Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Kalem Kardeşliği

Diktalaşan rasyonalite


Beni, mali işler alanında makale yazmaya iten nedenlerin başında -yönetimsel verimlilik odağında- danışmanlık veya bilfiil görev yaptığım firmalarda, işletme yönetimlerinin, yönetişim teorilerine bağlı davranışlarının bazen neden rasyonel olmadığının nedenlerini merak etmek, araştırmaktır; başka bir  amacı yoktur.

Bazen, mali işler alanlarında hazırladığımız yönetim raporlarının işletme yöneticilerinde beklenen merakı yaratmadığını, verili olarak hazırlanan mali tahlil sonuçlarının neden ilgi çekmediğine kafa yormamıza zemin hazırlıyor.

Nedenler arasına ilk koyduğumuz konu;  hazırladığımız raporsal çalışmaların yeterli düzeyde bilgiye sahip olmadığı konusunda kendimizden şüphe duymamızdır. Kendi yarattığımız raporlara şüpheyle yaklaşmanın, bilimsel anlamda en doğruya, gerçek olana ulaşmak için gerekli olan araştırma ve incelemelerin daha deneysel sonuçlarla elde edilmesine temel oluşturduğuna göre, doğru yolda olduğumuzu söyleyebiliriz. Kaygılandığımız şüphelere göre, yaptığımız işleri tekrar kontrol ediyor, evrensel raporlama kriterlerine uygun olduğundan emin oluyoruz. Ama bu şekilde meydana gelen yönetimsel davranış biçimlerini anlamakta zorlandığımızı da belirtmek istiyorum.

Güncel ekonomik verilere göre hazırlanan finansal çalışmaların, sonuçta işletmenin amaçlarına göre beklediği fayda ve kâr maksimizasyonuna ivme kazandırmasına yol açması  sonucunda,  yönetimin rasyonel tercihler yapmasına yardımcı olması gerekirken bazen böyle olmuyor. Hatta bazen, bazı finansal raporlar aylarca gündeme gelmiyor, güncelliğini yitiriyor. Fakat bütün raporlama çalışmaları için bunun böyle olduğunu söylemek de mümkün değil. 

Bunların neticesinde:

Belki 1: Bazı durumlarda, insan olmanın sosyal vasıflarından dolayı rasyonel davranmak bir yük oluşturabilir. Yöneticilerin beklentileri, alınan risklere göre, kazançlardan çok oluşabilecek kayıplara daha fazla anlam yükleyebilirler. Bazen yüz TL kazanmanın vereceği haz, yüz TL kaybetmekten daha az değerli olabilir.

Belki 2: Politik ekonomik nedenlerle, siyasetin gerçek ötesi bir durumun yerine olması istenen bir durumu koyarak, yöneticiler veya sahip yöneticiler, bazen bu duruma inanmaya ikna edilmiş olabilirler. İnsanların gerçek ötesini tercih etmesi kendi inancına veya düşüncesine, taraftarlığına uygun görüşleri alıp ötekileri  – mali raporları- dinlememesine  neden olabilir.

Belki 3: İnsanlar geçmiş deneyim ve tecrübelerine göre  sahip olduğuna inandığı sağduyuya  göre tek başına  kararlar alabilir. Bazı durumlarda edinilen tecrübelere göre sağduyulu davranmak olumlu sonuçlar verse de bu çok yaygın bir şey değil. Ne yazık ki sağduyu da büyük ölçüde donanım ve bilgiden oluşuyor. Yöneticiler kendi sağduyularına fazlaca güvenerek verilere dayalı raporların gereksizliğine karar vermiş olabilirler.

Kapitalizmin kurallarının yerleştirildiği tüm ülkelerde, “tek tip” olarak uygulanan geleneksel ekonomi modeline -neoklasik- göre; “rasyonel tercih” davranışlarının kökeni, 18. yy. Adam Smith (1776) tarafından yapılan çalışmaya dayandırılmaktadır. Smith’in bu çalışmasında kişilerin karar verme süreçlerini “tam ve mükemmel bilgi altında yürüttüklerini”, bu bilgiyi doğru ve önyargısız olarak işleyebildikleri varsayımına göre hâlâ teoriler oluşturulmaktadır. Bu haliyle insana ait rasyonel davranış kalıpları menfaatlere, marjinal kâra, elde edilecek faydaya göre alınacak ortalama  davranış şeklinin yanında, dikkate alınmayan  gelenek, dinsel inanç, sosyal ilişki-iletişim, ilgi alanları, algı ve önyargılar benzeri faktörlerin oluşturduğu karmaşık çevresel etkileşimler gibi, birçok benzeri faktörler de vardır. Kişiler, tüm bu faktörler arasında  anlamlı bağlantılar kurarak, davranış modelleri geliştirmeye, kararlar almaya çalışmaktadır.

Eğer finansal kararlar alma aşamasına, kişilerin rasyonel olabilmeleri beklentisinin yanına, kişisel ve insani özelliklerine ait davranışsal veya psikolojik özellikleri etkisi altında kalabilecekleri de eklenirse, bazı zamanlarda sadece fayda ve kâr amaçlarına yönelik, yukarıda olduğu gibi kararlar alamayabilirler.

İnsan bir makine olmadığına göre, ekonomi teorileri oluşturulurken, saymaya çalıştığımız insani özellikler de dikkate alınarak, yeni paradigmalar  geliştirilmelidir. Kapitalizmin amacına hizmet eden neoklasik ekonomi teorilerinin uygulanmasında, davranış bilimlerinin bu anlamda ekonomiye yapacağı katkıların daha fazla dikkate alınmasında fayda var bence. Yaşadığımız uygulamalara bakıldığında, her ülkeye aynı elbiseyi giydiren kapitalizmin sorunlar yarattığı görülmektedir.

Cengiz Hergünlü
SMMM-Bağımsız  Denetçi
www.hergunlu.com


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir