Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Arşiv

Ruhunu Ortaya Koyan Ekspresyonizm Akımı ve Zaha Hadid


Doğanın olduğu gibi aktarılmasını hoş karşılamaz, bunun yerine duyguların ve iç dünyanın etkisine dikkat çeker. Gerçek görüşün yerine sanatçının kendine özgü görüşü üzerinde durur.

Duyguların, iç dünyanın ön plana çıkarıldığı sanat akımı ekspresyonizm öncelikle resimde başlamıştır. Somut dış dünyayı doğrudan resme taşımasına karşın, sanatçının soyut bakış açısı ve onda uyandırdığı duygular resmedilir. Ekspresyonistler için tek gerçek kişinin içinde yani ruhundadır. Görüneni resmetmek gerçeği resmetmek demek değildir. Onlara göre nesnenin anlamı onun dış görüntüsünün altındadır.

Önemli olan ruhsal yaşamın içinde sakladığı, ruhsal aşktır…

Bu düşünce sanatlarının temelini oluşturur. Sanatçıların amaçları ruhlarındaki karmaşık ve güçlü duyguları tuvallerine aktarmaktır. Duygularını sert bir şekilde tuvale aktarmak isteyen sanatçılar; üç boyuttan iki boyuta geçiş yapar. Boyayı tüpten çıktığı gibi doygun, yalın ve güçlü kullanırlar. Gördükleri bir objeyle aralarında bağ kuran sanatçılar, o nesneyi kendi iç dünyalarında ve zihinlerinde oluşan biçimleriyle tuvallerine lanse ederler.

Ekspresyonist resmin öncülerinden Van Gogh’un fırça vuruşları onun ruh durumunu anlatır ve daha önce hiçbir ressam böyle bir yöntem kullanmamıştır.

Ekspresyonizm için bir başka önemli ilke olan “çığlık”, ekspresyonist ressam Edvard Munch’un meşhur tablosudur. Orjinal adı “Doğanın Çığlığı” olan bu resim de; figür, ince uzun elleriyle kafatasına benzeyen kafasının iki yanını tutmaktadır, gözleri fal taşı gibi açıktır, ağzındaki açıklık ise sanki sessizce atılan bir çığlık gibi tuvalin dışına kadar eko yapar.

Figürün korku ve dehşet halindeki duruşu, arka fonun dalgalı şekillerle aksettirilmesi izleyicisine de o korkuyu hissettirir niteliktedir. Arkada köprü boyunca yürüyen gizemli iki kişideki muğlaklık, nedeni belirsiz bir tehlike duygusu oluşturur. Girdap gibi dönen çizgiler ve doğal olmayan, belki de sanatçının ruhunda gizli kalmış ve gün yüzüne çıkmayı bekleyen renkler endişe duygusunu vurgular.

Bu resimden hareketle çığlık, akımın temel ilkesi olur.

Kavislerin Kraliçesi

Zaha Hadid, 31 Ekim 1950 yılında Irak, Bağdat’ta dünyaya geldi. Irak asıllı İngiliz vatandaşı olan Hadid, dekonstrüktivist bir mimar olarak tanınır. Mimarlığa yön veren kadındır. Kendine has tarzı, karakteristik özellikleriyle bir tasarım ikonudur.

Küçük yaşta çizim defterini yanından ayırmayan, kişisel eşyalarını kendi tasarlayan, ağaç yaşken eğilir atasözünün uyarlanmış halidir Zaha Hadid.

11 yaşındayken evlerini ziyaret eden ve teyzesinin gelecekte yaptıracağı evinin modellerini gösteren bir mimarla karşılaştıktan sonra hayatı değişmiş. Ve o tarihten itibaren şu söz ağzından düşmemiş: “Mimar olmak istiyorum.”

Matematik ve Mimarlığın harmanlanması

Önce Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde matematik okudu. Sonra, mimar olmak istediğine karar verdi ve 1972  yılında, İngiltere’deki dünyanın en iyi mimarlık okullarından biri olarak gösterilen AA School of Architecture’a gitti. Ve gidiş o gidiş, eğitimini başarılı bir şekilde tamamladıktan sonra başarı merdiveninden tırmanmaya başladı.

Projeleri mimarlık okullarında ders olarak okutulan, başarılarıyla tarihe geçmiş bir kadın mimardır o.

1977 yılında diplomasını eline alan genç mimar, Mezuniyetinden sonra okulundaki hocaları ile kendisinin de ortağı olduğu Office For Metropolitan Architecture’da çalışmaya başladı.

Erkek egemenliğini mimaride, ters yüz eden kadın…

Bu işi yapmak isteyenler bir erkek dünyasına girmiş oluyor” diyen Hadid; erkek hegomanyasının olduğu bu dünyada, hem anne olarak, hem güçlü bir kadın olarak, hem de çok başarılı bir mimar olarak bu sözünü âdeta yıktı.

Yasemen Çavuşoğlu 

Dinlemek için tıklayın 

Yazının tamamı için:
https://www.arttv.com.tr/yazi/ruhunu-ortaya-koyan-ekspresyonizm-akm-ve-zaha-hadid-yazan-yasemen-cavusoglu

 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir