Dünya, insan, Orta Doğu ve savaş
* Ortadoğu dünyanın öncü denilebilecek kültür ve uygarlıklar beşiğidir. Bölgedeki çeşitlilik, coğrafî olarak en küçük ülkelerinde dahi tarihsel eskilikte insan toplulukları ve kültür zenginlikleri ile ön plana çıkmaktadır. Geçmişin veya göçmen atalarının mirasçısı olan bu topluluklar ve dayandıkları kamusal kökenler, günümüzde efsane haline gelmiş tarihsel olaylar ve kişilikler ile dinî arşiv yazmalarına da konu olmuş bir sosyo-kültürel laboratuvar, yani işlik niteliğindedir.
* Anadolu ve Trakya; Asya, Avrupa ve Afrika’nın “eksik yazılı tarihlerindeki” binlerce yıl önceye, yazılı olmayan tarihteki çok daha eskiye dayanan beşiğidir. Bu iç içe geçmiş iki coğrafya seyahat, insanî ve kültürel göç, ticaret ile üretimin buluşma coğrafyası olmakla birlikte, Neolitik Dönem’de binlerle yılı barış içinde yaşayan toplulukları barındırabilmiştir.
* Günümüzde asla göz ardı edilemeyecek Amerika, Asya, Afrika kıtaları, Kutup bölgeleri, Pasifik, Atlantik ve de Hint okyanuslarının içinde ve çevresinde yer alan iki yüzü (200) aşkın ülke ve devlet bulunmaktadır. Bu yüksek çeşitlilikteki küresel topluluklar, medya ve yazılı tarih belgeselcileri ile sermaye oyuncularının da destek ve önem verdiği Ortadoğu Coğrafyası odaklı haber ve bilgi yağmuru etkisinde bir yaşam sürmektedirler.
* Söz konusu coğrafya, diğer bazı belli yöreler gibi tarihsel ve kültürel zenginliğinin yanı sıra, büyük miktarda yeraltı ve benzeri zenginlikleri de içermesi, enerji, ticaret, fiziksel dağıtım (lojistik) yollarının üstünde olması nedeniyle barış ve istikrara kavuşturulamayan yeryüzü topraklarını teşkil etmektedir.
* Bölge ve dünya nüfuslarının önemli bir bölümünü dışlayarak, var olan maddî ve manevî zenginlikleri sadece ve sadece kendi çevresine mâl etmek isteyenlerimiz bu dönemde etkindir. “Özgeci” (diğerkâm) olmayı bugüne kadar başaramamış sınırlı bilinçteki bu topluluklardan bazı kesimler bencil tutumlarını binlerce yıldan bu yana aşamamış gözükmektedirler.
* Dünyamız bu tarihsel dönemde bilim, teknoloji, akıl, keşifler, seyahat, eğitim ve öğrenim alanlarında devrimler yaşamaktadır. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşların yeryüzü toplumlarının genelini bu konulara yönlendirmeleri gerekirken, ülkelerin devletsel inisiyatifleri insanlık ve diğer canlılara hizmette yetersiz kalmaktadırlar..
* Genelde yoksul ve gelişmekte olan ülkelerin küresel sorunların kökeni olabilecekleri değerlendirilirken, esasen gelişmiş bildiğimiz ülkelerin toplumları da tıpkı yoksul ve eğitimsiz kalmış ülkeler gibi benzer eşdeğer sorun ve travmalarının sonuçlarını yaşadıklarından yakınmaktadırlar. Bu insanlarımız bunların sosyoekonomik ve politik sonuçlarını da kronik (süreğen) bir biçimde yaşamaktadırlar. Yaşamaktayız.
