Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Kalem Kardeşliği

“Sen makamından kalkmadan” (2)


Mekkî surelerle ilgili yaptığımız vatandaş okumamızın otuzuncusu ve İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre kırk altıncı sure olan “Neml” suresi anlatımı sürmektedir.

İlk bölümde inançlı kulların birçoğundan “üstün” kılınan Süleyman’ın, Sebeliler’le olan ilişkisinden bahsetmiştik. Süleyman, Yahudilik ve Hristiyanlıkta kral, İslam’da ise hükümdar-peygamber olarak kabul ediliyor. Semavi dinlerin kaynağı tek ise birinin sadece kral kabul ettiği neden diğeri için peygamber de oluyor? Üç dinin ortaya çıktığı bölgenin kavimleri acaba tanrı, peygamberlik gibi kavramlara farklı anlamlar mı yüklemişlerdi? Yukarıda verdiğimiz, Tevrat’taki RAB-Musa diyaloğu buna örnektir. RAB, Musa’yı Firavun’a karşı tanrı gibi yapmış, Harun’u da onun peygamberi olmuştur!

 Göksel kavram Biz’in, Sâd suresi anlatımında Süleyman’ın emrine; “istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan hünerlileri/dalgıç ve yapı ustası şeytanları, demir halkalarla bağlı olan diğerlerini” verdiğini ve bu hesapsız bağışın “ister ver, ister tut” şeklinde olduğunu, diğer bir ifadeyle Süleyman’ın hesaba çekilmeyeceğini, anlatımın, “Şüphesiz ki ona huzurumuzda bir yakınlık ve güzel bir makam vardır.” ifadesiyle bittiğini okumuştuk. Süleyman’ın ayrıcalıklı bir kul olduğunu bu surede de okumaktayız. Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordusu olan Süleyman, kuş dili de konuşabiliyor. Süleyman’ın bütün doğaya hükmettiği Tevrat’taki benzer şu ifadeyle de veriliyor: “Lübnan sedir ağacından, duvarlarda biten mercanköşkotuna kadar bütün ağaçlardan söz ettiği gibi, hayvanlar, kuşlar, sürüngenler ve balıklardan da söz edebiliyordu.” (1. Krallar 4: 33)

Cinlerden bir ifritin, kitap ilmine sahip olan birinin bir tahtı “an” içinde bir yerden bir yere getirmesi günümüzde ışınlanma veya teleportasyon olarak biliniyor ve bu, “kişinin bedeninin veya bir eşyanın bulunduğu mekânda yok edilip bir anda başka bir mekânda ortaya çıkarılabileceği düşüncesine verilen addır.” şeklinde açıklanıyor. (wikipedia) Konuyla ilgili bilimsel çalışmaların vardığı boyutu bizler ancak basından haber olarak takip edebiliyoruz. Bilim insanlarının iddiası,  gerçek hayattaki ışınlanmaya doğru büyük adımların atıldığı yönünde. Bir fikri vermesi açısından, Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Fen ve Mühendislik Dergisinde yer alan, Emir Oğuz Kaya imzalı makalenin ilk paragrafını aktaralım: “1993 yılında Charles H. Bennett iki nokta arasında kuantum ışınlamasını önerdiğinden beri kuantum ışınlaması çok ilgi çeken ve araştırılan bir konu olmuştur. Gerek teorik, gerek deneysel ilerlemeler kaydedilmiştir.” (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2292728) “Evrim Ağacı” adlı bilim sitesinden de konuyla ilgili ayrıntılı çalışmaları okuyabilirsiniz.

Tüm dinsel metinlerin rivayetlere dayandığını bir kez daha hatırlatalım; ancak “Süleyman” ile verilmek istenen bir mesaj olabilir mi diye de düşünelim.

Semud kavmi ve elçileri Salih… Biz, Allah’a ibadet etsinler diye Semud’a kardeşleri Salih’i gönderir; ancak “hemen birbiriyle çekişen iki takım” oluverirler. Salih; “iyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz,” diye sorar. Kavminden: “Senin ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık!” yanıtını alan Salih, sınava çekildiklerini söyler. Şehirde, bozgunculuk yapan/fesat çıkaran, iyilik tarafına hiç yanaşmayan dokuz çete/dokuz kişi/dokuz erkek vardır. Elmalılı burada geçen “reht” kelimesini şöyle açıklar: “Reht, ona kadar olan çeteye denir.  Tis’atü raht, zâhiren dokuz çete demek ise de müfessirin çoğu bunu dokuz kişilik bir çete diye tefsir etmişlerdir.” Bu dokuzlu şöyle der: “Biz ona ve ailesine gece baskın yapalım, sonra da onun velisine, ‘Biz o ailenin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz’ diyelim.” Onlar tuzak kurarken Biz de onlara tuzak kurar/planlarını altüst eder. Sonuçta onlar ve kavimleri helak edilmiş; haksızlıkları yüzünden evleri çökmüş/yolsuzlukları yüzünden yurtları ıpıssız/yıkık kalmıştır. Biz, Allah’a karşı gelmekten sakınanları/saygılı olanları ise kurtarmıştır. 

Lut ve kavmi… Göz göre göre hayasızlık yaptıklarını, şehvetle erkeklere yanaştıklarını, beyinsizlikte/bilinçsizlikte devam ettiklerini söyleyen elçi Lut’a kavminin yanıtı; “Lut’un ailesini kentinizden çıkarın, doğrusu onlar temiz kalmaya uğraşan insanlardır,” demeleri olur. Biz, karısı hariç, Lut ve ailesini kurtarır ve kavminin üzerine bir “yağmur” yağdırır ve “ne kötü idi uyarılanların yağmuru,” denir.

Ardından gelen ayetlerde (59-64) elçi Muhammed’den; “Allah mı daha iyidir, yoksa O’na koştukları ortaklar mı,” diye sorması istenir ve bu soru şu farklı konularla tekrarlanır:  Onlar mı yoksa;  “gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren mi… Yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarında nehirler akıtan, onun için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı? (İki deniz arasına engel/perde konulması ifadesini daha önce Furkan suresinde de görmüş; bunun ırmak ile aktığı denizi ifade ettiğini, birinin suyunun tatlı diğerinin acı olduğunu, aralarına giren kara parçası anlamındaki berzah kelimesi ile iki deniz arasındaki dil’e işaret edildiğini belirtmiştik.)

“Onlar mı yoksa” ile başlayan sorulara devam edelim… Kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri yapan mı… Karanın ve denizin karanlıkları içinde size yolu bulduran, rahmetinin (yağmurun) önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen mi… Önce yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten, hem yerden rızıklandıran mı?” Her sorunun sonundaki: “Allah ile beraber başka bir ilah mı var?” sorusu da şu ifadelerle yanıtlanır:  “Doğrusu onlar sapıklıkta devam eden bir güruhtur… Hayır! Çoğu bilmezler… Ne kıt düşünüyorsunuz…  Allah, eş koşmalardan yücedir… Eğer doğru sözlü iseniz, güçlü delilinizi getirin.”  Muhammed peygamberden şunu söylemesi istenir. “ Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.”

Ardından inkârcıların, daha önce de farklı bağlamlar nedeniyle sordukları şu soru ve yorumları tekrarlanır: Biz ve babalarımız toprak olduktan sonra, bizler çıkarılacak mıyız? Andolsun ki, bu bize ve daha önce babalarımıza söz verilmiştir. Bu, ancak öncekilerin masallarıdır.” Muhammed peygamberden; “yeryüzünde gezin, suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın,” diyerek yanıt vermesi, üzülmemesi ve tuzaklarından dolayı endişelenmemesi istenir. İnkârcıların: “Eğer doğru söylüyorsanız bu vaat (ettiğiniz azap) hani, ne zaman?” sorusunu, “çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir kısmı herhalde yakında ensenize binecektir,” şeklinde yanıtlayan Elçi Muhammed’e, Rabbinin; insanlara karşı bolluk sahibi olduğu, fakat onların çoğunun şükretmediği ve Rabbinin onların gönüllerinin gizlediklerini ve açığa vurduklarını da bildiği hatırlatılır.

 “Gökte ve yerde görülmeyen her şey, şüphesiz apaçık kitaptadır.” cümlesinin ardından şöyle denir: “Doğrusu bu Kur’an İsrailoğullarına, ayrılığa düştükleri şeyin çoğunu anlatmaktadır. Doğrusu o, inananlara rahmet ve doğruluk göstergesidir. Doğrusu Rabbin, aralarında kendi yasasına göre hükmünü verecektir. O güçlüdür, bilendir.” Apaçık bir gerçek üzerinde olan ve Allah’a güvenmesi istenen Muhammed peygambere de şu uyarılar yapılır: “Bil ki sen ölülere (hakkı duymayan kâfirler) işittiremezsin, dönüp giden sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getirecek değilsin; ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin; işte onlar içtenlikle boyun eğenlerdir.”

Ardından hesap günüyle ilgili şu ifadeler gelir: “Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman, yerden onlara canlı bir yaratık/dâbbe (dabbetül’arz) çıkartırız. O, insanlara ayetlerimizi kesin olarak bilmediklerini söyler. O gün ilkelerimizi/ayetlerimizi yalan sayan her ulustan topladığımız bir topluluk bir arada tutulup (hesap yerine) sevk edilirler. (Mahşere) geldikleri zaman, ‘İlkelerimi/ayetlerimi anlamadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa yaptığınız neydi?’ der. Haksızlık etmelerinden ötürü, söylenen söz başlarına gelir. Artık konuşamaz olurlar.”

Burada yer alan “dabbe” ifadesi de henüz bilinmeyen/anlaşılamayan kelime ya da kavramlar grubundandır. Elmalılı şu açıklamayı yapmıştır:  “Debb ve debîb, hafif yürüme, debelenme demektir. Hayvanatta ve ekseriya haşeratta kullanılır, içkinin bedene yayılması ve bir çürüklüğün etrafına sirayeti gibi hareketi gözle idrak olunamayan şeylerde de istimal edilir. (kullanılır) Dabbe kelimesi de bundan fâil olmak itibariyle aslı lügatte ‘mayedübbü’ yani debbeden, debelenen demek olur. Her hayvanda istimal olunur. Hayvan lafzına müradif (eş anlamlı) gibidir. Bunun hayvanı nâtık, yani insan olmasıdır. Tefsirler de bu iki nokta etrafında dolaşmaktadır.”

Biz, geceyi dinlenilmesi için karanlık, gündüz de çalışılsın diye aydınlık yaratmıştır. Ardından Kıyamet günü, yargılanma ve sonuçları döngüsüne değinilir ve şöyle denir:

“Sura üfürüldüğü gün, Allah’ın diledikleri bir yana, göklerde olanlar da yerde olanlar da korkuya kapılırlar. Hepsi O’na boyunları bükülmüş olarak gelirler. Dağları yerinde durur gibi görürsün. Oysa onlar bulutların geçişi gibi geçerler. Bu, her şeyi sağlam yapan Allah’ın sanatıdır. Doğrusu, O yaptıklarınızdan haberdardır. Kim bir iyilik yaparsa, ona daha iyisi verilir. Onlar, o günün korkusundan güvendedirler. Her kim de kötülükle gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür. ‘Başka değil ancak yaptığınız amellerin cezasını çekeceksiniz,’ denir.”

Sure sonlanırken, Muhammed peygamberden şunları da söylemesi istenir: “Ben yalnız, her şeyin sahibi olanın kutlu kıldığı bu şehrin/beldenin (Beyzavî, Celaleyn ve Medarik tefsirlerinde Mekke olarak verilmiştir.) Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Doğruya içtenlikle boyun eğenlerden olmakla ve Kur’an okumakla emrolundum. Kim doğru yolu bulmuşsa, yalnız kendisi için bulmuş olur; kim sapıtmışsa, ona de ki: ‘Ben sadece uyarıcılardanım. Övgü/hamd Allah’adır. O, belgelerini/ayetlerini size gösterecek, siz de onları bileceksiniz. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.”

Neml suresinin anlatımı tamamlanmıştır. Çalışmamız devam edecektir…

Canan Murtezaoğlu   


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir