İşletme finansı ve kamu verileri
Dünya finans gelişiminde 1950’li yıllara kadar finansman kavramıyla, sadece fonların sağlanması anlaşılmıştır. Ülkemizde, finans kavram ve uygulamalarının gelişimi ise “ikibinli” yıllardan sonra başlamış, finans kavramının ana amacının; uygun koşullarda para bulunması, sadece fonların tedarik edilmesi olarak değerlendirilemeyeceği görüşü kabul edilmiştir.
Bu gelişmelere rağmen, son zamanlarda, işletmelerin aşırı fon taleplerine karşın, tasarrufların oluşturduğu kredilerin işletmelere akması oldukça zorlaştığından dolayı, finans bölümlerine yönetici tedarikinde, genellikle bankalardan emekli olmuş, emekli olduğu finans sektörleriyle kredi bulma olasılığı yüksek olan elemanlar tercih edilebilmekte. Son anda çıkan kredi ihtiyaçlarını uygun koşullarda hemen karşılayabilen bu finans sorumluları ise, en iyi finans elemanı olarak kabul edilmektedir.
Son anda ihtiyaç duyulan fonların, kısa zaman sonra beklenmeyen sıkıntıların çıkmasına neden olduğu, çoğu zaman çözüm üretilemediği ise, benim tecrübelerimde rastlanan bir durumdur.
Bu açıklamalar ışığında, finans yönetiminin genel amacı; işletmenin hangi varlıklara ne kadar yatırım yapması gerekliliğinin ölçülmesi gibi, yatırım veya sermaye bütçelemesi görevinin yanında, ikinci olarak yatırım için gerekli olan nakit nereden ve nasıl elde edilecektir gibi finanslama görevleri esas konu başlıklarıdır.
Finansal işlemlerin doğru yönetilebilmesi için, mikroekonomi anlamında, işletmelerin ellerindeki doğru ve gerçek verilere göre değerlendirme yapmalarının gerekliliği olan işletme içi yönetişim çabalarına ilaveten; işletme dışında gelişen, makroekonomi düzeydeki kamusal müdahaleler sonucunda meydana gelen faiz oranlarını, faiz oranlarını oluşturan faktörlerin neler olduğu, merkez bankası politikaları, kamu cari açıkları ve en önemlisi enflasyon oranlarının takibi de gereklidir.
İşletmeleri kamu verileri açısından etkileyen üç adet riskten bahsedersek bunları; faiz, kur ve enflasyon riski olarak dikkate aldığımızda, sebep sonuç ilişkileri açısından aralarındaki bağlantıya göre hareket etmemiz gerekecektir. Enflasyon ve faiz oranlarının döviz kurlarını belirlemesinde önemli rol oynadığı söylenebilir. Diğer ifade şekliyle enflasyon, döviz kurlarındaki değişmeden dolayı meydana gelmemekte, enflasyon döviz kurlarındaki değişmeyi meydana getirmektedir.
O zaman kamunun açıkladığı enflasyon oranlarının dikkate alınmasının önemli olduğu, çünkü bir ülkede enflasyon oranının ne olacağı önceden tahmin edilebilirse, ya da enflasyon tahmin edilen oranda gerçekleşirse, enflasyondan korunmak için gereken önlemler alınır. Fakat enflasyonla mücadelede, öncelikle enflasyon bekleyişlerinin ortadan kaldırılabilmesi için, halkın izlenen anti-enflasyonist politikaya inandırılması gerekliliği politika yönünden gözlemlenmesi ve buna göre kararlarımızın alınması gerekir.
Faiz, kur ve enflasyon sarmalına, öngörüye dayalı bir karşılık verebilmek için geçmişin ışığında, geleceği amaçlayarak bugünü çalışmalıyız. Geçmiş verilerin doğruluğu geleceği planlayabilmek açısından çok önemlidir. Basit anlamda bir trend analizi yapabilmek için bile geçmiş döneme ait, standardı, sekiz yıl geçmiş veriye dayalı bir bilgi birikimine ihtiyaç duyulmaktadır. Eğer politik nedenlerle, açıklanan ekonomik verilerin ihtiyacınızı karşılamadığına dair şüpheleriniz varsa, kendi doğru verilerinizi oluşturmalı ve muhakkak güncel veriler haline dönüştürebilmelisiniz. Her işletme, kurum ve bireyler, belirtilen risklerden korunabilmek için kendi paradigmalarını oluşturmak durumunda, zorundadır.
Başarının ilk aşaması olan kayıtsal güncele ulaşma çabalarından sonra, herkesin bildiği gibi en önemlisi, daima yenilik ve farklılık yaratabilen ve değişimlere, risklere karşı hemen cevap verebilen şirketler yaşamaya devam edebiliyorlar. Dayanıklı şirket olabilmenin yolu ise, yüksek öngörülü şirketler olabilmenin yanında, riskleri inkâr etmeyen, sakinlikle karşılayan işletmeler olabilmekten geçmektedir. Değişen şeylerin derinlemesine bilincinde olunmalı ve bu değişikliklerin mevcut başarıları nasıl etkileyebileceğine sürekli olarak kafa yorma isteğine sahip olunmalıdır.
Kriz ortamlarında bile yatırım yapabilmenin yol ve alternatifleri araştırılmalıdır. Dayanıklılığın yaratılıştan gelen bir özellik olmasına rağmen, öğrenilebilen bir davranış biçimi olduğu bilinmelidir. Tamamen önemini kaybetmiş, ölü hale gelmiş stratejilere bile meydan okuyan ve bunlara karşı güçlü alternatifler için bolca yeni seçenek yaratabilen işletmeler dayanıklı işletmeler olarak tanımlanabilir. Faydalı olması dileğiyle…
Cengiz Hergünlü – SMMM-Bağımsız Denetçi
www.hergunlu.com