* Bugün gelişmiş dediğimiz ülkeler ve dünyanın genelinde, kişisel ve grupsal faydacılık kamu yararının önüne geçtiği ölçüde, atanmışlar ve seçilmişler ticaret ve üretim erbabı ile çıkarlarını birleştirmektedir. Bu insanlar kendi toplumlarının uygarlık ve gelişim yollarını daraltmaktadır. Bu durum da şiddet, algı yönlendirimi gibi hayatın olağan akışı ile ilgisiz ve zararlı süreçlerin yönetimini geliştirerek yerel ve uluslararası topluluklara zarar vermektedir. Eğitim sistemleri baltalanmakta, tüm sektörlere virüs gibi yayılan bilinçsizlik ve şiddet genel yaşamın üretim ve tüketim kaynaklarını niteliksel ve niceliksel olarak azaltmaktadır.
* Sağlıklı, uygar bir aile ve birey olmak olanağını yitiren toplum da empati becerisi zayıfladığından kendi içinde ve üyelerinde sevgi, saygı gibi değerleri üretip besleyememektedir. Dolayısı ile birey ve toplum daha çok şiddete ve kısa yoldan mutluluk getireceğini düşündüğü araçlara ve yaşam tarzlarına yönelmektedir.
* Yaşam ufku çok daralan toplumlar ve bireyleri de hukuku yok sayan ve kendi akıl, beden ve ruh sağlıklarına da zarar veren iş ve gruplaşmalara yol vermektedir. Dolayısı ile yasama, yürütme, yargı, medya gibi tüm kilit sektörler de bu yozlaştırıcı dönüşümden payını almaktadır.
* Böylesine geriye götüren bir toplumsal ilişkiler ağında, değer verme kapasitesi azalan aile ve arkadaşlıklarda bilinç, sevgi ve ahlakın (aktöre) yerini bencil, yoz, hatta gerçekdışı, uçuk beklentiler almaktadır. Böylelikle insanlar değerlilik, kabul görme duygusu ve mutluluk tatminini ülkesinde veya dünyanın diğer coğrafyalarında savaş ve savaş eksenli toplumsal, ekonomik ilişkiler ile etkileşimlerde arayabilmektedir.
* Tüm bu insanlık dramı içeren süreçlerin uç noktası olan “vekâlet savaşçılığı veya savaştırıcılığı” yeryüzünde, özellikle Ortadoğu coğrafyasında kadınlarımız ve çocuklarımız başta en az on milyonlarca kişinin yaşamlarını sona erdirmekte ya da onları ölmekten beter etmektedir.
* Kısaca zamanımızda toprak, kaynak veya bedel ödetme hırsıyla çıkarılan, ayrıca dünya savaşı riskini besleyen mevcut gerginlik ve çatışmalar ile savaş hazırlıkları gerekli değildir. Tersine insanlığa karşı büyük suçtur. Elbet bir gün Uluslararası Ceza Mahkemesi, Uluslararası Adalet Divanı ve tüm diğer uluslararası yasama, yargı ve yürütme organları güncellenecektir. Gerekli yetki ve otoriteyi sağlayacak tüm bu kuruluşlar, uluslararası siyaset alanını liyakatsiz hükûmet ve çıkar guruplarının keyfî manevra ve oyun alanı olmaktan çıkaracaktır.*
* Ancak, bunun için ülkelerde toplumu aydınlatmak ve kamuoyu oluşturarak siyasî irade oluşturmakla yükümlü olan siyaset; düşünce ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının dış politika okuryazarlık ve okuryaparlığını sadece dış oyunculara bırakmaktan vazgeçmesi gerekmektedir. **
Faydalı olması dileği ve saygı ve sevgilerimizle…
Cengiz Gökdeniz
Yararlanılan Kaynaklar:
* Uluslararası Yargı Organları: Uluslararası Ceza Mahkemesi https://www.icc-cpi.int; Uluslararası Adalet Divanı https://www.icj-cij.org/icj-cij
**”Muhalefet Suriye, dolayısı ile Ortadoğu’daki olan biteni okuyamıyor değil, okumuyor.”
(Ceyda Karan, Harici YouTube Kanalı https://www.youtube.com/live/Dzi7xk590PI?si=j7x16wIW4KQc6zCZ )