Geçen yüzyıldan notlarım…
Bugün biraz kendi geçmişime gitmek istedim; şöyle yaş otuz beş yolun yarısıdır dediğimiz yıllara, 1980’lerin ortalarına… Nereden bakarsanız bakın geçen yüzyılın son dönemleri! O günlerden kalma notlarıma göz gezdirirken Mevlana Celaleddin Rumi’den satırlarla karşılaştım.
“Hayat mucizedir aslında
Ve büyük istekli dualar mutlaka,
İstenilen mucizeyi yaratırlar.
Yeter ki dua, iyilik için olsun,
İnsanlık için tembih olsun.”
Hayat, mucize, iyilik için dua ve de üstüne üstlük “insanlık için tembih”! Olur şey değil!
“Herkes bir ümîde hizmet eyler… Ümmîd iledir cihanda her hâl” demiş Muallim Naci ancak anlaşılan o ki şimdilerde bazılarının ümide ihtiyacı yok, sadece istiyorlar ve alıyorlar! Dualar (!) insanlık için tembih olmak şöyle dursun, hırsızın, uğursuzun elinde anahtar olmuş. Bunlar, bakara-makara cinsinden “özel” dualar; devletin kasasına/kesesine yönelik özel dualar.
İşin ilginç yanı, bu duaları yapanların elleri hiç boş kalmıyor. Bir avuç insan soluk soluğa “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir!” diye uğraşa dursun, bir avuç da güle oynaya tepelerden tepelere koşuyor ve de Rabbim verdikçe veriyor!
Bunlar kimdir, derseniz:
Bunlar; sıradan vatandaşın, “Kimdir bu adamlar, nasıl oluyor da her istediklerini alıyorlar, emirle demir kesenlerin hep yanındalar, poz poz fotoğraflar veriyorlar, ödüller alıyorlar, kurdele makaslıyorlar,” dediği adamlar/kadınlardır… Mevkiler onlarda, makamlar onlarda, “içe dönük” ticaretle kendi devletini soymak onlarda, kendi devletini dolandırmak onlarda. Tabi bütün bunlar olurken yalnız değiller. “Ortak aklı” çalıştırıp hep birlikte ve de hep beraber yürüyorlar tüm yolları “bu kadınlar ve bu adamlar.” Ağdaki örümcek gibiler; ördükçe örüyorlar, ördükçe genişliyorlar. “Evlerin en dayanıksızı ise doğrusu dişi örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler!” (Ankebut/Dişi Örümcek, 41) ifadesini kulak ardı etmeye devam ediyorlar.
“… Zenginlikler çıkar odakları arasında yani hep aynı eller arasında dönüp durursa toplumdaki dengeler bozulmaya başlar. Bu durumda da önce ahlak çöker; yozlaşma ve yoksulluk artar.” diye ifade etmişiz bu kırılmaz gibi görünen döngüyü “OKU!” adlı çalışmamızda. (s.44)
Evet birileri kasalara/keselere çökerken, ahlak buharlaşıyor. Yozlaşma, öfkemizi kabartsa da nüktedanlığımız ağır basıyor ve tozlaşma başlıyor, yani her şey dağılıp gidiyor. Sadece umut, fakirin ekmeği olmaya devam ediyor. Bakalım nereye kadar?
Notlarıma devam ediyorum…
İnsanlar değişmezler, sadece kısa süreli değişik görüntülere girerler diye düştüğüm notun yanına, “İyi insan iyi insandır. Kötü insan iyi insandır. Ama hem iyi hem kötü insan kötü insandır.” sözünü yazmışım. Rahmetli dedemin sıkça tekrarladığı bir sözmüş, belki de kendi sözü. Sanki günümüz yöneticilerini betimlemiş! Yönetilenlerin betimlendiği sözü de ünlü İslam düşünürü Muhyiddin İbn Arabi’den verelim: “Sen baktığın için madde, madde oluyor.”
Değerli yöneten,
Sen seçilerek geldiğin ve yeminle başladığın görevinde ahlaklı olabiliyor musun? Emanete sahip çıkıp hukukun üstünlüğünü koruyabiliyor musun?
Değerli yönetilen,
Seni yönetenler dünya dışı varlıklar değil; seninle aynı doğayı, tarihi, coğrafyayı paylaşan, senin içinden birileri! Emaneti vereceğin bu kişi ya da kişilerin ehil olması konusunda titiz davranıyor musun? Onları yakından tanımak için çaba gösteriyor musun? Allah ile aldatılmaya karşı durabiliyor musun? Sandığa gitmeden önce ayna karşısında dürüst olabiliyor musun?
Yaşa da gör demişler. Başka türlü göremiyoruz zaten!
Canan Murtezaoğlu