Biz bu filmi daha önceleri de görmüştük
Türkiye’de kur dalgalanmalarından köşeyi dönenler her zaman olmuştur. Bu, geçmişte de böyledir günümüzde de. Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iktidara; “…Dolar nerelerden nereye geldi. 450 milyon dolar para el değiştirdi. Birileri 7,2’den dolar aldı 8’den sattı. Aradaki milyonları kim vurdu. …450 milyon doları kim aldı; kaça aldı, kaça sattı?” diye bir soru sordu.
Biz bu filmi daha önceleri de gördüğümüz için elbette hiç yadırgamadık. Yazımızda, önceki yıllara ait önemli bir-iki olaya değineceğiz.
Yıl 1994; ekonomi alarm vermektedir. Ocak ortasında serbest piyasada doların satış kuru 19 bin liraya dayanır. Halk varını yoğunu satıp dövize saldırmakta, döviz büfeleri ve Tahtakale piyasası bayram etmektedir. Tabi bir anda döviz milyarderi olanlar da…
Döviz kredisi alanlar ise âdeta mahvolmuşlardır. Çıldıran sadece döviz değildir; aynı yükseliş altında da baş gösterir. Piyasalar allak bullak olur. Dönemin Hazine Müsteşarı, “Dövizle kumar oynayanların canı yanar. Döviz’e koşanlar pişman olacaklar.” açıklamasında bulunur. Ancak uyarılar, döviz sevici halkın umurunda bile değildir. Kısa sürede malı götürüp, köşe olmak derdindedir vatandaş! Yaşanan kur depremi ithal mallarda ve hammadde fiyatlarında önlenemeyen fiyat artışlarına neden olur. Piyasalar yangın yerine döner. Nihayet, başladığı andan itibaren seyretmekle yetinen Merkez Bankası, dövizle değil de Türk lirası ile müdahale eder, faizleri arttırır ve bu sayede doların yükselişi frenlenir. Geçici bir nefes alma sağlanmış, piyasalar az da olsa rahatlamıştır.
24 Ocak 1980 kararlarının 14.yıldönümünde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “24 Ocak kararlarının sahibi olarak” ki, deyim kendisine aittir, hükûmetten yeni kararlar alınmasını ister. Sonuç olarak hükûmet yeni bir istikrar paketi açıklar ve paketle birlikte %13,6‘lık bir devalüasyon (kur ayarlaması) gelir. Merkez Bankası’nın önce doları ucuza satıp ardından da devalüasyon (kur ayarlaması) yapması bazı çevrelerce “bazı kişilerin devalüasyon yapılacağından haberdar olduğu” dedikodularının yayılmasına neden olur. ANAP’lı İlhan Kesici’nin, “Döviz ve borsadaki iniş çıkışlardan sağlanan rantın en az bir trilyon olduğu” yönündeki açıklaması basında yer alır. (Milliyet, 31 Ocak 1994) Devlet Denetleme Kurulu (DDK) devalüasyon öncesi Merkez Bankası’ndan dolar alan 44 bankanın listesini yayınlar. 250 milyon dolarlık döviz satışından yararlananlar arasında ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın kardeşine ait Tekstilbank ile Başbakan Çiller’e yakınlığı ile bilinen Hüsnü Özyeğin’e ait Finansbank da bulunmaktadır. (Milliyet, 4 Şubat 1994) Sırf bu iki banka “tüyo” alsa iddialar doğrudur denebilir ancak kırk dört bankanın tamamının “tüyo” alması pek de mantıklı görünmemektedir. Yine de bu iddialar kafalarda bir soru işareti bırakır. Her dönemin kendi zenginini yaratması sanki kural olmuştur. Yaşananlar karşısında ünlü iş adamı Sakıp Sabancı; “Politika yüzünden ekonomi içinden çıkılmaz hale getiriliyor. Bu politikalarla ne faizler düşer ne de devalüasyon!” eleştirisinde bulunur. Başbakan Tansu Çiller’in cevabı ise nettir; “Serbest piyasa ekonomisinin gereği yapılmıştır.”
Merkez Bankası dolar satarken akşam devalüasyon olacağını biliyor muydu sorusuna Çiller, “Biliyordu!” der, Merkez Bankası Başkanı ise “Bilmiyorduk!” açıklamasında bulunur. Çiller’in suçlamalarına devam etmesi üzerine Merkez Bankası Başkanı Prof. Bülent Gültekin, “Türkiye’de siyasi kararlılık kalmamıştır. Güven ortamı azalmıştır. Son gelişmelerin ardından sayın Başbakan’la uyumlu çalışabileceğime inancım kaybolmuştur!” diyerek istifa eder.
250 milyon dolarlık tüyo sorusunun cevabı aranırken, atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiştir.
Yıl 2001, 21 Şubat krizi. Kamuoyunda “Kara Çarşamba” olarak adlandırılan kriz Türkiye’yi derinden sarmıştır. 21 Şubat’ta gecelik faizler yüzde 7500 ile “tarihi yükseliş”, İMKB de yüzde 18,1 ile “tarihi düşüş” yaşayınca, öğleden sonra “kriz zirvesi” toplanır. Yaklaşık 13 saat süren zirvede, 9 Aralık 1999’da ilan edilen “kur çıpası” yerine, “dalgalı kur” sistemine geçilmesi benimsenir. Bir günde 7,5 milyar doların Merkez Bankası’ndan çekilmesine neden olan kriz, Hazine Müsteşarlığı’nın ve Merkez Bankası’nın aldığı tedbirlere rağmen gelişir ve 21 Şubat’ta gecelik faizler yüzde 7,500’e kadar yükselir. Bir gün önce Merkez Bankası’ndan çekilen dövizler geri dönmesine rağmen, 21 Şubat’ta bankalar Merkez Bankası’ndan 3.1 milyar dolar daha çeker. (Faiz tarihi rekora uçtu: % 7500 (Hürriyet Gazetesi – 22.2.2001)
Bülent Ecevit, dalgalı kura geçmeden önce Merkez Bankası’ndan çıkan 3,5-4 milyarın peşine düşer. Yapılan araştırmada en yoğun alımın ikisi Türk, ikisi yabancı olmak üzere dört banka tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıkar. Anlaşılan yine birileri bir gecede voleyi vurmuştur.
Ne zaman kur ve faizlerde anlık anormal iniş çıkışlar olursa bilinsin ki, birileri -ki bunlar genelde küresel sermaye olur- fena halde voleyi vurmuştur.
Türkiye’de şeffaf ekonomi, özerk merkez Bankası ve hukukun üstünlüğü olmadıkça, halkın vergileri birilerinin cebine hortumlanmaya devam edecektir.
Herkese ve her yöne ahlaklı adalet…
Tülay Hergünlü – SMMM