Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Özgürlüğe Uyanış

“Ulusun hakları adına” Erzurum Kongresi


1919… 28 Haziran’da, bir bayram sabahında Sivas’tan Erzurum’a hareket eden Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları geceyi Refahiye’de geçirir, ertesi sabah da tekrar Erzurum yönünde yola çıkarlar. İstanbul da hareketlidir. General Milne, Mustafa Kemal ve Cemal Paşaların derhal İstanbul’a çağrılmaları için Hükûmete yazı yazmakta, Padişah da çektirdiği telgrafla Mustafa Kemal Paşa’ya, “arzu edeceği bir şehir veya kasabada istirahat etmesi” tavsiyesinde bulunmaktadır. Bir haftalık zor bir otomobil yolculuğundan sonra 3 Temmuz 1919 günü halkın ve askerin gerçekten içten gösterileri içinde, Erzurum’a varıldı,” der Atatürk.

Görevden alınan Vali Münir Bey ve Bitlis valiliğinden ayrılan Mazhar Müfit Bey de Erzurum’da Mustafa Kemal Paşa’yı beklemektedir. Atatürk şu açıklamayı yapar: “Bu iki vali beylerle, 15. Kolordu Komutanı Kâzım Kara Bekir Paşa ve beraberimde bulunan Rauf Bey, eski İzmit Mutasarrıfı Süreyya Bey ve karargâhıma bağlı Kurmay Başkanı Kâzım Bey ve Kurmay Hüsrev Bey, Doktor Refik Bey arkadaşlarımla ciddi bir görüşme yapmayı uygun buldum. Kendilerine genel ve özel durum ve izlenmesi zorunlu olan hareket hattından söz ettim. Bu arada en elverişsiz durumları ve genel ve kişisel tehlikeleri; her ihtimale karşı yapılması gereken özverileri anlattım. Bir de ‘ulusal amaç için ortaya atılacakların yok edilmesini düşünen bugün yalnız Saray, İstanbul Hükûmeti ve yabancılardır. Ama, bütün memleketin aldatılmasını ve bize karşı duruma getirilmesini de olası görmek gerekir. Önder olacakların, her ne olursa olsun, amaçtan dönmemesi, memlekette barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar, amaç uğrunda özveriyi sürdüreceklerine işin başında karar vermeleri gerekir. Yüreklerinde bu kuvveti duymayanların hiç girişimde bulunmamaları elbette daha iyidir. Çünkü aksi halde hem kendilerini ve hem de ulusu aldatmış olurlar.

Bir de söz konusu ödev resmî makam ve üniformaya sığınarak el altından yürütülemez. Bu yolda hareket bir ölçüde başarılı olabilir. Ama artık o dönem geçmiştir. Açıktan açığa çıkmak ve ulusun hakları adına yüksek sesle bağırmak ve bütün ulusun, bu haykırışa katılmasını sağlamak gerekir. Benim, görevden alındığım ve her türlü sonuçla karşılaşabilecek durumda bulunduğum kuşkusuzdur. Benim ile açıkça iş birliği etmek, aynı sonuçları şimdiden kabul etmektir. Bundan başka, söz konusu ettiğimiz durumun istediği adamın, birçok başka görüş açılarından da mutlaka benim kendim olabileceği gibi, bir iddia yoktur. Yalnız, her halde, bu memleket evladından birinin ortaya atılması zorunlu olmuştur. Benden başka bir arkadaş da düşünülebilir. Yeter ki o arkadaş, bugünkü durumun kendisinden beklediği yolda davranmaya razı olsun,’ dedim.

Yeniden toplandığımızda; işin başında benim kalmamı istediklerini ve kendilerinin bana yardımcı ve destek olacaklarını söylediler. Ben, görünüşte, görev ve askerlikten istifa ettikten sonra tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi üst komutan imişim gibi emirlerimin yerine getirilmesinin, başarı için temel şart olduğunu söyledim. Bu da tamamen uygun bulunup onaylandıktan sonra toplantıya son verildi.”

Erzurum Kongresi hazırlıkları başlamıştır. Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyetinin Erzurum şubesi, Trabzon ile anlaşarak 1919 Temmuz’unun onuncu günü Erzurum’da bir Doğu İlleri Kongresi toplamaya girişmiş, Mustafa Kemal Paşa Amasya’da iken de doğu illerine delege gönderilmesi için çağrı yapmıştır; ancak o günlerin koşullarında bu amacı gerçekleştirmenin güçlüğü ortadadır. “Sonunda, on üç gün gecikmeyle yeter sayıda delege getirilip toplanma işi başarıldı,” diyecektir Atatürk.

Savunma Bakanı ve Padişah’ın ısrarlı çağrılarına “gelemem” yanıtı vermiştir Mustafa Kemal Paşa. Nutuk’ta şöyle anlatır o günleri Atatürk: “En sonunda 8/9 Temmuz 1919 gecesi, Saray’la açılan bir telgraf başı konuşması sırasında, birdenbire perde kapandı ve 8 Haziran’dan, 8 Temmuz’a kadar, bir aydır devam eden oyun son buldu. İstanbul, benim, o dakikada resmî görevime son vermiş oldu. Ben de aynı dakikada 8/9 Temmuz 1919 gecesi saat 10:50 sonrada Savunma Bakanlığına, saat 11 sonrada Padişah’a bana verilen görevimle birlikte askerlikten de çekildiğimi bildiren telgrafı çekmiş oldum. Bu durum, tarafımdan ordulara ve ulusa bildirildi. Bu tarihten sonra resmî görev ve yetkiden ayrılmış olarak, yalnız ulusun sevgi ve özverisine güvenerek ve onun bitmez feyiz ve güç kaynağından esinlenip kuvvet alarak, vicdan görevimizi sürdürdük…”

Mustafa Kemal Paşa’nın istifa genelgesinde şu satırlar vardır:

“Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak ve Yunan ve Ermeni isteklerine kurban etmemek için açılan millî savaş uğrunda milletle beraber, serbest surette çalışmaya resmî ve askerî sıfatım artık engel olmaya başladı. Bu mukaddes gaye için milletle beraber sonuna kadar çalışmaya mukaddesatım adına söz vermiş olduğumdan pek âşıkı bulunduğum yüksek askerlik mesleğinden bugün veda ve istifa ettim. Bundan sonra mukaddes millî gayemiz için her türlü fedakârlıkla çalışmak üzere milletin sinesinde bir ferd-i mücahit suretiyle bulunmakta olduğumu arz ve ilan ederim.”

9 Temmuz 1919…  Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret eden İngiliz Yarbay Alfred Frederick Rawlinson, bir gün sonra açılacağı “milletçe kararlaştırılmış” olan Kongrenin açılmamasının daha uygun olacağını söyler. “Kongre muhakkak toplanacak ve gününde açılacaktır.” cümlesiyle kararlılığını belirten Mustafa Kemal Paşa, İngiliz Yarbay’ın, “zor kullanılarak toplantının dağıtılmasına mecburiyet hasıl olacağı” ifadesi üzerine de şu yanıtı verir: “O halde biz de mecburî ve zarurî olarak kuvvete kuvvetle karşı koyar ve her halde milletin kararını yerine getiririz. Ne pahasına olursa olsun Kongreyi açacağız. Görüşmemiz bitmiştir!” Aynı gün 15. Kolordu Komutanı Kâzım Kara Bekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ederek: “Ben ve Kolordum emrinizdeyim! Bundan sonra dahi ne emirleriniz varsa ifayı bir şeref bilirim!” derken, eski Donanma Bakanı sıfatıyla Rauf Bey de Erzurum’dan vilayetlere telgraf çekerek “Mustafa Kemal Paşa ile beraber nihayete kadar çalışmaya mukaddesatımız üzerine yemin ettiğimizi arz ve ilan ederim,” diyecektir.

Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyetinin Erzurum şubesi, Mustafa Kemal Paşa’ya bir yazı yazarak, “Cemiyetin başına geçmesini ve çalışma kurulu başkanlığını” kabul etmesini ister. (10.07.1919) Erzurum’da yayımlanan Albayrak gazetesi durumu halka şöyle ilan eder: “Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin istifanamesi bir azim ve iman vesikasıdır. Millete, henüz eski kanın sönmemiş olduğunu gösterir muazzam delildir. Anafartalar’da, millî şerefi, tarihin bugünkü nesilden beklemekte olduğu mukaddes vazifeyi yükselten ve yücelten bu muhterem Komutan’ı bugün de Millî Mücadelenin başında görmek mutlu bir görüntüdür.”

Erzurum Kongresine üç gün kala Mazhar Müfit sorar: “Başarı takdirinde hükûmet şekli ne olacak?” Mustafa Kemal Paşa cevaplar: “Açıkça söyleyeyim: Hükûmet şekli, zamanı gelince cumhuriyet olacaktır.”  

Atatürk, Kongrenin “çok gösterişsiz bir okul salonunda” toplandığını ve ilk gün başkanlığa seçildiğini söyler Nutuk’ta. Kongre üyelerine; “tarihin, bir milletin varlığını ve hakkını hiçbir zaman inkâr edemeyeceğini” ifade eden Mustafa Kemal Paşa, “millî iradeye dayanan bir Millet Meclisi kurulmasını ve kuvvetini millî iradeden alacak bir hükûmetin oluşturulmasını Kongre çalışmalarının ilk hedefi olarak” gösterir.

14 gün süren Erzurum Kongresinin ilke ve kararları şu 7 maddeden oluşmaktadır:

1) Ulusal sınırlar içinde bulunan vatanın bütün kısımları bir bütündür. Birbirinden ayrılamaz. 2) Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükûmetinin iş yapamaz duruma gelmesi halinde millet topyekûn kendini savunacak ve direnecektir. 3) Vatanın korunması, bağımsızlığın sağlanması için İstanbul Hükûmetinin gücü yetmezse geçici bir hükûmet kurulacaktır. 4) Kuva-yı Milliyeyi tek kuvvet tanımak ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır. 5) Hristiyan unsurlara siyasî egemenlik ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez. 6) Manda ve himaye kabul olunamaz. 7) Millî Meclisin hemen toplanmasını ve hükûmet işlerinin Meclisin denetimi altına alınmasını sağlamak için çalışılacaktır.

Nutuk’taki satırlara göre; Ağustos’un yedinci günü Kongre toplantısı sona ererken Mustafa Kemal Paşa kongre üyelerine, “esaslı kararlar alındığını ve dünyaya ulusumuzun varlık ve birliğinin gösterildiğini” söylemiş ve “tarih, bu kongremizi ender ve büyük bir eser olarak yazacaktır,” demiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın Kongreye üye olarak katılması ve Kongre Başkanı olması konusunda kararsızlıklar yaşanmıştır. Bu kararsızlıklar iyi niyet ve samimiyet olarak görülse de bazılarının “alçakça amaç” taşıdıkları kesinleşecektir. Ömer Fevzi Bey ve arkadaşlarının ihaneti buna örnektir. Bazı yakın arkadaşları da Mustafa Kemal Paşa’nın Temsil Heyetine katılıp açık olarak çalışmasını sakıncalı bulur. Mustafa Kemal Paşa’nın bu görüşlere karşı verdiği, çağlar üstü liderliğinin de aynası olan yanıtından bazı satırları verelim:

“… Efendiler, tarih yadsınamaz bir şekilde kanıtlamıştır ki büyük işlerde başarı için, sarsılmaz bir yetenek ve güce sahip bir önderin varlığı şarttır. Bütün devlet ileri gelenlerinin umutsuzluk ve güçsüzlük içinde, bütün milletin başsız olarak karanlıklar içinde kaldığı bir sırada, her yurtseverim diyen bin bir çeşit adamın, bin bir türden davranış ve düşünce sergilediği kargaşalı bir dönemde danışmalarla, birçok hatırlı ve nüfuzlu kişilere bel bağlamak gerektiğine inanmakla, emin ve kararlı ve özellikle şiddetli yürümek ve en sonunda çok çetin olan hedefe varmak mümkün müdür? Tarihte, bu yoldan başarıya ulaşmış bir tek toplum gösterilebilir mi?

İkincisi Efendiler; millet, memleket, siyaset ve ordu yönetimi ile hiçbir ilgi ve ilişkileri ve bu konuda liyakatları görülmemiş ve denenmemiş gelişigüzel kimselerden, örneğin Erzincanlı bir Nakşî şeyhi ve Mutkili bir aşiret reisi gibi zavallılardan da kurulması düşünülebilecek herhangi bir temsilci heyete, böyle bir durum ve görev bırakılabilir miydi? Ve bırakılsa, memleket ve milleti kurtaracağız dediğimiz zaman, milleti ve kendimizi aldatmış olmak gibi bir hataya düşmeyecek miydik? …  

Bu söylediklerimin, o günlerde değilse bile, artık bugün, dünyaca, yadsınamayacak gerçeklerden sayıldığına hiç kuşku yoktur. Bununla beraber, ben, bu söylediklerimi geçmiş günlere ait bazı anı ve belgelerle de burada vurgulamayı, gelecek kuşağın toplumsal ve siyasal ahlakı açısından bir görev sayarım.”

Gazi’nin vicdan görevini anlayabilen, toplumsal ve siyasal ahlakın önemini kavrayabilen liderlerle yönetilme isteğimizi yineleyerek, 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 günlerinde gerçekleşmiş olan Erzurum Kongresi’nin 105. yılını kutluyoruz. Bu, tarihe kazınmış onur ve gurur Türk milletinindir.

Canan Murtezaoğlu

Not: “Neden Ulu Türk Ulu Kağan” (Bir Nutuk Özeti) adlı çalışmadan yararlanılmıştır.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir