Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Kalem Kardeşliği

Musa’nın değneği (3)


İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre kırk beşinci sure olan “Şuara” (Şairler) suresinde, Mekkî surelerle ilgili yaptığımız vatandaş okumamızın da yirmi dokuzuncusundayız. Kıssalar sürmektedir.

Kıssaların başındaki ve sonundaki ifadeler, Lut kavmi anlatımında da birebir tekrarlanır. Kavmi tarafından yalanlanan Lut da “doğrusu, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a saygılı olun ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim, ancak âlemlerin eğitenine aittir,” der. Lut’un şikâyeti farklı bir konudur ve kavmine seslenir: “Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da âlemler arasında erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır! Siz sınırı aşmış bir ulussunuz/siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz.” Kavmi, Lut’u sürmekle tehdit eder. Yapılanlara çok kızan Lut yakarır: “Rabbim! Beni ve ailemi bunların yapacaklarından kurtar.” Biz, onu ve ailesini, yaşlı bir kadın (Lut’un eşi) dışında tamamen kurtarır. Diğerleri yerle bir edilir; üzerlerine “kötü yağmurlar” (taş yağmuru) yağdırılır.

Yok ediliş gününde yaşananların doğa olayları ile betimlenmesi, bölge kavimlerinin hafızalarına yerleşmiş ve kuşaktan kuşağa aktarılmış olaylara işaret etmektedir. Günümüzde ise bu konularda bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. “Denizin yarılması” olayını ilk bölümde vermiştik. Lut kavminin yok edilişi için de arkeolojik bölge Tell el-Hammam’da araştırmalar yapılmış ve bölgede; havada meydana gelen, yüksek basınçlı bir patlama olduğu ve eldeki bulgulara göre de bunun o bölgeye düşen bir meteorla ilgili olduğu tespit edilmiştir.

Diğer bir konu da bu yok ediliş sonrasındaki “ahlak anlayışı” dır; çünkü Tevrat’taki ayrıntılara göre durum şudur: Sığındığı kentte kalmaktan korkan Lut, iki kızıyla oradan ayrılarak dağda bir mağarada yaşamaya başlar. Lut’un büyük ve küçük kızı peş peşe iki gece babalarına şarap içirerek ondan hamile kalırlar, amaç soyu yaşatmaktır.

Şunu soralım: Kur’an’daki “Böylece oralara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.” ifadesinin amacı da İsrailoğullarının soyunun yaşatılması mıdır?

Eyke halkı da elçileri yalanlar. “Allah’tan korkun ve bana itaat edin, diyen,” Şuayb da güvenilir bir elçi/peygamber olduğunu, buna karşılık bir ücret istemediğini, ödülü âlemlerin Rabbinin vereceğini söyler. Şuayb, kavmini; ölçüyü tam ölçmeleri, hak yememeleri, doğru terazi ile tartmaları, halkın eşyalarını değerinden düşürmemeleri ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmamaları konularında uyarır. Kavmi onun büyülenmiş olduğunu düşünür ve şöyle der: Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz. Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver.” Onu yalanlamaları üzerine o gölge gününün azabı” onları yakalar. Şöyle denir: “Şüphesiz bunda bir ayet/alınacak bir ders vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir. Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.”

Yedi kıssanın ardından Kur’an’ın “âlemlerin Rabbinin indirmesi” olduğu vurgulanır.

Ardından Muhammed peygambere doğrudan hitap edilir: “Uyaranlardan olman için, güvenilir ruh/Rûhu’l-emin (Cebrail) onu senin kalbine apaçık Arap diliyle indirmiştir. Doğrusu, daha öncekilerin kitaplarında da vardır. İsrailoğulları bilginlerinin bunu bilmeleri onlara bir belge olmaz mı?” Elmalılı, evvelki kitaplarda Kur’an’ın zikri geçmiştir şeklinde bir not düşse de herhangi bir kaynak göstermemiştir. “Onu Arap olmayan birine indirseydik de onlara okusaydı ona inanmazlardı,” diyen Biz, azabın ansızın geleceğini, azap geldiğinde yaşanılan zevklerin hiçbir faydası olmayacağını vurgular ve şöyle devam eder: “Hiçbir kent halkını, onlara öğüt veren uyarıcılar olmadan yok etmedik. Biz haksızlık eden değiliz.”

Devamında Muhammed peygamber uyarılır: “Onu şeytanlar indirmemiştir. Bu onlara düşmez, zaten buna güçleri de yetmez. Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır. O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun.” Yakınlarını uyarması, kendisine uyanlara karşı alçak gönüllü olması ve başkaldıranlara “yaptıklarınızdan uzağım” demesi istenen Muhammed peygamber, “galip ve engin merhamet sahibine” güvenip dayanmalıdır çünkü O onun kalktığını (kıyam) ve secde edenler arasında dolaştığını görmektedir.

Şeytanlar, “günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler” çünkü onların çoğu yalancıdır.

Ardından konu şairlere gelir; onlara çapkınlar/sapkınlar/azgınlar uyar ve şöyle denir:

Onların her vadide/derede şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin?” Sure şu cümle ile sonlanır: “Bunların dışındakiler; inananlar ve yararlı işler işleyenler ve Allah’ı çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıktan sonra üstün gelenlerdir. Ve haksızlık edenlerin, nasıl bir devrimle devrileceklerini bileceklerdir.”

Kur’an’ın şairleri kötülemesi, Muhammed peygamberin tebliğinin vahiy ürünü olduğunu vurgulaması, onun şiir söylemesinin yakışık almayacağını belirtmesi, İslam öncesi dönemdeki toplumsal işleyişle ile ilgilidir.  Kaynaklar; İslam öncesi Arap edebiyatında şiirin önemine, Bedevi türkülerinin Arap şiirine kaynak olduğuna, keten bezinden (Mısır keteni) yapılan tomarlara altın suyu ile yazılarak Kâbe’ye asılan “Yedi Askı” şiirlerine ve bunların şairlerine yer vermektedir.

Arş. Gör. Hakan Şahin’in, “İslam Öncesi Mekke’de Sivil Toplum” başlıklı çalışmasından şu satırları verelim: “Mekke’de yasal icbar kurumlarının bulunmuyor oluşundan ötürü seçkinler, kendi görüşlerini muhataplarına kabul ettirebilmek için retorik becerilerini geliştirmek durumundaydılar. Bu durum halk arasında şiir ve hitabet gibi sanatların popülerlik kazanmasını sağladı. Kabile liderleri genelde kafiyeli konuşabilen insanlardı. Davalarda hakemler kararlarını şiir formunda ilan ederlerdi. Kafiyeli konuşmak bir bilgelik göstergesi olarak algılanırdı. Seçkinler hem kendilerini geliştirmek hem de halk arasında kendi görüşlerini yaymak amacıyla şairleri istihdam eder, kendilerini memnun edecek tarzda konuşmalar yapan sokak sanatçılarını ödüllendirirlerdi.”

TDV İslam Ansiklopedisi, hitabet ve şair maddelerinde yer alan bilgilerden de şu satırları da paylaşalım:

“Kâhinlerin gaipten haber veren secili sözleri Cahiliye devrinde itibar gören bir hitabet türüydü. Cahiliye döneminde hatibin toplum içindeki yeri genellikle şairden hemen sonra gelir veya onunla aynı düzeyde görülürdü. Hatiplerin çoğunlukla kabile reislerinden veya bilge kişilerden olmasının da bunda etkisi vardı. Şairler genellikle kabilenin sözcüsü olmakla beraber kabileler arası atışma ve övünmelerde bu görev çok defa hatiplere verilirdi. Arapların İslam öncesi dönemde hitabete büyük önem verdikleri ve meşhur hatiplerin yetiştiği bilinmektedir.

Şairlerin tabiat üstü bir kaynaktan bilgi aldıklarına, hatta ilham veren karîn (insanı etkileyen görünmez varlık) ve cinlerinin bulunduğuna inanılırdı. Şair kendi kabilesinin sözcüsü, savunucusu, bazen da başkanı olur, kabileler arası savaşlarda kendi mensuplarına moral verirdi. Cahiliye devrinde şairler şiirlerini kendi lehçeleri de etkili olmakla birlikte ortak dil diye benimsenen Kureyş lehçesiyle söylüyorlardı.”

Ünlü tarihçimiz Prof. Dr. İlber Ortaylı; Kureyş aşiretinin Haşimî soyundan olan öksüz ve yetim Muhammed’in tarihsel bir şahsiyet olduğunu, hayatının her safhasının tespit edildiğini, o devrin geleneklerine uygun olarak da çölde eğitim gördüğünü söylemektedir. O devrin/Ortaçağ’ın eğitimi güzel konuşmadır yani retoriktir. Retorik; etkileyici ve ikna edici konuşma sanatıdır. Ortaylı, “Hz. Muhammed fevkalade güzel konuşmayı öğrenen biridir.” tespitinde de bulunur. (https://www.youtube.com/watch?v=zsJEQBjb8gc) Ancak vahiy, “Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da…”  (Yâ-Sîn, 69) cümlesiyle Muhammed peygamberin göklerin elçisi olduğunu vurgular.

86 tane olduğu kabul edilen Mekki surelerin, İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre ilk kırk beş suresini tamamladık. Böylece Mekki surelerin yarısını aşmış olup Kur’an’ın da yaklaşık %40’ını, mevcut meallere göre ve özet niteliğinde anlamaya ve anlatmaya çalıştık. İlk çıkarımlarımız şöyledir:

  • İnsanı yaratan, iş ve oluşu çekip çeviren “Biz”
  • Kur’an’ın korunduğu, “âlemlerin Rabbinden indirme” ve bir “hatırlatma” olduğu ara ara vurgulanırken, ibadet türleri olarak şunlar verilir: Kur’an okumak, namaz kılmak, (salât) zekât vermek ve kurban kesmek; ancak ayrıntılar yoktur. Birkaç örnek verelim: Namazı kılın, zekâtı verin, biz namaz kılanlardan değildik, öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes, namazlarından gaflet içindedirler, fakat o ne sadaka verdi ne namaz kıldı, namaz kılmamı ve zekât vermemi, (İsa peygamber) namaz kılmayı ve zekât vermeyi, (Musa peygamber) namazı bıraktılar, (Yahudi kavmi) ailene namaz kılmalarını emret. (Muhammed peygamber)
  • Yeni bir düzen getirmesi için gönderilen elçi korunup kollanır, farklı olduğu vurgulanır. Örneğin Arap kavminin yaşamının temel unsurlarından olan cinlerle iletişim konusu nedeniyle Elçi’nin mecnun olmadığına ya da şairlerin toplumdaki önemi nedeniyle Elçi’nin şair olmadığına dikkat çekilir.
  • Elçinin kavmi tarafından onaylanması için “Biz” ya da “Rab” sert ve azap dolu ifadelerle insanı/yarattığını tehdit eder, meydan okur.
  • Mekki surelerde şu ana kadar iki döngü görülmektedir. Biri; kötülüğün, yanlış gidişin temsilcisi bir yönetici ya da azmış, sapkın bir toplum, bunlara gönderilen bir elçi ve o elçiye karşı gelinmesi durumunda verilen tanrısal ceza ya da yok etmedir ve bu anlatımlar benzer kalıplarla verilir. Bu döngü Yahudi kavimleri ve elçileri üzerinden, aynı ya da benzer ifadelerle tekrar tekrar anlatılır.
  • İkinci döngü; kıyametin kopması ve Kıyamet Günü yaşanacak olanlar, hesabın görülmesi/yargılanma, cennet ya da cehenneme gidiştir. Bu döngü de benzer kalıplarla tekrarlanır. Kıyametin kopması, binlerce yıldır bölgede süregelen doğa olaylarıyla betimlenir. Cennet-cehennem tasvirleri de benzer kalıplar içerir; Arap kavminin yaşantısında var olan unsurlar kullanılır.

Şuara suresinin anlatımı tamamlanmıştır.

Çalışmamız devam edecektir…    

Canan Murtezaoğlu

 

 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir