Oy kullanmaya giderken bunları unutma! (1)
3 Kasım 2002 seçimleriyle hayatımıza bodoslama daldılar. İlk olarak Atatürk Hava Limanı’ndaki Adriana Karembeu’nun bikinili reklam resmini kaldırdılar. Bu, gelecek yıllarda yapacaklarının ilk işaretiydi. Yıllar ve yıllar sonra hava limanını da yok edecekler, miting yaparak üzerinde tepineceklerdi.
Türkiye Cumhuriyeti adını dağlardan taşlardan kazıdılar.
Mustafa Kemal ile bir dertleri yoktu çünkü onlara göre o bir Osmanlı paşasıydı. Dertleri Atatürk ileydi çünkü o Türklerin Ata’sıydı.
Atatürk adını her yerden kaldırdılar, statlardan sildiler. Milli Eğitim’in müfredatından çıkardılar. Yerine Muktedir’i koydular ki, çocuklar okula başladıkları gün Ata’sıyla değil Muktedir ile tanışsın!
Türk İstiklâl Savaşı’nı “hiç yapılmamış” saydılar. Çanakkale zaferlerini son Osmanlı zaferleri olarak kabul ettiler. Çanakkale savaşlarından Atatürk’ü çıkarttılar. “Biz o savaşı iman gücüyle kazandık” masallarını yaymaya başladılar.
Milli Eğitim’i tamamen kaldırdılar, yerine imam eğitimini koydular.
4+4+4 eğitim sistemiyle Eğitim Birliği’ni yok ettiler. 60 aylık bebekleri okula aldılar.
Kur’an kurslarında eğitim yaşını 4’e indirdiler.
Sübyan Mektepleri açtılar.
Meleleri kırsala saldılar. Cezaevlerinde “manevi birimler” oluşturdular.
Köy okullarını kapattılar, taşımalı sisteme geçirdiler…
Kızların okula gitmesini engellemek için ortaöğretime “Açık Öğretim” sistemi getirdiler.
Türkiye dünyada eğitim sisteminde 99. sıraya geriledi.
Getirdikleri seçim sistemiyle Türkiye’nin evlatlarını katleden etnik terörün siyasî partilerini Gazi Meclis’e soktular. Onlara önce “yasaldır” dediler sonra da örgüt partisi olarak suçladılar.
Irak savaşı için ABD’nin Türkiye’yi işgal planı olan 1 Mart Tezkeresi’ni TBMM kabul etmedi. Büyük tehlikeden kurtulmuştuk ama ABD, Kuzey Irak ve Suriye’de “Kürt bölgeleri” oluşturarak ve Suriye belasını başımıza salarak bunun acısını çıkarttı.
Bitti denilen terör yeniden hortlatıldı. Memed’in tabutu sıra sıra dizilmeye başladı.
“Açılım” diye bir şey icat ettiler; Oslo’da terör örgütü ile görüştüler, Kandil’i ziyaret ettiler. Dolmabahçe’de terörün partisiyle mutabakata vardılar. Örgüt, ülkenin güneydoğusunda askerin, polisin ve tüm devlet erkânının gözleri önünde hendekler kazdı.
İmralı yolları ziyaretçilere açıldı. Elebaşı üç oda bir salon misali “misafir” edildiği yerde “hatırlı” üst düzey ziyaretçilerini ağırlamaya başladı. Televizyonu vardı. Bilgisayarı vardı. Küvet konulması bile düşünülüyordu. Konuldu mu bilmiyoruz, çünkü hatlar kesildi.
Yalnız kalmasın diye birkaç terör mahkûmunu yanına yerleştirdiler. Basın mensuplarının gözünden kaçmadı; arkadaş denize bile giriyordu…
Uzatmayayım. Önce her şeye göz yumdular.
Örgüt hendekler kazdı, kurtarılmış mahalleler ortaya çıktı. Örgütün siyasî partisinin seçimlerde kazandığı belediyeler tüm bu olaylarda örgüte maddi ve manevi her türlü desteği vermekten çekinmediler.
İmralı yollarında tekne seferleri sıklaştırıldı. Teröristlere pişmanlık affı çıkarıldı. Habur sınırında çadır mahkemeleri kuruldu. Devletin hâkimi ve savcısı teröristlerin ayaklarına gitti.
Örgüt elemanları, Kandil’den örgüt kıyafetleriyle ve zafer işareti yaparak geldiler. Mahkemede “pişman mısınız” diye sordular “değiliz, önderliğimiz talimat verdi, geldik” dediler. Akabinde hepsi serbest bırakıldı ve ülkenin içine dağıldılar…
Diyarbakır’da Nevruz kutlamalarında kalaşnikof tüfekleriyle etkinlik alanlarında gezinen teröristlerin fotoğrafları yansıdı basına; ABD’li yetkililer ile örgüt temsilcilerinin çeşitli ülkelerdeki fotoğrafları da…
Açılım sürecinde Türkçenin yanına ikinci bir dil olarak Kürtçe yerleşmeye başladı. Örgütün siyasî kanadının seçimlerde ele geçirdiği belediyelerin kapısına hem Türkçe hem de Kürtçe tabelalar asıldı; yetkililer “açılım hoşgörüsü” gereği ses çıkarmadılar.
Asker, “Gözümüzün önünde teröristler rahatça geziniyor bir şey yapamıyoruz; kanımıza dokunuyor!” dedi.
Şımarıklık had safhadaydı: Örgütün siyasî kanadının bir temsilcisi “Türk Bayrağının yanında bizim bayrağımız da olsa fena mı olur?” dedi.
Yüzleri kapalı bir grup, Diyarbakır’da 2. Hava Kuvveti Komutanlığı’nın arka kapısının olduğu bölgedeki duvardan atlayarak kışla içinde bulunan direkteki Türk Bayrağı’nı indirdi.
Yetkililer baktılar ki pabuç pahalı, hendek savaşları başlatıldı. Örgüt’ü Güneydoğu’dan zorla attılar. Hendekler kapatıldı. Bu arada 700’den fazla Mehmetçik şehit oldu.
İmralı’daki tecrit edildi. Siyasî partisi “tu kaka” ilan edildi.
Bu defa, şimdilerde Silivri’de olan örgütün siyasî parti lideri Diyarbakır’da halkı isyana zorlayan açıklamalar yaptı. Ortalık yine karıştı.
Nasıl demokratik bir ülkeymişiz ki, bu şahıs Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne Cumhurbaşkanı adayı bile oldu. Bir de Türkiye’ de demokrasi yok derler.
Reyhanlı, Dağlıca, Suruç, Ankara Garı patlaması, Kızılay Güvenpark katliamı, intihar saldırıları… PKK yetmezmiş gibi bir de IŞİD terör örgütü ortaya çıktı. Ankara, İstanbul ve yurdun çeşitli yerlerinde katliamlar ve intihar saldırıları ardı ardına gerçekleşmeye başladı.
Suriye krizi patladı. “kardeşim Esad” bir gecede “katil Esed” oluverdi. “Suriye’ye gireceğiz Emevi camisinde Cuma namazı kılacağız.” dediler. ABD ve Rusya “hop, nereye” dedi, Suriye’ deki Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu vatan toprağını, Süleyman Şah’ın sandukasını da alarak terk ettiler. Hem de birkaç kez…
ABD bastırdı, peşmergeler askerî kıyafetleri ve teçhizatları ile Türk topraklarından geçirilerek Kobani’ye uğurlandılar; devletin otobüsleri ve Türk Hava Yolları’nın uçaklarıyla ve de yedikleri lahmacun paralarını da devlete ödeterek…
PKK’nın Suriye kolu PYD bir gecede yürüyerek Suriye’ye yerleşti. 900 km. olan Suriye sınırımız PKK/PYD sınırı oldu. Suriye’de bir Kürt bölgesi oluşturuldu. Türk askeri güvenlik nedeniyle Suriye sınırına yerleşti. Mehmetçiğin tabutu yine üçer beşer gelmeye başladı.
Olsundu; “demokrasinin yolu Diyarbakır’dan” geçiyordu ve dünya liderimiz kendi deyimiyle BOP’un eş başkanıydı, sıkıntı yoktu yani.
Atatürk’ün adını ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kazıya kazıya ilerliyorlardı.
Andımız kaldırıldı. Millî bayramların temsil makamı cumhurbaşkanlığından alınıp kurumlara taksim edildi.
Asrın kumpası Ergenekon, Balyoz ve Casusluk davaları patladı. İftiralar, düzmece kasetler, gizli tanıklar ortaya saçıldı. Devletin sır odası “Kozmik Oda” ele geçirildi. Ordu ele geçirildi. TSK’ nın komuta kademesi tırpanlandı. Türk ordusunun değerli komutanları hapislerde çürütüldü, rütbeleri söküldü. Bazıları emekli edildi. Tecrübeli savaş pilotları ve Deniz Kuvvetleri komutanları hapse atıldı. Savaş uçaklarını kullanacak savaş pilotu kalmadı. İmralı’dakini getiren askerler de bu davalardan nasibini aldı.
Devam edecek…
Tülay Hergünlü – SMMM
Sn TÜLAY HERGÜNLÜ :
Hafızamın yerine gelmesini sağladınız,
Bir çok konu beynimde dağılmış,
Çok şeyler yaşamışız,
“ne yaparsak yapalım”
Bu dış güçler hayatımızdan hiç çıkmayacaklar,bunu anladım.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Merhaba. O kadar çok olay yaşıyoruz ki hangi birini hatırlayalım. İşte bunun için kitaplar yazdık. Lütfen 1914-2002 dönemini hatırlattığımız kitaplarımızı okuyun, okutun! Ne çok şeyi unuttuğumuzu gördükçe hayretler içinde kalacaksınız. Teşekkür ederim. Saygılar…
Bu değerli çalışmanız için, Çok teşekkür ediyorum,
iyi ki varsınız.
İlginiz için çok teşekkür ederim. Sizler de iyi ki varsınız. Saygılar…