Salih’in devesi
Gök Tanrı inancına göre eski Türkler, her canlı topluluğunun bir koruyucu ruhu olduğuna inanırlar. Bu koruyucu ruhlar zaman içinde evliyalarla da özdeşleşmiş. İslamiyet öncesindeki adını koruyan Veyis Baba da bunlardan biri. Veyis Baba, rivayete göre bir çobandır ve devecilik yapan, tüm sırları bilen ilk kişidir.
50 °C sıcaklıkta günlerce aç-susuz kalabilen, soğuk çöl gecelerinde vücut ısısını 30 °C’ye kadar düşürebilen, yük taşıma kapasitesi yüksek, uzak mesafe taşımacılığına dayanabilen, yiyecek bulamadığında hörgücünde depoladığı yağ dokusunu kullanarak gerekli enerji ve suyu temin edebilen deve, Arap coğrafyasında da hayati önem sahiptir.
Fırtına nedeniyle kum tepeleri yer değiştirse bile kuvvetli hafızasıyla yolunu şaşırmayan deve, Ortadoğu kökenli kutsal kitaplarda dikkat çekici bir şekilde anlatılır. Kur’an, devenin yaratılışındaki olağan üstü duruma “Onlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl düzletildiğine bir bakmazlar mı?” (Gâşiye / Kaplayan, 17-20) cümlesiyle dikkat çeker.
“Güneş dürüldüğü zaman, yıldızlar söndüğü zaman” ifadeleriyle başlayan, evrendeki ters-yüz olmayı, yok oluşu, din diliyle kıyameti anlatan cümlelerden oluşan “dürme” anlamındaki “Tekvir” suresinin 4. ayeti de “Gebe develer başıboş bırakıldığı zaman” şeklindedir. Gebelik süresi uzun, doğum oranı düşük olan deve güneşle, yıldızla eşdeğer tutulmaktadır.
Kur’an’ın bu kadar önem atfettiği devenin hakkının korunmaması durumunda ise bir toplum yok edilir. Salih peygamberin toplumunun yok edilişidir bu.
“Doğrusu, onları denemek için dişi deveyi gönderen Biziz.” (Kamer/Ay, 27) ifadesindeki bu toplum; bazı kaynaklara göre M.Ö. 2800’de yaşamış, dağlarda ustaca evler yontan, bahçelerde, pınar başlarında neşeli bir hayat süren Semûd’dur. Önce ayetleri görelim:
Allah’ın elçisi onlara “Allah’ın bu dişi devesine ve onun su hakkına dokunmayın” demişti. Ancak onu yalancı saydılar ve o dişi deveyi sinirlediler. Bunun üzerine Rableri suçlarından dolayı onları kırıp geçirerek yerle bir etti. (Şems / Güneş, 13-14)
… Bu, Allah’ın dişi devesi size bir delildir. Onu bırakın Allah’ın toprağında otlasın ve ona bir kötülük etmeyin. Yoksa can yakıcı azap sizi yakalar. … Ve hemen dişi deveyi sinirlediler ve Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar ve “Ey Salih! Eğer sen gönderilen elçilerden biri isen, bize söz verdiğini yap!” dediler. Bu yüzden onları şiddetli bir titreme yakaladı ve oldukları yerde dizüstü çöküverdiler. (A’raf / Yükseklikler, 73-77-78)
“Sen şüphesiz, yanıltılmışlardan birisin; bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Eğer doğru sözlü isen bir belge getir” dediler. “İşte, belge bu dişi devedir. Su içmek hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün de sizindir, sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalar.” Onlar ise onu sinirlediler; ama pişman da oldular. Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu, bunda bir ders vardır, fakat çoğu inanmamaktadır. (Şuara / Şairler, 153-158)
“Ey ulusum! Bu Allah’ın dişi devesi size bir simgedir. Onu bırakın Allah’ın toprağında otlasın. Ona bir kötülük yapmayın. Yoksa, yakın bir azap sizi yakalar” dedi. Buna karşılık, onu sinirlediler. O zaman “Yurdunuzda üç gün daha gönenin. Bu, yalanlanamayacak bir sözdür” dedi. Bizim buyruğumuz gelince, Salih’i ve beraberinde bulunan inananları, katımızdan bir acımayla o günün rezilliğinden kurtardık. … Haksızlık edenleri bir çığlık yakaladı, oldukları yerlerde dizüstü düşüverdiler. Sanki orasını hiç şenlendirmemişlerdi… Dikkat! Semûd yok oldu gitti! (Hûd, 64-68)
Ayetlerde sık sık geçen “sinirlemek” kelimesinin anlamı; at, deve vb. hayvanların arka ayaklarındaki sinirlerini keserek onları hareketsiz duruma getirmektir. Bu durum hayvanı bir şekilde ölüme terk etmektir. Birçok çeviride ise bu kelime zaten kesmek / hunharca öldürmek / boğazlamak / ayaklarını biçerek öldürmek olarak verilmektedir.
Yukarıdaki ifadeler genelde “peygamber kıssası” yani öğüt verici hikâye olarak değerlendirilir. Özetle; Yaratan’ın gönderdiği peygamber toplumunu uyarır ancak bu uyarı fayda etmez. Yaratan, peygamberini ve ona inananları kurtarır, toplumun geri kalanı da helak edilir. Geleneksel bakış bu yöndedir. Ancak Kur’an, inananları/okurları “ne kadar da az düşünüyorsunuz” ya da benzer cümleler ile sürekli düşünmeye davet ediyorsa o zaman soralım:
Dişi deve insan için nasıl bir delildir?
Peygamberlik için dişi deve nasıl bir belgedir?
Bunda nasıl bir ders vardır?
Dişi deve neyin simgesidir?
Günümüzde, ekosistemlerde yaşamın, enerji akışı ve besin döngüleriyle sürdüğü bilinmektedir. İçindeki canlılar arasındaki etkileşim dengeliyse, enerji sağlanmasında bir sorun yoksa o ekosistem kendi kendine yeterli bir birim olabilmektedir. Acaba Salih peygamberin, yaşam hakkı için ısrarla mücadele ettiği “mucize deve” nin öldürülmesi, şimdilik açıklayamadığımız bir sistem içinde oluşan bir kopukluğa mı işaret etmektedir? Bir devenin öldürülmesiyle bir toplumun yok oluşu arasında nasıl bir bağ olabilir?
Benzer ya da farklı birçok soru sorulabilir. Kur’an’ın, eski dönemleri anlatan kıssalarını çözümlemek için bilimin ışığına ihtiyacımızın olduğu kesindir.
Canan Murtezaoğlu