Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Kalem Kardeşliği

Kuru fasulyede sebep-sonuç ilişkisi


Son zamanlarda ekonomik anlamda, “faiz sebep enflasyon sonuçtur” tartışmaları üzerine aklıma basit düşünceler gelişmeye başladı. Basit diyorum çünkü ben ekonomist değilim. Fakat birçok yurttaş gibi, bu görüşün doğruluğunu veya ortaya atılan iktisadi veya ekonomik teorilerin gerçekliği ile ilgili görsel basındaki açıklamalar beni de tatmin etmedi. Yine eminim, birçok vatandaş gibi, ortaya atılan bu teoremler “nasıl ispatlanıyor, doğru mudur” merakıyla kendi çapımda araştırmaya başlama ihtiyacı duydum.

İlk olarak, acaba üniversitelerde iktisada giriş derslerinde bu ve benzeri konular günümüzde nasıl irdeleniyor diyerek araştırmaya başladım. Belki bizim de okuduğumuz iktisat ders kitaplarındaki ekonomik kuramlara ilaveten, bu ve benzeri yeni iddialarla ilgili, ben de yeni bir şeyler öğrenebilirim umuduyla bakmaya başladım.

İktisat kuramında, ilk öğretilenlerin başında “iktisat biliminde teorilerin oluşturulması” gibi konuların kavratılmasıyla ilgili bilgilerin verilmesine devam edildiğini gördüm. Konuyla bağlantılı iktisat teorilerinin oluşturulması konusunda verilen bir teori örneğini olduğu gibi aşağıda aktarıyorum.

Örneğimizde; kuru fasulye fiyatının düşmesi sebep, satın alınmak istenen miktarın artması sonuçtur denmektedir. (Prof. Dr. Zeynel Dinler, İst. Üniversitesi, İktisada Giriş, s.26) Bunun değişmez bir sebep sonuç ilişkisine bağlı olduğu, fakat öncesinde iktisadi olayların sosyal yönlü olduğu ve çok sayıda tüketici ile üreticinin aynı olay karşısındaki davranışları incelendiğinde, birtakım farklar olmasına karşın, büyük ölçüde benzer davranışlar olduğu görülür denmektedir.

Çok fazla teknik konulara girmeden, iktisat kuram ve teorilerin kuruluşu gözlem, hipotez ve hipotez testi gibi aşamalardan geçmekte ve yüksek oranda doğruya yakın genel kabul görmüş teorilere bu şekilde ulaşılmaktadır. Demek ki, ortaya atılan finansal veya ekonomik teorilerin kabul görebilmesi için, hâlâ kesin sonuçların, bilimsel araştırmalar neticesinde ortaya çıkması gerekiyor. Umarım faiz ve enflasyona ait neden-sonuç ilişkisi de böyle araştırmalar sonucu çıkmıştır. Bu bağlamda; malların fiyatları düştükçe talep artar teorisinin, tüm dünyada kabul edilen bir teori haline gelmesi, ancak bilimsel araştırmalar sonucu olmuştur diyebiliriz.

Sistem, basit olarak şöyle işliyor; önce gözlemler sonucu saptanan değişmez ilişkiler hipotez olarak belirlenir. Gözlemlerden hipoteze ulaşmada tümevarım yöntemi kullanılır. Hipotezin test edilerek doğruluğunun araştırılmasına ise tümdengelim yöntemine başvurularak teori geliştirilir. Tümevarım ve tümdengelim ispat yöntemlerinin neler olduğu, daha liselerde, matematik derslerinde okutulmaktadır. En azından bizim nesilde öyleydi.

Ayrıca bu araştırmalar, toplumun belli sosyal kesimleri üzerinde yapılmakta, test edilmekte, hüküm ifade etmekte ve genel kabul gören teoriler haline geldikten sonra ülke uygulamalarına alınmaktadır. İlk öncesinde, ilgili ülkenin tümünde test edilip, ülke riski oluşturulmamaktadır. En azından ben öyle anladım. Benim kullandığım akıl ancak bu sonuca varabildi.

Çok basit anlamda, yine iktisada giriş kitaplarında, diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi, iktisat bilimi de pozitif ve normatif iktisat olarak ikiye ayrılmaktadır.

Pozitif iktisat; yukarıda açıklamaya çalıştığımız gibi ekonomik olaylar gözlemlenerek, olaylar arasındaki sebep sonuç ilişkileri ortaya konulduktan sonra, birtakım hipotezler geliştirilmesine neden olan, sonrasında bu hipotezlerin doğrulukları test edilip ispatlandıktan sonra uygulamaya konulan iktisat türüdür. Pozitif iktisat, değer yargılarına yer vermez, kural ve teoriler doğal bilimlerde olduğu gibi sürekli test edilerek, doğrulukları sınanır.

Normatif iktisatta ise, değer yargılarına yer verilir. Pozitif iktisatta olduğu gibi sebep-sonuç ilişkilerini gözlemleyerek, “neden” ve “niçin” sorularının cevabını aramaz. Toplum tercihlerini göz önüne alarak araştıran pozitif iktisada karşılık normatif iktisat, iktisadi görüş sahiplerinin ahlakî, dinî ve siyasî yaklaşımları ekonomik kuralların çerçevesini belirler.

Kısacası, pozitif iktisat, ekonominin işleyiş mekanizması ile ilgili konuları, normatif iktisat ise ekonomiyi yönlendirme, düzenleme ve hatta sebep-sonuç ilişkisi konulmadan kural koyma ile ilgili konuları kapsamaktadır.

Sherlock Holmes diyor ki: “Bir kişinin verilere dayanmadan teori oluşturması en büyük hatadır. Böyle bir hata, teoriyi gerçeklere uydurmaya çalışmak yerine, teoriye uyması için gerçekleri eğip bükmeye iter kişiyi.”

En bilinen yaklaşımla, insan her şeyi bilemez. Ama bilgisini artırıp çeşitlendirdikçe, bilinenden hareketle akıl yürütme ve sonuca ulaşma imkânı artar. Bir kez olanaksız olanları elediğinizde, geriye kalan gerçeğin ta kendisi değil midir?

Örneğin; bir ülkede açıklanan enflasyon ile gerçekleşen enflasyon arasında düşük farklar varsa, enflasyonun önceden tahmin edildiği ve söz konusu ülkede enflasyonun sakıncalarını ortadan kaldırabilecek tedbirlerin önceden alınabilmesinin kolay olacağı açıktır. Ama tahmin edilen enflasyon ile gerçekleşen enflasyon arasında büyük farklar çıkıyor ve bu, devamlılık oluşturuyorsa, akıl yürüterek, olanaksız ve gerçeklerle uyuşmadığı görünen oranları ilk etapta elediğimizde, gelecekle ilgili planlarımız arasına, daha gerçekçi oranları en baştan alabilme imkânına yaklaşmış oluruz.

Aslında birçok şeyi olduğu gibi ekonomiyi de yönlendiren halkın kendisidir. Yeter ki bizler tarafsız bir şekilde gerçekleri ve doğruları görebilecek şekilde araştıralım, sonuca akıl ve bilimle ulaşmaya çalışalım.

Cengiz Hergünlü – SMMM-Bağımsız Denetçi
www.hergunlu.com

 

Dinlemek için tıklayın


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir