Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Kalem Kardeşliği

Bir kent kültürü: Olimpiyatlar


Araştırmacı ve edebiyatçı Prof. Dr. Suut Kemal Yetkin’in yıllar önce okuduğum şu sözüne, saygı duyarak, düşünmemde rol vermişimdir. Yaşamın olgunluk düzeyi olan estetik, “ibda yani  yaratıcılıktır.”

Toplumsal gelişim kentleşme boyutuna ulaştıkça, günlük yaşam, sosyal ilişkiler ve dinsel taleplerle, organize tören, sohbet, yarışma gibi farklılık, fark edilme, üstünlük ve de rekabet hazzı ile bir araya gelerek, kurallı olgular yarattılar. Bugün yaşadığımız Olimpiyat günleri, üç bin yıl öncesi ana ilkeleri yerleşmiş bir insan güç sınama ve onurlandırma modelidir

Yunan kent devletleri M.Ö. 14. yüzyıldan başlayarak Ege merkezli bugünkü Yunanistan ve Girit’te başlayan, Karadeniz, Batı Anadolu ve İtalya kıyılarına kadar süren kolonizasyon sonucu, kültür ve yaşam modeli oluşturdular. Yazı kültürü ve ticaretin yüksek getirileri, zamanla hem edebiyat hem mimarlık hem de düşünce ürünleri verdi. Bir görüşe göre M.Ö. 9. yüzyılda Elis kralı İfitos, halkın bir savaşın içine düşmemesi için kâhin Pythia’dan yardım ister. O da tanrılar onuruna oyunlar düzenlemesini ve tanrıların memnuniyetini kazanmasını önerir. Ayrıca Mitolojik kahraman Herakles Olimpos dağında böyle bir yarışa katılır ve kazanınca artık yarışlar Olimpos dağında yapılmaya başlanır. Olimpos dağı kutsal bir yerdir ve buraya Olimpiyatlardaki ruhani törenler için heykeltıraşlık mesleğinin ilk kurucularından olan Phidias, 12 metre boyunda altın ve fildişinden tanrı Zeus heykeli yapar. Olimpiyat oyunları dört yılda bir yapılır ve iki gününde dinsel törenler ve toplam beş gün sürerdi. Bu dönemde Panhellenik dünyanın her köşesinden yarışmacılar gelir ve kayıtlara göre geçici bir barış dönemi olmaktadır.

Yarışmaların yapıldığı yere Stadion (ayak yarışı) denir ve ölçüsü Herakles’in adımıdır. Bu nedenle bugün Stadyum diye tanımladığımız koşu pisti 190 m. olarak kabul ediliyordu. Olimpiyatı yapan kent büyük saygınlık kazanıyordu. Oyunlara Yunanca konuşan özgür kişiler katılabiliyor, boks, güreş, kariot (iki kişilik araba) uzun atlama, disk atma ve cirit atma gibi oyunlar yapılıyordu. Yarışlara yalnız erkekler katılır ve çıplak yarışırlardı. Amaç her türlü hava koşuluna dayanıklılığı göstermektir. Vücutlar zeytinyağı ile ovulurdu. Erkeklerin cinsel organına önlem olarak kinodesmi adı verilen bir bağla koruma sağlanırdı. Kadınlar, Olimpiyatlara, daha sonra binicilik dalında katıldılar.

İlk olimpiyat genel kabule göre M.Ö. 776 yılında Olimpiya kentinde yapılmış ve son olimpiyat ise Bizans döneminde M.S. 393 yılında yapılmıştır. Helen kültüründe Olimpiyat tarihleri, İsa’nın doğumu nasıl sonradan tarihe mesnet oldu ise, benzer durum Yunan tarih belirleme yazımında da uygulanmıştır. Zamanla yeni oluşup, yerleşen Hristiyan kilisesi Olimpiyat’ın bir ilahi yakarma töreni olmasını kabullenmeyerek M.S. 396’da oyunlara son vermiştir. Bu olay, Hristiyanlıkla başlayan Antik çağın ileri ve insan özgürlüğüne dayanan yaşam koşullarının giderek yok edilmesine ve yerine dinsel otorite merkezli yaşamın geçmesine neden olmuştur. Olimpiyat ruhu bir oyun değildir, insan yetenek ve ahlakı ile sanki tanrısal güçlerin yarıştırılma bilgeliğinin fiziksel görünümüdür. Özü; Prometheus’ün ezici, baskıcı tanrısal güce direnme arzu ve iradesidir.

