Cumhuriyet 101*
Sevgili Okuyucu,
1787’deki Anayasa Toplantısı’ndan çıkan Kurucu Babalar’dan Benjamin Franklin’e içerde ne yaptıkları sorulur. Franklin; “Bir Cumhuriyet; eğer onu koruyabilirsek,” demiştir.
“… İki buçuk asırlık ABD deneyimi, uzmanlarının da açıkladığı üzere Cumhuriyet’in Anayasal kurumlarının korunması ve her neslin, seleflerinin sisteme verdiği (veya izin verdiği) hasarı onarması görevi öngörmektedir. Bu görev, Amerikalıların hükûmetlerinin nasıl çalıştığını ve dolayısıyla anayasal kurumlarından ne beklemeleri gerektiğini bilmeleri için vatandaşlık eğitimiyle başlar. Ancak gerekli olsa da tek başına yurttaşlık eğitimi yeterli değildir. Yurttaşlık eğitiminin kök salması ve istenen meyveyi vermesi için, insanların kendilerinin belirli özdenetim, iyi niyet ve ılımlılık niteliklerine sahip olması gerekir. Bu erdemler, anayasal bir cumhuriyetin işleyişi için gerekli olduğundan, bunlara sıklıkla ‘yurttaşlık erdemi’ veya ‘cumhuriyetçi erdem’ denir. Bu, büyük harflerle yazılmış bir ahlak değil, daha sınırlı ve pratik bir şeydir. Merhum Irving Kristol’un kırk beş yıl önce bir makalesinde savunduğu gibi, cumhuriyetçi erdem, Kurucu Babalar’ın da bildiği gibi, temelde kamusal ruhun erdemidir…” (2)
Yaklaşık yüz elli yıl sonra, 1960’larda Kennedy’nin selefi ABD Başkanı Eisenhower görevden ayrılmadan önce ülkesini ve dünyayı uyarmıştı: “Yapılan her silah, denize indirilen her savaş gemisi, fırlatılan her roket, son anlamda aç olan ve beslenemeyenden, üşüyen ve giysi bulamayandan hırsızlıktır.” (3)
Batı’da askerî-sanayi kökenli karmaşık ağlara yetki aktarımı son altmış yıla damgasını vurmaktadır. Dünya Savaşları öncesi ve sonrası yeni normalde seyreden devlet, insan ve kurum ilişkileri, “güvenlikçi politikalar” la tehdit algılar ve vekâlet örgüt ve savaşlarıyla yanlış tedaviler uygulayarak “tamir yerine” tehdit üretir hale gelmiştir. Ormanların, denizlerin ve yaşam sistemlerinin ne olduğunu anlama kapasitesinden yoksun “süper kişi ve kuruluşlar” bunları koruma iddiası ile yasal mülkiyetlerini veya canlılarını mal gibi sahiplenmek bedbahtlığına düşer olmuştur. Dünyayı defalarca inşa edecek kaynak ve parayı, kaymak tabakalar pahalı savunma sanayisine harcar olmuştur. Örnek olarak bazı yorumlara göre ABD Devleti sert güç kullanarak denizaşırı kaynak israfı yerine on yıllardır eskiyen on binlerce kalemi aşan altyapılarını yenileyebilirdi. (4) Belki de bu kaynaklarla alakalı başkent Washington DC, Avrupa Birliği benzeri ve ötesi nitelikte gelişmiş bir birliği Amerika kıtasındaki komşuları ile çoktan karşılıklı öğrenme ve kazanımlarla kurumsallaştırabilirdi.
Beyaz Saray arşivleri de 1960’lardan beri altyapı yatırımlarının dramatik olarak düştüğünü rakamlarıyla açıklamaktadır. Son dönemde ülke 1.2 trilyon ABD Dolarlık Altyapı Yasası’nın uygulanma mücadelesini vermektedir: Altyapı Yatırım ve İşler Yasası (IIJA), diğer adıyla İki Partili Altyapı Yasası (BIL), 15.11.2021’de Başkan Biden tarafından imzalanmıştır. Yasa, ulaşım ve altyapı harcamaları için 1,2 trilyon ABD Dolarlık bütçeye izin vermekte ve bu rakamın 550 milyar Doları yeni yatırımlara ve programlara gitmektedir. (5)
Gelgelelim ülke ve toplumların hızla bir araya gelip ortak kader ve sorumlulukları üstlenebilmelerinin güçlü anahtarları olan dijitalleşme, sosyal medya ve paydaş ağlar yanlış yönde geliştikçe (geliştirildi) milyarlarca insana yoz, gerçekdışı veya olumsuz algı yükleyebilmektedir. Küresel toplulukları moral, uyum ve farklılıktaki zenginlik bilinci ile barışçıl ilişkilere sevk etmek dururken şiddet kültürü zihinleri işgal gayretindedir. Trol ağları hem okyanus ve denizlerdeki balıkçı teknelerinde, hem de siber uzayda canlıları avlayıp gezegenimiz ile sakinlerinin moral ve sağlığına zarar verme ilkelliğine düşmektedir. Hukuk ve düzene aç uluslararası toplum, bazılarımızın politika ve uygulamalarıyla kendine zarar vermekte ve yabancılaşmaktadır. Sokaklardaki insanlar işsizlik, yoksulluk, amaçsızlık ve mutsuzluk gibi nedenlerle, albenili maddî hayatın pahalı alımlarına ulaşıp bu yolla sosyal kabul, saygı görüm ve bireysel nefis tatminine yönelmektedir.
Dünyanın Batı’dan Doğu’ya birçok coğrafyasında dini ve aktöreyi kisve edinerek taraftar edinme, güç biriktirme ve kontrol obsesyonu (takıntılı tutkunluğu) yüzünden, özgür ve onurlu yaşamak için doğmuş toy kitleleri sapkın öğretiler ile yönetmeye çalışan sözde seçkin tabakalar oluşmuştur. “Birçok ulustan insanlar, gerçeği aramak için böyle sözde seçkin tabakalara ve kurumlarına gerek olmadığını fark edebilmek için gençliklerini oralarda harcamaktadırlar…” (6)
Özgürlüğü ve kendi kendini yöneten bir halkın bireyi olmayı doğuştan hak eden dünya vatandaşları, karmaşık askerî-sınaî yapıların yoksullaştırıcı asimetrik güç etkisi ve inancı bir sömürü aracı olarak kullanan dünya çapındaki inanç kartellerinin karşısında çaresiz duruma düş (ürül) mektedir. Çoğu zaman bireylerin, arasına sıkıştığı bu travmatik ikilem, insanları siyasal ideolojileri kullananların fırsatçı planlarının piyonlarına dönüştürmektedir. Bu da irili ufaklı kitlelerin uçlara savrulmalarına yol açmaktadır. Özellikle son yüzyılın ve bulunduğumuz coğrafyada son on yılların jeopolitik, sosyolojik, demografik kırılmaları bu doğrultudadır. İnanca dayalı ideolojik güç arayışı ve asimetrik sert güç kullanımı sonucu, şiddet sarmalının beslenilip büyütülmesi bu kırılmaların trajik bir yansımasıdır. İnsanın gerçeği arama dürtüsüne destek olmak ve temel ihtiyaçlarının karşılanması sorumluluğu olan devletler ve meşru uluslararası kuruluşların yetersizliği sonucu, kitleler cehalete, yoksulluğa ya da inanç ve hukuk çarpıtıcılarının bencil ama organize ağlarına takılmaktadır. Böylesine travmatik ve kasıtlı yöntemlerle algı ve duygu dünyaları parçalanıp yaralanan kişiliklerin veya ailelerin geriye kalanlarının yazgıları benzemektedir. Hangi ulustan olursa olsun, âdeta bir Frankeştayn karakteri kabilesi gibi doğaları dışı birleştirilip ucube bir güç ve şiddet (terör) âleti veya kurbanı haline gelen insanlar…
Coğrafyamızda da karşı karşıya olunan durum, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti karşıtı bir bölgesel dönüşümden ibarettir. Atalarımız binlerce yılın birikimi ile en gerçek tarikatin “uygarlık tarikatı” olduğunu öğrenmiş, ardıllarıyla paylaşmıştır.
Herkes;
bendelik etmeden,
bencillik etmeden,
bireyliği öğrenip,
özgeciliği (diğerkâmlığı) öğrenip,
diyalektik (karşıtlar arasında bağ kurup), sentez (ortak payda üretmek) ve bilimin ışığında olmak sorumluluğundadır…
Olayları, olguları akılcılık, gözlem ve eleştirel düşünce, verileri de deney ve analiz ile değerlendirmek gerekmektedir. Buradan doğru varsayım veya sonuçlara ulaşarak ta olması gereken yapı ve hizmet ekosistemleri oluşturmak gerekmektedir. Devletler ve uluslararası sistem ile çoklu-bilim ve bürokrasi çevrelerinin sorumluluğu bu yönde olmalıdır. Ancak, karar verici kadrolar da aynı sorumluluk terbiyesi ile siyaset yapmalı, eğitim, liyakat ve diğer değer zincirlerinin bilincinde olarak görev almalı ve yapmalıdır. Gelinen noktada milletvekili, siyasi parti, belediye, odalar, borsalar ve sektörler meclisleri gibi, bilim ve teknokrat meclisleri ile alt kurullarının da oluşumu tartışılmalıdır. Var olan yasama, yürütme, yargı, iletişim, denetim organları ile çağa uygun bir “güçler yapılanması” na gidilmesi elzem gözükmektedir.
Ayrıca ülkemizde ve gezegenimizde toplum, devlet, ve yerküremiz için çalışıp üretime yatkınlığı olan düşünce kuruluşları (think tank), Kamu’ya yararlı kuruluşlar ve genel anlamda sivil toplum kuruluşları vardır. Bu kuruluşlar, hem ulusal ve uluslararası alanda birbirlerini tanıyarak işbirlikleri geliştirmek, hem de küresel bilim ekseninde kendi özgün düşünce ve sivil toplum değer zincirleri ile politika üretim mekanizması oluşturmak için önemlidirler. Ancak, teori ve projeleri ezber ile değil, bastığımız toprakların özgünlüğünü katarak üretmek gerekmektedir. Atatürk ile öncül ve ardılı çizgidaşları buna çok gayret etmiştir. Batılılar da, doğulular da buna saygı duyup, bir noktaya kadar örnek almıştır.
Atatürk Cumhuriyeti; dünyadaki erişilebilen tüm bilimsel çalışma ve gelişmelerden yararlanarak, değer üretim ve evrensel akıl ile bilime uygun olarak yaşama ve insanlığa hizmet üzerine temellenmiştir. Tüm bu ilişkiler ağının üstüne oturan birey; iç dünyası, sevme, sevilme, değerinin bilinmesi ve değer üretimi ihtiyacı ile iki esastan biridir. İkinci esas ise, çağın ileri uygulamaları ile birey ve toplumların maddî ve manevî gereksinimlerine uygun ulaşım, konaklama, kültür vb. gibi yaşam yapılarının tasarım ve uygulanmasıdır. Bu süreçte inanç sömürüsünün ve küresel karmaşık askerî ve sınaî yapı gücünün dünya genelinde baskı ve yaptırım konularının farkındalığı önemlidir.
ABD’nin de on yıllara varan düşük verimli fizikî yapı ve sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel alt ve üst yapısal uygarlaşma gayretleri açısından bakarsak, ülkemizin tıpkı küresel komşumuz gibi 1920’lerden itibaren ilk on yıllarında önemli yapısal yatırım ve atılımları olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Kamu Yönetimi’nin yurttaşlarımızın birey ve toplum düzeyinde gelişimleri için girişimleri bir yana, dünyamız ve ülkemizde, çok önemli ve ulusal farkındalık yaratan küreselleştirici bir yüzyıl yaşanmıştır. Küreselleştirici 20. Yüzyıl bize gelişmiş bir Batı ile yükselen bir Çin ve Asya’nın yanı sıra, korunması ve keşfedilmesi gereken okyanus ve kutuplar ile Afrika’yı ve gelişmekte olan ülke coğrafyalarını miras bırakmıştır. Kurulan küresel bağlar; Birleşmiş Milletler, NATO, Dünya Ticaret Örgütü, BRICS, Şangay İşbirliği Örgütü gibilerinin başı çektiği birçok uluslararası kuruluş ile pekişmiş ve gelişmeye devam etmektedir. Milletler Topluluğu’nun (Commonwealth) da benimsediği bir deyiş olan “Küresel Güney” kavramı jeopolitik bir etki varlığı olarak gündemdedir. Öte yandan ABD’den AB’ye, Güney Kore’den Japonya’ya tüm demokratik coğrafyalarda; iktidar ve yasama kurumları siyaseten benzer bir sürece girmektedir. Ülke yönetimlerinde etkinleşen sağ eğilimli ve daha ötesi görüşteki partiler ile korumacı ancak savunma aygıtını pekiştiren ve bölgesel ittifaklar eliyle yeni bir küresel paylaşım mücadelesine yatkın profil verilmeye başlanmıştır.
İşte tüm bu gelişmelerin ışığında; hızla yaşam ve kalkınma süreçlerine nüfuz eden teknolojik yeniden doğuş,
yüzyılların ihmali sonucu kendini bize dayatarak tanıtmakta olan, öğrenmemiz gerekli doğa ekosistemleri,
insan dışı canlı yaşamı ve hepsi ile ilintili uzay bilimleri en önemli gözlem, analiz ve eğitim, gelişim ihtiyacı konularımız arasına girmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti beş temel niteliğe sahip olup;
1.Üniter (Tek) bir Ulus-Devlet olarak,
2.Laik,
3.Demokratik,
4.Sosyal,
5.Hukuk sistemi olan güçlü yapısını koruyup kamusal stratejisini güncellemek durumundadır.
Bir kısmına bu satırlarda değinilmeye çalışılan tüm gözlem, saptama ve iç ve dış dönüşüm süreçlerini sakince karşılamak, ders alarak akıl ve bilimle dengelemek yerinde gözükmektedir. Cumhuriyet politika ve projelerini katılımcılık ve kapsayıcılık içinde tartışıp oluşturmak, çağdaş dünya ile barışçıl bir gidişat açısından önemli durmaktadır. Bu noktada sözü Ata’mıza bırakalım:
Afet İnan’ın tuttuğu bir nota göre, Atatürk 1936 yılında kültür sözcüğünün tanımlanması konusunda şunları söylemiştir: “Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür. Bu sözü burada ayrıca açıklamaya lüzum görmüyorum; çünkü bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin okullarında birçok vesilelerle eser halinde tespit edilmiştir. Kültür; okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, uyanık davranmak, düşünmek, zekâyı terbiye etmektir. Türkiye Cumhuriyeti çocukları, kültürel insanlardır. Yani hem kendileri kültür sahibidirler, hem de bu özelliği muhitlerine ve bütün Türk milletine yaymakta olduklarına kanidirler.” (7)
Atatürk 1932’de de şöyle demiştir: “Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti’nin temel dileği olarak temin edeceğiz.” (8)
Esin vermesi dileği ve saygıyla,
Cengiz Gökdeniz
Yararlanılan Kaynaklar:
* (1) “…101” ifadesi, bir konunun temel veya giriş seviyesiyle ilgili olduğunu belirtmek için kullanılan bir ifadedir. “101” terimi, bazı ülke ve kurumlarda ders numaralandırmasında da kullanılmaktadır.
(2) a. https://www.theatlantic.com/ideas/archive/2020/02/a-republic-if-we-can-keep-it/605887/ ; b. Republican Virtue vs. Servile Institutions – Irving Kristol
(3) https://youtu.be/SEGpTu8sVKI
(4) https://www.whitehouse.gov/cea/written-materials/2021/11/15/the-time-is-now-to-modernize-u-s-infrastructure/
(5) https://www.phmsa.dot.gov/legislative-mandates/bipartisan-infrastructure-law-bil-infrastructure-investment-and-jobs-act-iija
(6) Murat Karayalçın, Atatürkçü Düşünce Derneği Konferansı, 29.10.2024
(7) Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, S. 261-62
(8) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, S. 358
Tebrikler… Bahtiyar Çetinbaş