Gece bekçisi
Bekçi amca , polis abi… 40’ların, 50’lerin Erenköy’üne selam olsun!
Başında kasketi, kalın kumaştan kızıl kahverengi üniforması, belinde palaskasıyla akşamın ilerleyen saatlerinde işe başlardı. Mahallede göründüğünde, eksik olan bir şey tamamlanmış olur; güvenliğimiz bir ordu tarafından emniyete alınmışçasına ferahlardık.
Gürültüyle mücadele de bekçinin görevleri arasında yer alırdı. Sazlı sözlü eğlencenin ayyuka çıktığı bir ev görünce, kapıyı tıklatıp hane sakinlerine saati hatırlatmak gibi… Haklı ikazı saygıyla karşılandığı gibi bazen ikramda bile bulunulurdu, kendisine. Soğuk bir dilim karpuz, bir bardak limonata derken görev mahalli de şenlenmiş olurdu.
Sessiz, insana huzur veren Erenköy sokaklarının tek kalabalığı, geceyle daha da büyüyen elli yıllık, yetmiş yıllık ağaçlardı…
Aynı döneme rastlayan birinci hamileliğim sırasında, rahmetli eşimle bir sokaktan diğerine dolanıp durmaktan büyük keyif alırdık. Yine böyle bir gece yürüyüşü sonrasında, yorgunluktan adım atacak halim kalmamış ve aniden fenalaşır gibi olmuştum. Bir vasıta bulabilsek, sorun çözümlenecekti ama görünürde ne bir taksi vardı ne de bir fayton! Sonunda, yürümekte zorlanacağımı anlayan rahmetli eşim, beni kucağına almış ve arada bir mola vererek, ağır yükünü eve kadar taşımaya gayret etmişti. Bu arada karşımıza çıkan mahalle bekçisinden medet umarken, o hiç sebep yokken, eşimin kolunu hışımla tutmuş: “Kızı nereye götürüyorsun, bırak onu!” diyerek çıkışması yetmiyormuş gibi bir de evlilik cüzdanını görmek istemişti.
50’li yılların Erenköy’ünde, biz de dahil olmak üzere kimsenin belgelerle dolaşmak gibi bir alışkanlığı yoktu. Cüzdanı görmekte ısrar etmesi bir yana, eşimin bana doğru yaklaşmasına bile izin vermemişti. Bekçiye göre eşim, uygunsuz vaziyette yakalanmış bir kimseydi ve bana dokunmaması gerekiyordu. Bir ağaca yaslanarak kendimi desteğe alınca, eşim rahatlamış ve koşar adımlarla eve varıp cüzdanı getirince olay tatlıya bağlanmıştı ama her ikimizde de korku ve yorgunluktan adım atacak hal kalmamıştı.
Dilek Kent
Yararlanılan Kaynak:
Dilek Kent; Erenköy’de Duvarlar, Cinius Yayınları, s.148-149