Hristiyanlığın, insanı ikincil gören biat kültü, özgür ortam dünyasının yaşadığı tiyatro, agora, stadyum, hamamı yasakladığı durumda Olimpiyat’ı sonlandırmasına şaşmamak gerekir. İslamiyet’in anlayışı bunu karşılayacak durumda hiç olamamıştır. Tarih nehrinin her zaman tazelenen suları, insan gerçeğinin derinlere gömülen becerilerini hep su yüzüne taşıyıp daha yeni ve daha olgun koşullarda günlük yaşamımıza yerleştirmiştir.

Aziz okuyucum, gelin sandalımızı Olimpiyat dünyasının ana karasının majör kenti Atina’ya yanaştıralım.

Yıl 1896, yer Atina ve 14 ülkeden 241 sporcu toplanırlar. Fransız asıllı Baron Pierre de Coubertin ve Olimpiyat komitesi tam 1500 yıl sonra Olimpiyat meşalesini tekrar göndere çekip insanlığın bu güzel mirasını tek ırk boyutundan  çıkarıp uluslararası bir spor rekabet olayı olarak sürdürülmesini sağlarlar.

Evet, hoş geldin Olimpiyat ruhu.

Olimpiyat simgesi iç içe beş kıtayı simgeleştiren halkalardır. Mavi Avrupa, sarı Asya, siyah Afrika yeşil Avustralya kırmızı ise Amerika’yı temsil eder. Türkiye’miz Olimpiyat’a ilk defa Cumhuriyetle beraber girebilmiştir. 1924 yılında Paris’te yani yüz yıl önce yapılan olimpiyata o günün dar olanaklarına karşın 40 sporcu gönderilmiştir. Bu yeni kurulan bir ülkenin, Atatürk öngörüsü ile spora verilen önemin hem ulusal hem uluslararası ortamda bir prestij durumudur. 1896 dan günümüze savaşlar nedeni ile oyunlar üç kez düzenlenememiştir. Buna karşılık Olimpiyat, Yaz ve Kış olarak da daha geniş bir süreçte var olmaya başlamıştır.

Yaşadığımız dünyanın sorunları ağırdır, ama insanlar tarihin derslerini hep anımsayarak yeni dayanışma ve barış anlayışı içinde, insani rekabet ortamı sağlayan düzenler yaratmaktadır. Yazımızın başlangıcında “estetik yaratmadır” olarak giriş yapmamız, insanın koşullar ne olursa olsun, fırsat bulduğunda o kutsal sabrı ile güzellik, sevecenlik, yenilikleri tekrar oluşturabildiğinin özünde kendi dünü gibi gününü ve geleceğini de oluşturduğunu izleyebiliriz.

“Magnum miraculum est Homo”: İnsan büyük bir mucizedir.         

Bu bir Olimpiyat ruhudur ve yarışan bir siyahinin, beyaz adamla yarış sonucunda birbirlerine sarılıp gülüp ağlamaları, 1,5 milyarlık Çin’in yarışmacısının, 10 bin nüfuslu Trinidad’a yenilince tebrik etmesi bir kısmı Burka altında ezilen kadınların özgür temsilcilerinin güzelliği ve azmi kürsüdeki görüntüsü bize ne çok şey ifade etmektedir.

Gelin, laik düşüncenin, dünyanın bütün insanları için artık dinlerden de öte bir ortak anlayış olduğunu ve buna saygıyı bir Olimpiyat ruhu olarak görüp gereksiz ve insanı ve doğayı tahrip eden haksız rekabetlerden vaz geçip güzellikleri, sevgi ve saygının terennümlerini her ortamda biraz ihtiras ve bencilliğimizden feragat ederek yaşayabilme iradesini gösterelim.

Çok şey istedimse af ola!

Sevgi ile kalın.

 M. Cenap Murtezaoğlu                               

 

 

 

 

 

 

 

 


One thought on “Bir kent kültürü: Olimpiyatlar

  • Bahtiyar+Çetinbaş

    Tebrikler sevgili dost…

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir