Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Kalem Kardeşliği

Değişmez ilişkiler ve sebep sonuç bağlantısı


Bilim gözlem yapmakla başlar. Bilimin ilk çıkış noktasının, gözlem yapma olmasının öncesinde merak vardır. Doğru merak, soru sormayı gerektirir. Doğru merakın doğru sonuç çıkarabilmesi, faydalı, yönlendirici bilgi edinilmesine yol açar.

Gözlem yapmak sadece bilim insanlarına ait bir iş değildir. Düşünen, merak eden, sorgulayan her insan gözlem yapabilir. Doğru gözlem yapabilmenin en başında tarafsız olabilmek, önyargılardan arınmak gerekir.

Sadece kendi inanç, duygu ve düşüncelerimize yakın olanı takip etmek, bunlara sıkı sıkıya bağlı olmak, bazen, bilgi edinme sürecinde zarar görmemize neden olabilir. Sırf kendi inançlarımızı doğru kabul ettiğimiz zaman, inançlarımızı destekleyen bilgileri kabul eder, diğer doğru olabilecekleri gözden kaçırmamıza neden olur. İnançlarımızı sorgulamadan kabul etmek, (burada kesinlikle dinsel inançlardan bahsetmiyoruz) eleştirilere hemen karşı çıkmak, özellikle doğru bilgi edinme anlamında zarar görebilir, yanlış kararlar alabiliriz. Mesela; kendi inanç ve düşüncelerimize yakın olan basını, medya kuruluşlarını takip etmek dünyaya bir yerden bakmamıza yol açar; diğer gelişmeleri, eleştirisel kıyaslama yapabilecek düşünceleri, bilgileri daha ilk başta reddetmiş oluruz.

Bilmek istediklerimizin çoğunun inançlarımızın doğruluğundan ne kadar emin olduklarımız değil, bu inancın yarattığı güvenin tam olarak haklı olup olmadığıdır.

İnançlarımızın çoğunun doğruluğundan emin olmamızı haklı çıkaran şey, onların iş görmeleridir. Gündelik hayatımızda içinde yaşadığımız dünyayla epey başa çıkıyoruz ve bu olgunun kendisi inançlarımızın çoğunun doğru olduğunu göstermektedir. Eğer onlar doğru olmasalardı hayatımızı sürdürmede çok zorlanırdık.

Aslında, bireyler olarak bizim yapmamız gereken, gözlemler sonucunda edindiğimiz bilgileri (doğru inançları) yeniden teori haline getirmek değil, bize lazım olan bilginin doğruluğunu her türlü kaynaktan takip edip, yanıltılıp yanıltılmadığımızı anlamaktan (inancımızın güvenli olup olmadığı) ibarettir.

Genelde, basın yoluyla topluma sunulan bilgilerin önemli kısmı teori halinde getirilmiş (güven haklı hale gelmiştir) haldedir. Bize düşen, söylenen ifadelerin yanlış anlamalara, yönlendirmelere yol açmaması yönünde, gözlemlerimiz sonucunda akıl yürütmekten ibarettir.

Örneğin; şu an ülkemizde, hepimizin canını yakan enflasyonun, son zamanlarda düştüğü yönünde topluma empoze edilen bilgi, siyasi kaygılarla mı yoksa gerçeği yansıtacak şekilde mi verilmiştir? Enflasyonun düşmesinin gerçeği nasıl yansıttığıdır. Güvenin haklı olup olmadığıdır.

Aşağıdaki enflasyon oranlarını örnek olarak alalım:

                                                       2021 Yılı                                      2022 Yılı                        Fark

Ocak ayı enflasyonu                   %100                                              %110                           %10                          

Haziran ayı enflasyonu               %120                                              %120                           %0

Eylül ayı enflasyonu                    %130                                              %125                          -%5

Burada, en önemli gözlemin, “yaşadığımız hayatın” içinde yaptığımız alışverişlerin sonucunda, ürün fiyatlarının devamlı artışı şeklindeyse, yukarıdaki verilere göre enflasyonun düştüğünden bahsedebilir miyiz? 

Eğer önyargısız, tarafsız olarak soruyu sorarsak, enflasyon gerçekten düşmüş müdür? Belli yöne baskın olan basın yayın organlarında, sürekli enflasyonun düştüğü söylemlerinin bizim karar almamıza katkısı o zaman nasıl olur? 

Değişmez ilişkilerden kastımız; ana kütle (enflasyonun sürekli arttığı) belirlendikten sonra, ana kütlenin sürekli arttığı değişmezliğine olan (güvenin haklı olması) gözlemlerden bahsediyoruz.

Örneğin; bir arabanın talebinin artması sonucu fiyatının artması ana temadır. Fakat renk farklarının,  arabaya olan talebin artması üzerinde olabilecek etkisinin ise sabit bırakıldığıdır. Burada “ana tema”, “talebi artan ürünlerinin fiyatının artacağı” hipotezinin bir “paradigmaya” dönüşmüş olması, sabitlenmesidir. Böyle paradigmanın oluşmasının ön kabulünü ise gözlemler ve varsayımlar oluşturmaktadır. Hipotezin doğruluğu zaten test edilmiştir.

Bitmeyen yoksulluğu, devamlı artan işsizliği, çocuklarımızın geleceğine ait beklentilerin endişelerimizi devamlı artırıyor olduğunu önyargısız olarak gözlemlediğimizde, gerçek sonuçlara ulaşabilme imkânımız gelişir, isteklerimizi, kamuoyuna daha güçlü olarak sunabilme avantajını yaratabilmiş oluruz. 

Rasyonel beklentiler kuramında gerçekleşmeyi beklentilerin inşa ettiği, beklentilerin, gerçekleşmeyi etkilediği yolundaki yaklaşım, günümüzde oldukça kabul görmekte, o nedenlerle de itibar sahibi kişiler ya da kurumlar beklentileri etkileyerek gerçekleşmeye yön verebiliyorlar. Örneğin birkaç ay veya yıl bazında enflasyon hedeflerini üst üste doğru olarak bildirmiş saygın bir Türkiye İstatistik Kurumu’nun, (güveni haklı olan) izleyen yıllarda verdiği hedefler kabul görmeye başlar ve bunun sonucunda alınan pozisyonlara bağlı olarak hedefler gerçekleşmeye başlar. Ama baz etkisiyle dahi, kamuoyuna sunulan enflasyon yüzdeleri bile tereddüte (güven haklı değilse) yer veriyorsa, yukarıdaki açıklamalar ışığında, diğer kaynakları da dikkate alarak  “gözlem ve akıl yürütme” yeteneklerimizi önyargılardan uzak, eleştirisel olarak geliştirmek zorundayız.

Cengiz Hergünlü – SMMM-Bağımsız Denetçi
www.hergunlu.com

 

Yararlanılan Kaynak:
Chris Horner-Emrys Westacott; Felsefe Aracılığıyla Düşünme, s. 35


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir