Şeriatın haşeması, turizmin bikinisi
Daha önce yayınladığım “Laiklik ve hilafet üzerine” başlıklı yazımın içeriğinde, laik anlayışta, düşünce ve davranışlar olarak, yaşamın her alanında karşılıklı saygının temel kriter olması gerektiğini vurgulamıştım.
Cumhuriyetimiz, laik esaslı bir kamu ve özel yaşamı düzenler. Diğer taraftan dinsel yapının biat esaslı bağlayıcı özneleri, “Şeriat” adı altında toplanmıştır. Özellikle kamusal alandaki en önemli çerçeveyi kadın erkek ilişkilerinin durumu belirler. Şer’i kabul burada kalın çizgiler koymuş ki günümüz Türkiye’sinin kabul ettiği Medeni Kanun’dan çok farklı ve insan ayrımcılığı ve özgürlük kısıtlaması taşır. Belki hoppala diyeceksiniz ama son yıllarda artan bir şekilde özel yaşama müdahale var ve bu giderek Şeriat övgüsüne gidecek kadar Anayasaya uyacağına yemin etmiş kişilerce de söyleniyor.
Burada durup bir fotoğraf çekelim. Ülkenin Çanakkale’den Samandağ’a kadar yüzlerce km’lik sahil şeridinde turizm yatırımı adı altında son elli yıldır sayısız yer inşa edildi, milyonlara iş sahası açıldı ve de buna bağlı lojistik sektörlerin sayısı inanılmaz rakamlarda. Ayrıca bu sahilin arka bahçesi Ege iç Anadolu doğrultusunda rekreasyon olanaklarını sayarsanız sayı katlanır. İstanbul’u saymadım bile.
Turizm nedir? Günlük rutininden bıkıp, en basitinden tebdili mekânda ferahlık var deriz. İnsan aklı sonsuz çözümler üretir ve turizm sayesinde hem istihdam hem de insanların toplumsal ilişkileri tarihte görülmemiş bir boyuta ulaşmıştır. Bu topraklarda yerli yabancı misafirlerinizle ve o misafirleri bekleyen sektörde çalışan milyonlarca insanın ekmeği ile Şeriat mantığı nasıl uyum sağlayacaktır? Ülkenin dış satımdan sonra en büyük geliri turizm olup sakallı, cübbeli ve rahatsızlık veren zorlamalarla bu insanları şoka sokarsanız, onları rakipleriniz olan Yunanistan, Hırvatistan, İspanya, Fas, Tunus ve Mısır’a kaçırtırsınız.
Turizm bakanı Mehmet Ersoy Bey bunun farkında değil mi?
Biz muhafazakâr bir toplumuz ama zamanla yeni olanaklara da kolayca uyum sağlayabiliyoruz. Buna yaşadığım bir örnek verip kıyaslama yapacağım. 1968 yılı idi. Gençtik, yolumuz Side’ye düştü. Harabeler, eski köy evleri, sahil kumsal ve de çardak altında köy kahvesi var. Biz üç arkadaş yorgunluktan oturup çay içelim dedik. Biraz sonra biz yaşlarda genç bir adam kot pantolonu diz kapağında olarak kahvenin önünden geçiyordu. Üç Sideli fırlayıp çocuğa bağırmaya başladılar, “ayıp değil mi böyle pantolonla dolaşmak” diye. Aradan elli yıl geçti gerisini takdir edersiniz.
Şimdi, siz, ey tarikat, din, parti, siyaset uğruna sözün nereye varacağını düşünmeden konuşanlar!
Türkiye’mizin geldiği, ulaştığı milyonların emeği olan bu düzenleri, hangi hesaba dayanarak bozmaya çalışıyorsunuz?
21. yüzyılda din artık bir tapınak, inanç ritüeli olarak modern toplumların kompleks yaşamında yer bulmaktadır. Dinsel yöntemlerin ötesinde, toplumlar medeniyetin yeni haklar ve saygıya dayanan, aşırılıkları hukuk içinde durduran düzenler kurmuşlar ve insana dönük kalkınma ve rekabet ortamları yaratmışlardır.
Özetle, yazımın başlığındaki simgeler olan haşemanın da bikininin de aynı düzeyde birlikte ve saygın yaşama hakları vardır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin laik hukuk düzeni bunu sağlayacak güçtedir.
Sevgi ile kalın
Cenap Murtezaoğlu