Kamu girişimi hızı
Kamunun küçültülmesi, ekonominin dışında durması eğilimi veya kamunun girişimcilik yapmaması gerekliliğine dair yaklaşımlar 1980 sonrası Türkiye’sinde, ekonomik ağırlıklı yönelim olarak durmaktadır. Hatta bazı zamanlarda deregülesyon (devlet kısıtlamalarının azaltılması ya da tamamen kaldırılması) yönünde görüşlerin ortaya çıktığı dönemler yaşanmıştır. 1980 sonrasında bu gelişmeler sonucunda serbest ekonomi sisteminin yaygınlaştırılarak uygulamasına başlanmıştır.
Oysa devlet sadece kolay altyapı yatırımlarıyla ilgili projelerle ilgilenmek (seçim zamanlarında yollarda çukur kazmak) yerine, her bakımdan büyük düşünmek zorundadır. Zenginlik ve servet yaratımının sadece özeller tarafından yapılabileceği görüşüne rağmen, Türkiye’de ve diğer gelişmiş ülkelerde de bütün yatırım başlangıçlarının devlet tarafından yapıldığı unutulmamalıdır.
Cumhuriyet’in erken yıllarından itibaren, devlet öncülüğünde kalkınma stratejisinin belirlenmesi, devlet eliyle özel sektör ve zenginlik yaratma yöntemlerini ve kurumlarını da beraberinde getirmişti. Yine 80’li yıllarda ABD Başkanlığı yapmış olan Ronald Reagan, devletin küçültülmesinin savunucularından olmasına rağmen ilaç, bilişim ve enerji alanlardaki yenilikler açısından, kilit önem taşıyan kurumlara verilen fonları oldukça yüksek oranda artırmıştı.
Tarım konusunda ise, ülkemizde II. Dünya Savaşı’nın sonrasında, tarımda dünyada yeni teknolojilerin gelişmesi, Türkiye’deki teknoloji uygulamaları, sermaye birikimi olmadığından dolayı, Devlet’in kendi bünyesinde girişimciliği üstlenmesi uygulamaları sayesinde, verimlilik artışlarıyla, tarımda ilerleme sağlanmış, ülkenin tümünün beslenmesi mümkün hale gelmişti.
Kurumların da gelişmesi ile tarımda uygulanan teknoloji kullanımı sayesinde, çiftçilik yapanların sayısı azalmış, teknoloji kullanmaya başlayan sanayi ve hizmet kesimine nüfusun akması ile işsizliğin azaltılması çabalarına hız kazandırılmıştır.
Kurumlar gelişmeden; ekonomik büyüme, kalkınma ve gelişim de gerçekleşemez. Kurumların içinde en önemlisi “devlet” olduğuna göre, “devlet” sadece çukur kazmakla yetinmemeli diğer güvenlik, sağlık hizmetleri gibi görevlerinin yanında, piyasalarda risk alıp, özgür vatandaşların ekonomik eylemlerine destek olmak amacıyla, “kamusal eylem” olarak da ürünlerin içinde olmalıdırlar.
Türkiye’ye sadece serbest ticareti öneren emperyalist kapitalist ülkelerin, aslında, ülkelerinde ekonomiyi sadece “serbest” le yapmadıkları bilinmektedir. ABD’de stratejik kamu yatırımları olmasaydı, akıllı ürünlerin hiçbiri (internet, GPS ve SIRI gibi) üretilemezdi. Veya yeşil devrimi yaratabilecek yenilebilir enerji çözümü ya da hastalıkları iyileştirecek yeni radikal ilaçların çoğu geliştirilemezdi.
Bu gelişmeler ışığında; özel girişimcilerin yatırım arzusu doğana kadar, devletin gereken sabrı göstermesi ve araştırmaların tamamlanmasını zaman kaybı yaratacak şekilde bekleyene kadar, yüksek strateji kapasitesi bulunan devletin “ilk başvurulacak yatırımcı” olma potansiyelini hemen kullanmak, bu sayede, günümüzün iklim değişikliği, geleceğin sağlık hizmetlerinin temellerinin bugünden atılabilmesi ve dijital devrimin gerçekleşmesine kadar devasa sorunlarla baş edebilecek, özel sektörle birlikte ekonominin en önemli itici gücü olduğu artık kabul edilebilir ve uygulanabilir olmalıdır.
Aksi takdirde özelleştirme adı altında devlet, bazı özel sektöre duyulan siyasi yakınsamalar nedeniyle ayrıcalıklar dağıtmakta ve devlet eliyle yeni zenginler yaratılmaktadır. Her siyaset kendi zenginini yaratmakta ve aslında özel sektör eliyle yapılıyormuş gibi bir algı yansıması sonucunda, devlet özel sektörü araç olarak kullanıp, bizzat girişimcilik yapmaktadır. Bu uygulamanın sonucunda, özel sektör alanlarında, haksız rekabetin doğmasına devletin eliyle öncülük etmesi durumu ortaya çıkmaktadır.
Oysa günümüz Ukrayna ve Rusya savaşının içinde, dışa bağımlı hale gelen tarım sektörü için, Cumhuriyet’in erken dönemlerindeki gibi devlet; bizzat var olan kurumların aracılığı ile tekrar girişimci rolünü üstlenerek, tarım üretim çiftlikleri kurmalı, atıl bırakılan elverişli arazilerde üretim yapmalı, sonrasında liyakate göre özel sektöre veya yetenekli çiftçilere dağıtma stratejisini uygulamalıdır. Belki bu yolla daha önce uygulamaya konulamamış olan “toprak reformu” nun da gerçekleşmesi için bir fırsat doğmuş olabilir.
Ayçiçek yağı kuyruklarından kurtulmak için, özelin keyfini ve kâr beklentilerini uzun süre bekleyemeyiz.
Cengiz Hergünlü – SMMM-Bağımsız Denetçi
www.hergunlu.com
ABD’nin “Devleti Küçültmek”derken ; kendi ülkesi ve diğer ülkeler için kastetdiği çok farklıydı … Her zamanki gibi çifte standart … Bizdeki kimilerinin İzmir İktisat Kongresi ve onun getirdiği başarılı atılımları hiçe sayıp , ABD yolunda yürümesine tarih mutlaka bir sıfat yazacaktır …
Yorumunuz için teşekkür ederim.
Benim düşünceme göre, ülkemizin kalkınması yüksek teknolojiye dayalı tarım ile tekrardan başlamalı ve bunu kamu başlatmalı,kamu üretmeli.Demokrat partinin kurulmasıyla ağalık düzenin devamını sağlamak amacıyla yaptırılmayan toprak reformunun yapılması sağlanmalı,kapatılan halkevlerinin benzeri eğitim zihniyetiyle yetiştirilmiş liyakatlı çiftçiye devletin oluşturduğu üretim çiftlikleri devredilmelidir.Yine bana göre, tarım sektörü bu şekilde kalkındırılmadan yani öncelikle gıda konusunda kendine yeten bir ülke haline gelmeden sınai kalkınmanın sağlanması oldukça zor.