tehlikenin ortaya çıkması olasılığı halinde veyahut fiziki imkânı yardıma veya bildirime olanak vermiyorsa, suçtan hüküm giymesi önlenmiş olmaktadır.

Bu noktada şu soruyu sormamız icap eder: Kişi, kanunun emrettiği gibi yardım veyahut bildirim yükümlülüğünü yerine getirirse, kendisi veyahut yakınlarını tehlikeye atmayacağını, olay anında nasıl bilebilecektir? Herkesin bir tanıdığı olduğu, gergin bir toplumda, kim hal ve koşullarının imkân dahilinde olduğunu düşünebilir ki? İnsanları korkuları ile yadırgayıp yargılamak kolaydır ancak sivil olduklarını hatırlamak zordur. Elbette bu bakış açısı, hukuken bir değer arz etmez; elverişlilik şartı her olay için ayrı ayrı ve somut bir biçimde değerlendirilir. Kaldı ki, “burası Türkiye” adı altında bir savunma, ceza hukukunun dar yorum ilkesine aykırı olur. Ne var ki, gerçekten de burası Türkiye. Polis adam mı teslim etmemiş bu ülkede adamın hasmına?* 

Ali Nuri Öztürk

 

*Murat Kartal olayı, Basın, 08.02.2022


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir