Susalım, Atatürk konuşuyor (4)
“Millî sınırlar içinde vatan bir bütündür parçalanamaz.” Erzurum Kongresi; (23 Temmuz -7 Ağustos 1919)
Türk istiklalinin, Türk Cumhuriyetinin kurtuluş ateşinin yakılışının 106. yıldönümünde, ölümsüz Başkomutanımızı dinlemeye devam edelim.
“Ben, gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk milletine canımı vereceğim.
Memleket mutlaka çağdaş, uygar ve yeni olacaktır. Bizim için bu, hayat davasıdır. Türkiye ya yeni fikirle donanmış namuslu bir idare olacaktır veyahut olamayacaktır. Halk ile çok temasım vardır. O saf kitle, bilmezsiniz, ne kadar yenilik taraftarıdır.
Cahillikle, ilkellikle savaş, düşmanla savaştan daha az önemli değildir.
Fakat Efendiler, tam bağımsızlık için şu kural vardır, millî hâkimiyet için bir kanun vardır, diyoruz. Bugün de büyük bir zaferin gerçekleştirici etkenleri ve yapanları olduğumuzu söylüyoruz. Bu noktada çok kesin olan bir gerçeği hep beraber tekrar etmek zorundayız. Bu kadar büyük, bu kadar kutsal ve büyük hedefler yalnız kâğıt üzerinde kurallarla ve kanun maddeleriyle ve sadece hırslarla, arzularla çözüm bulamaz. Tam gerçekleşmesini sağlayabilmek için tek kuvvet, gerçek ve en kuvvetli temel, ekonomidir. Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, iktisadî zaferler ile taçlandırılamazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.
Efendiler, bu kadar verimli ve bu kadar kuvvetli olan yeni hükûmetimizin, düşmansız kalacağını saymak doğru değildir. Bu güzel temellerin bile içine bomba koyarak onu yıkmaya çalışanlar olacaktır. Onun hayatına, ilerlemesine karşı suikastlar düzenlemeye girişecekler bulunacaktır. Bütün bunlara karşı en kuvvetli silahımız ekonomideki genişlik, dayanıklılık ve başarımız olacaktır.
Efendiler, içinde olduğumuz halk devrinin, millî devrin, millî tarihini yazabilmek için kalemlerimiz sabanlar olacaktır.
Türkler! Türk malı alınız, Türk malı kullanınız; Türk parası, Türk toprağında kalsın!
Hükûmetlerini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdeta halkı bir kapana kıstırırlar.
Milleti cehaletten kurtarmak için kendi diline uymayan Arap harflerini terk edip Latin esasından Türk harflerini kabul etmekten başka çare yoktur,
Türk demek ‘dil’ demektir. Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk milletindenim; diyen insan, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.
Yurttaşlarım! Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz; çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.
Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.
Çünkü Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti, millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, (belirtmeliyim ki) yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyette, hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır.
Büyük Türk milleti! On beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiç birinde milletimin, hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medenî âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı (gelişme) ile atinin (gelecek) yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk milleti! Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet, bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne mutlu Türküm diyene!
Dün ve bugün olduğu gibi yarın da memleket ve millet için yegâne kudret, mutluluk ve refah kaynağı, İnkılâp İlkeleri ve Cumhuriyet rejimidir.
Bugün var olan fabrikalarımızda ve daha çok olmasını umduğumuz fabrikalarımızda kendi işçimiz çalışmalıdır. Rahat ve mutlu olarak çalışmalıdırlar ve bütün bu saydığımız sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır ve hayatın gerçek lezzetini tadabilmelidir ki çalışmak için kudret ve kuvvet bulabilsinler. Bundan dolayı programdan söz edildiği zaman, âdeta denebilir ki bütün halk için bir ‘Emek Misak-ı Millisi’dir.
Dünyada hiçbir milletin kadını, ‘Ben Anadolu kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim’ diyemez!
Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk milletini ebedî hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın.
Çabuk bana bir din bul, ağaç dini. Bir din ki ibadeti ağaç dikmek olsun!
Gökçen, ben bu toprakları seviyorum, yurdumun dağlarını, taşlarını… Göğünü, havasını seviyorum. İnsanlarını seviyorum. Köylüsünü, çiftçisini, ırgatını, işçisini, çobanını, sanatçısını, askerlerini, gencini, ihtiyarını tüm insanlarını seviyorum memleketimin… Kadınlarını, erkeklerini. Bazı şarkılar bana bu insanlardan bir gün kopacağımı hatırlatıyor, onlardan uzak düşeceğimi… Bir gün onlarla olamayacağımı… İşte o zaman, şarkının sözleri ne olursa olsun içime bir ateş düşüyor… Ve sonradan gözyaşı olarak akıp gidiyor… Unutma Mustafa Kemaller de insandır ve onlar da zaman zaman şu ya da bu nedenle ağlamak isterler.
Güneş ufuktan tekrar doğacak; yürüyelim arkadaşlar!
Bağımsızlık, hepsi bu… Kamu hizmetinin en yüksek biçimi bencil olmayan çabadır… Demokrasi, insan ırkının umududur… Ekonomimizi ve siyasî kaderimizi kendimiz belirlemek istiyoruz… Kendi evimizin efendisi olacağız… Dünyanın laneti küçük politikadır.
Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir!
İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler.
Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!”
Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır…
*
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, sadece on beş yılda, yüz yıla sığacak işlere imza attı. Çağdaşı ülkelerde bunun benzeri yoktur… Konuşmaları ile birkaç asır sonrasına seslenme başarısı gösteren, öldükten sonra bile hem yurt çapında hem de küresel ölçekte devrimleriyle mücadele edilen ve bu derece korkulan ve sayılan başka bir lider gelmemiştir. Bugün hem içeride hem dışarıda; hemen her konuda sıkışmış olmamızın tek nedeni Atatürk devrimlerinden uzaklaşmış olmamızdır. Sesini duymak, konuşmalarını günümüz şartlarında yeniden düşünmek zorundayız. Yoksa sıkıntı daha da büyüyecektir.
“Vatanın tamamı, milletin istiklâli tehlikededir.
Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, acilen kuruluş ayarlarına ve Kuvayı Millîye ruhuna geri dönmek zorundadır. Başka çıkış yolu yoktur!
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk’ün Kurtuluş meşalesini yakmak üzere Samsun’a ayak basmasının 106. yıl dönümü kutlu olsun.
Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına ve tüm şehitlerimize rahmet diliyoruz.
Vatan ve Türk milleti size minnettardır.
Bitti.
Tülay Hergünlü
Yararlanılan Kaynaklar:
Prof. Dr. Utkan Kocatürk; Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, T.İş Bankası Kültür Yayınları
Canan Murtezaoğlu; Neden Ulu Türk Ulu Kağan-Bir NUTUK Özeti, Cinius Yay. 2023
Tülay Hergünlü; İngiliz Sicimi’nden Amerikan Bezine; Türkiye’nin Hafızası (1914-1980) Klaros Yay. 2022
Canan Murtezaoğlu-Tülay Hergünlü; Hiçbir Şey Bitmedi, Cinius Yay. 2024