Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Kalem Kardeşliği

Musa’nın değneği (1)


Önceki yazımızı; insanlık; Atatürk gibi bir “kavramlar bütünü” yle her zaman karşılaşmaz ve biz Türk milleti olarak, bu “nadir” kavramlar bütününü her vesile ile anmayı ve anlatmayı sürdüreceğiz, cümlesiyle sonlandırmıştık. Mekkî surelerle ilgili yaptığımız vatandaş okumamızın yirmi dokuzuncusundayız.

İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre kırk beşinci sure “Şuara” dır. (Şairler) Surede geçen göksel kavramlar; Biz, Rab ve Allah’tır. Arap alfabesinin “Tâ, Sîn, Mîm” harfleriyle başlayan sure, Muhammed peygambere, “inanmıyorlar diye neredeyse üzülerek kaygılanacaksın/kendine kıyacaksın” hitabıyla sürer.

Biz, dilerse o inanmayanlara gökten bir belge indirir de “ona boyunları eğik kalırlar.” Ancak, yalanladıkları, “alay edip durdukları şeylerin haberleri” onlara ulaşacaktır.

Biz, yeryüzünde “şerefli çiftler/ her güzel çiftten nice bitkiler” yetiştirmiştir; “bunlarda belgeler vardır, ama onların çoğu inanmazlar.” Ardından, daha önce Sâd, A’raf ve Furkan surelerinde anlatılan Yahudi kavimlerin kıssaları verilir; bir kavme gönderilen elçi, elçinin yalanlanması ve kavmin yok ediliş döngüsü tekrarlanır. Anlatım; “Tâ-Hâ” suresinde de uzunca verilen Musa-Firavun hikâyesinin benzer ifadeleri ile başlar.

Bu tekrarlarla amaçlanan nedir diye sorarak devam edelim.

Rab, Musa’ya, zalim kavme gitmesini söyler. Yalanlanmaktan korkan Musa; “göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun’u da gönder. Onlara karşı benim bir suçum var. Beni öldürmelerinden korkuyorum,” der. “Biz sizinle beraberiz, işitiyoruz.” diyerek güvence veren Rab, “haydi ikiniz ayetlerimizle/mucizelerimizle gidin,” der ve şunları söylemelerini ister: “Doğrusu, biz ikimiz âlemlerin eğiteninin elçisiyiz! İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.” Musa’yı daha önceden tanıyan Firavun şöyle der: “Biz seni çocukken yanımızda büyütmedik mi? Ve ömrünün birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi? Ve sonunda yapacağını da yaptın. Ve sen nankörlerden birisin.” Musa, yaptığı işi ve şaşkınlardan biri olduğunu kabul eder ve şöyle der: “Bu yüzden sizden korkunca sizden kaçtım. Artık, Rabbim bana bilgelik verip, beni elçilerden yaptı. Başıma kaktığın bu nimet İsrailoğullarını kendine köle yapmana karşılıktır,”

Firavun sorar: “Âlemlerin eğiteni de nedir?” Musa yanıtlar: “O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir.” Etrafındakilere, “işitmiyor musunuz,” diyen Firavun, Musa’nın, “O sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir,” demesi üzerine şu yorumu yapar: “Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir.” Musa yineler: “O, doğunun da, batının da ve ikisinin arasında bulunanların da Rabbidir.” Hiddetlenen Firavun, kendisinden başka tanrı edinirse onu zindana atacağını söyler. Musa’nın, “sana apaçık bir delil getirmişsem de mi,” sorusu üzerine Firavun, “doğru sözlü isen haydi getir,” der.

Ardından Musa değneğini atar, değnek yılan/ejderha oluverir.

