İletişimi kesme
Tek tip bencillik ekonomisi yaşamın her yerinde!
Bugün, Türkiye’nin de uygulamaya çalıştığı klasik ekonomi uygulamalarının devamı olan “neo-klasik” ekonominin kavram ve uygulamalarının temeli; kişilerin “kendi çıkarını gözetme” isteği toplumda varoluşun teminatı olarak kabul edilmesi sonucunda, ekonomi varsayım ve teorilerinin bu ana temanın üzerine inşa edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bütün bireylerin refah düzeyindeki artış ve kabul görme isteğinin doğuştan insanda mevcut olan, “otomat” bir insan davranışı olarak kabul edilmektedir.
Türkiye’de, ana temayı oluşturan “bireysellik olgusu” ekonomik hayatta önemli kafa karışıklığı yaratmaktadır. Bir kere, Türkiye’ ye dayatılan ekonomi modeli, bugünün gelişmiş ülkelerinin geçirmiş olduğu ekonomik tarihsel kademelerden geçmemiştir. En azından, ilgili yüzyıllarda meydanda olan Osmanlı İmparatorluğu, keşifler çağındaki faaliyetlerden uzak durmuş, Merkantilizm süreci dışındaki olguları benimsemiş, sanayileşme hamlesini kaçırmıştır. Klasik ekonominin insan davranışlarına ait olan bütün toplumlarda, kişiliklerin arzularını gerçekleştirmek için aynı davranışlarda bulunur teoremi, bu tarihi süreçleri geçirmiş, ilgili ülkelerin özlerine uygun yapısal niteliklerine aittir diyebiliriz. Bu durum bizi ve bizim gibi ülkeleri, ekonomik teorilerin uygulanabilmesi açısından zorlamaktadır.
Bu yaklaşımın günümüzde de çok yönlü özellikleri olan insanın tanımlamasına- ekonominin temel teorisi olarak- uymadığını anlamak için kendimize ve çevremizi gözlemlememiz yeterli bence. İnsanlar salt çıkar sağlama amacı dışında gurur, şöhrete ulaşma, faal görünme arzusu, görev duyusu, merhamet ve hayırseverlik, inandığı davalar uğruna yıllarca hapishanede yatması ve hatta ölüme razı olması, hayırseverlik düşüncesiyle kan bağışı yapması, gönüllü kuruluşlarda görev yapması gibi kişisel çıkarların söz konusu olmadığı insani, özellere de sahiptirler. Türk toplumu, yapısı itibariyle ilgili duyusal ve hissel yaklaşımlara ait toplum özellikleri taşımanın yanında, ilgili ekonomik kademeleri yaşamamış bir toplum olarak, klasik ekonominin ana teması olan insanı; tek tip davranış kalıplarının içine sokmak bence mümkün değil.
Bunların yanında; sürekli yükselen enflasyonun, paranın değerinin her geçen gün düşmesi sonucunda, yabancı rezerv paralara olan ihtiyaçlara bağıl olarak içeri sokulan bu paraların tekrar enflasyon yaratıyor olması gibi sorunlara ilave edilen tek tip, bencil ekonomi teorilerini de kattığımızda, yarattığı tahribatlar daha fazla olabilmektedir.
İşletmelerde yaşadığım bazı mikro ekonomik gözlem ve gelişmeler, kendi çıkarının dışında başka davranış biçimi gösteremeyen, ekonominin “subliminal bencillik” karakteristliğinden dolayı, tek tip finansal insan tipine rastlamak her geçen gün artıyor sanki.
Örneğin; firma mali verileri, işletmeyle ilgili durum bilgilerini gösteren, bilgi veren bir iletişim aracıdır. Sonuçların değerlendirilmesi aşaması, mali uygulama alt yapısından çıkan önemli raporların sunulduğu bilgiler üzerinden olması gerekir. Sunulan verilerin çeşitliliğine rağmen, sadece kendi çıkarına uygun, mutat olmayan davranışa yönelerek, tek bir bilgi kapsamında karar almak, -kâr zarar hesabı- durumunda kalınabiliyor.
Tek bilgi dediğimiz ise, işletmenin vergiden önceki kârı kastedilmektedir. Yaklaşım bu olunca kârın çokluğu sıkıntı, az olması ise sevindirici olması gereken bir durum haline geliyor. Düşük kârlı işletmelerin itibarının düşeceğini ifade etmelerinin yanında, gösterilen düşük kâra sevinmek çıkar amacına dayalı tam bir paradoks yaratmaktadır.
Ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre farklılık gösteren bu yaklaşımlar sonucunda, gelişen ekonomilere kaynak teşkil eden ekonomik atlama süreçlerine göre icatlar, buluşlar sonucunda ilerleme sağlayan teknolojik atılımlar, yeni finansal kaynak yaratan ürünlerin artması, toplumsal, politik ve sivil kurumlar ve yasaların gelişmelere uygun hale getirilmesi sonuçları, yeni bilgilerin doğmasına, ilgili toplumun yaşam şeklinin topraktan sanayiye kayması, basın özgürlüğü gibi yeni anlayışlara ihtiyaç doğurması yanında, bu gelişmelerin, ilgili dönemler itibariyle, bizim gibi ülkelere pek değer katmadığı ortadadır.
Tek tip ekonomik gelişmelerin, dünyanın her yerinde, her konuda benzer gibi görünen ama gerçekte farklı olan gelişmeler olduğu bilinciyle; her ülkenin insanı, coğrafyası, gelişmişlik düzeyi, en önemlisi tarihi yapısı, inançları, gelenek, eğitim ve kültürel özelliklerine uygun, farklı ekonomik teorilere dayalı yaklaşımların gösterilmesi zorunluluğu vardır. Bu yaklaşımlara ulusun sürekliliği, bağımsızlığı ve kudretinin sağlanması gibi olguların dahil edilmesi gerekir.
Cengiz Hergünlü – SMMM-Bağımsız Denetçi
www.hergunlu.com
Yararlanılan Kaynak:
Dr. Hülya Derya; Alman Tarihçi Okulu, s.1 ve 37