Burada Tevrat’ın değnekle ilgili ifadelerini de vermek aydınlatıcı olacaktır. RAB önce sorar: “Elinde ne var?” Musa yanıtlar: “Değnek.” (Mısır’dan Çıkış, 4: 2) Onu yere atması istenir ve değnek yılan olur. Devamında RAB şöyle der: “Bu değneği eline al, çünkü belirtileri onunla gerçekleştireceksin.” (4: 17) Kur’an’dan devam edelim. Musa’nın koynundan çekip çıkardığı eli bakanlara bembeyaz görünür. Firavun çevresindekilere; Musa’nın bilgiç/bilgin bir sihirbaz olduğunu, büyüsü ile onları yurtlarından çıkarmak istediğini söyler ve “ne buyurursunuz” der. Onlar da Firavun’dan, Musa ve kardeşini alıkoymasını, bilgin büyücüleri getirmeleri için şehirlere toplayıcılar göndermesini isterler. Büyücüler “belirli bir günün bildirilen vaktinde” (bu ifade kıyamet anlatımlarında da vardır) toplanırlar; insanlardan da toplanmaları istenir.  Sihirbazlar/büyücüler, üstün gelmeleri durumunda Firavun’dan ödül talep ederler. Firavun yanıtlar: “Evet; o takdirde doğrusu siz gözde kimselerden olacaksınız.”

Musa, “atın ne atacaksanız,” deyince onlar iplerini ve değneklerini atarlar; “Firavun’un kudreti hakkı için” üstün geleceklerini düşünmektedirler. Musa değneğini atınca onların “uydurduklarını” yutmaya başlar. Sihirbazlar secdeye kapanarak âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun’un Rabbine iman ettiklerini söylerler. Öfkelenen ve “ben size izin vermeden ona inandınız ha! Doğrusu, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür,” diyen Firavun, sihirbazları, ellerinizi, ayaklarınızı, çaprazlama keseceğim, andolsun hepinizi asacağım/ çarmıha gerdireceğim” diyerek tehdit eder. Sihirbazların yanıtı; “zararı yok, doğrusu biz Rabbimize döneceğiz, doğrusu inananların ilki olmamızdan ötürü, Rabbimizin kusurlarımızı bağışlayacağını umarız,” olacaktır.

Biz Musa’ya vahyeder: Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz.” Firavun da şehirlere toplayıcılar gönderir ve “doğrusu, bunlar bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; doğrusu hepimiz uyanık olmalıyız,” der. Tevrat’taki ayrıntılı anlatıma göre de Musa RAB’be sitem eder: “Senin adına firavunla konuşmaya gittim gideli firavun bu halka kötü davranıyor. Sen de kendi halkını kurtarmak için hiçbir şey yapmadın.” (Mısır’dan Çıkış, 5: 23) RAB şöyle yanıtlar: “Sizi kendi halkım yapacak ve Tanrınız olacağım. O zaman sizi Mısırlılar’ın boyunduruğundan çıkaran Tanrınız RAB’bin ben olduğumu bileceksiniz.” (Mısır’dan Çıkış, 6: 7) Kur’an’daki Biz de benzer üstünlük ifadeleriyle bu konuya değinir. Şöyle denir: “Bunun üzerine Biz, onları bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece oralara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.”

Tevrat’taki RAB ile Kur’an’daki Biz’in işleyişine bakılırsa ikisi için de önemli olan Yahudi kavmidir. Bu durum, “âlemlerin Rabbi” tanımlaması ile nasıl bağdaşacaktır?

Güneş doğarken Firavun ve adamları, Musa ve adamlarının peşine düşmüştür; iki topluluk birbirini görür. Adamlarının “eyvah, yakalandık,” demesi üzerine Musa; “doğrusu Rabbim benimle beraberdir, bana yol gösterecektir,” der. Biz Musa’ya, denize vur diye vahyeder, deniz ikiye yarılır ve “her parçası yüce bir dağ gibi” olur. Biz, ötekileri de buraya yaklaştırmıştır. Musa ve beraberindekileri kurtaran Biz, ötekileri suda boğmuştur. Konu, Tevrat’ın “Mısırdan Çıkış, Kızıldeniz’i Geçiş” başlığı altında da ayrıntılarıyla verilir.

Bazı satırlarını aktaralım: Firavun İsrailliler’i salıverdiğinde, Filist yöresi yakın olmasına karşın, Tanrı onları oradan götürmedi. Çünkü, “Halk savaşla karşılaşınca, düşüncelerini değiştirip Mısır’a geri dönebilir” diye düşündü. Halkı çöl yolundan Kızıldeniz’e doğru dolaştırdı. İsrailliler Mısır’dan silahlı çıkmışlardı.” (13: 17-18)Gece gündüz ilerlemeleri için, RAB gündüzün bir bulut sütunu içinde yol göstererek, geceleyin bir ateş sütunu içinde ışık vererek onlara öncülük ediyordu. Gündüz bulut sütunu, gece ateş sütunu halkın önünden eksik olmadı.” (13: 21-22)RAB Musa’ya, “İsrailliler’e söyle, dönsünler” dedi, “Pi-Hahirot yakınlarında, Migdol ile deniz arasında, Baal-Sefon’un karşısında deniz kıyısında konaklasınlar.” (14: 1-2) Firavun ise İsraillilerin çölde şaşkın şaşkın dolaştıklarını düşünmektedir. RAB da Firavun’u inatçı yaparak onların peşine düşmesini sağlayacak ve şöyle diyecektir: Böylece firavunla ordusunu yenerek yücelik kazanacağım. Mısırlılar bilecek ki, ben RAB’bim.” (14: 4)

Bu üstünlük belirten ifade tarzı Kur’an’daki Biz tarafından da sıklıkla kullanılmaktadır.

Tevrat’tan devam edelim… Halkın kaçtığı Firavun’a bildirilir, Firavun’un görevlileri şöyle der: “İsrailliler’i salıvermekle kölelerimizi kaybetmiş olduk!” (14: 5) Firavun bütün savaş arabalarını sürücüleriyle birlikte yanına alır ve İsraillilerin peşine düşer “ve deniz kıyısında, Pi-Hahirot yakınlarında, Baal-Sefon’un karşısında konaklarken” onlara yetişirler. (14: 9) İsrailliler dehşete kapılır ve Musa’ya, “Mısır’da mezar mı yoktu da bizi çöle ölmeye getirdin?” dediler, “Bak, Mısır’dan çıkarmakla bize ne yaptın! Mısır’dayken sana, ‘Bırak bizi, Mısırlılar’a kulluk edelim’ demedik mi? Çölde ölmektense Mısırlılar’a kulluk etsek bizim için daha iyi olurdu.” Musa, “Korkmayın!” dedi, “Yerinizde durup bekleyin, RAB bugün sizi nasıl kurtaracak görün. Bugün gördüğünüz Mısırlılar’ı bir daha hiç görmeyeceksiniz. RAB sizin için savaşacak, siz sakin olun yeter.” (14: 11-14) RAB Musa’ya, “Niçin bana feryat ediyorsun?” dedi, “İsrailliler’e söyle, ilerlesinler. Sen değneğini kaldır, elini denizin üzerine uzat. Sular yarılacak ve İsrailliler kuru toprak üzerinde yürüyerek denizi geçecekler.” (14: 15-16)

En dar tanımıyla gelgitler, “Ay’ın ve çok daha az ölçüde Güneş’in uyguladığı çekim kuvvetlerinin birleşik etkisiyle oluşan deniz seviyelerinin yükselmesi ve alçalması olayıdır ve ayrıca Dünya ile Ay’ın birbirinin yörüngesinde dönmesiyle oluşur.” (Wikipedia) Denizin iki taraftan çekilmesiyle de kara ortaya çıkıyor. “Denizin yarılması” mucizesi için yapılan araştırmalar, “çok güçlü rüzgârların suyu ikiye bölmüş olabileceğine işaret ediyor.” Eski haritalar, uydu verileri ve bölgenin arkeolojik yapısının incelenmesiyle bilim insanlarının vardığı sonuç da olayın Kızıldeniz’de değil, Nil deltası yakınlarında nehrin döküldüğü noktada oluşan bir gölde gerçekleştiği yönündedir. (https://www.bbc.com/turkce/haberler/2010/09/100922_red_sea#)

Devam edecek…

Canan Murtezaoğlu


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir