Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Kalem Kardeşliği

21. yüzyılda dünyada yaşam; devlet, yurttaş, denge ve denetim


Kıymetli okuyucularımız,

Devlet (1) ve yurttaşlık kavramları, tarihte birbirinden destek ve yetki alan iki temel kavram ve kurumumuzu oluşturmaktadırlar. Yazılı tarihimizde Ortaçağ’dan sonra ve özellikle son birkaç yüzyılda, bu iki kurum gezegenimizde yaygın biçimde kurumsallaştırılıp ülkeler olarak tanımlanan coğrafî ve siyasî birimlerde sürdürülen ve geliştirilmeye çalışılan hukukî yapıyı ifade edegelmiştir.

“Devlet ve yurttaş” denildiğinde, dünyamızda insanlığın ve henüz çok küçük bir kısmını bildiğimiz diğer doğal canlı yaşam üyelerinin varoluş sistemlerinin keşfedilip tanımlandığı ölçüde geliştirilmesi gereken iki temel kavramdan söz etmekteyiz. Dolayısı ile iyi tanıyıp birlikte yaşamayı ve gözetmeyi öğrenmemiz gereken ekosistemler kümesi olan doğa anamızı da saygı ve sevgiyle analım.

Okyanuslar hakkında, uzaya yönelik bilgimizden daha az şey bildiğimize önceki yazılarımızda değinmiştik. İnsan varlığı da iç dünyası ve dünyayı değiştirebilecek sevgi, akıl ve bilim gizilgücü (potansiyeli) açısından kendini keşfetme ve Maslow’un da değindiği gibi kendini gerçekleştirme alanıdır. (2) Dolayısıyla insan da doğa ana gibi ne olduğu ve yapabilecekleri açısından bizler için halen büyük bir keşif ve öğrenme sahasıdır.

Yurttaşlar ve oluşturdukları sivil toplum kuruluşları ile devlet yönetimleri, kendilerini ve “devlet” kavramını tarihin, kültürün, coğrafyaların birikimine dayanarak şekil ve içerik kazanan anlamı bağlamında ele alıp evrensellik ufku ile sürekli geliştirmek olanağına sahiptir.

Devlet kurumu şekillenirken insanlığın acı, tatlı deneyimleri, özgün bilinç ve bakış açıları ile farklı yollardan geçmekte olup:

Doğu’da; dinamizm, adil biçimde yönetimin el değiştirimi, demokratlık, canlılık, Batı’da; istikrar, liyakat, devlet insanlığı, katılımcılık, ⁠saygınlık, ⁠hukuksallık, ⁠kurumsallık ve ⁠ekonomik refahın dengeli üretip dağıtımı gibi çağdaş değerleri tohumlayarak veya işleyerek tarihte bünyesine toplayan bir evrensel devlet kavramı evrimleşmeye devam etmektedir. Elbette bu noktada Uzakdoğu ve Uzakbatı coğrafyalarında yer alan Çin, Japonya, Amerika ve Kuzey ve Kutup coğrafyalarının kültürleri ve yerli halkları gibi kadim uygarlıkların özgün kazanım ve değerlerini ayrıca ele almak farkındalık ve bilinci gerekmektedir.

Bir ara not olarak da dünyadaki Amerika, Asya, Afrika, Kutup Daireleri ve Avustralya gibi kıta ve bölgelerdeki yerli halkların, biyoçeşitliliğin, yani insan dışındaki küresel canlı yaşamının %80’ini barındırdıklarını ifade etmek yerinde olacaktır. Devlet ve yurttaş eksenli uygarlık çabalarının bir milyon canlı türünün insan kaynaklı yok olma riski altında olduğu zamanımızda, bu durum çok önemli bir ders, bilimsel ve akılcı çalışma ve iyi bir işbirliği nedenidir. (3) Çağımızda hızla “Küresel Katılımcılık ve Farkındalığa” eriş (tiril) mesi gereken bir yurttaşlık bilinci ve kültürü söz konusudur. Dolayısı ile; yurttaşın devleti ve ulusu ile kendi coğrafyası içinde nitelikli çaba ve katılımcılığının desteklenip sağlanması “olmazsa olmaz” olarak değerlendirilmelidir.

Ortaçağ sonrası ticaret, tarım ve sanayileşme ile zenginleşme, sermaye ve güç birikimi ile yararlandıkları teknolojik ve yönetsel ilerlemeler, devletler ve insanların daha bilimsel ve sistemli biçimde dünyaya yayılıp gelişme yollarını oluşturmuştur. Bu süreçte toplumların sağlıklı işleyişini ve insan ilişkilerini bilinçli ve nitelikli kılacak; yasama ve yargı mekanizmaları ile basın, yayın ve toplumsal katılım güçleri yükselerek uygarlaşma yolunu inşa etmişlerdir.

Yazılı tarih uygulaması ve okulda eğitim sistemini de getiren alt ve üst yapıları ile şehirleşme küçük ama etkin (aktif) şehirleri ve devletçiklerini var etmiş, bunlar da doğrudan veya dolaylı yollardan bir araya gelmiştir. Kendini geliştiren belli insan gurupları ise ırkçı yaklaşımlar ile “diğerleri” dedikleri rengi, ırkı, kökeni ve belli özellikleri farklı olan hemcinslerini kontrol ve çalıştırma sistemini kurmuş, zamanla nesiller yetiştikçe refah ve bilincin artması ile uygarlaşma artmıştır. Kendini ve çevresini keşfedip anlayan “diğerleri” de haklarını talep ederek özde farklı olmadığı yöneticisinin güç, rol ve olanaklarını paylaşmaya başlamıştır. Böylelikle alttakiler ve üsttekiler yerine çalışıp aklettikçe yatay ve dikey geçişlerin olduğu, “yurttaşlık bilinci” nin demokrasi ve hukuk devletini talep ve var ettiği bir yola girilmiştir.

Zaman içinde demokrasi, laiklik, akılcı ve bilimsel yapılar, devletlerin sistem ve yönetimi ile korunması altında yapılanıp tüm nüfusu uygarlığın nimetlerinden faydalandırırken din ve ekonomi gibi kurumlar da, maneviyat ve maddiyat gereksinimi duyan toplum kesimlerinin iç ve dış dünyalarını zenginleştiren, vicdanlarını ve ailelerini yapılandırıp, toplumsal uyumu geliştiren unsurlara dönüşmüştür. Hatta çoğu yerde bilim ve laik kurumların oluşup ilerlemesine bizzat ruhban sınıfı üyeleri öncülük etmiştir. Elbette savaş, taassup yani körü körüne inanç, kendini ve çevresini geriye götürüp ilkelleştirme saplantısı, şiddet, yıkıcılık, sevgisizlik ve bilinçsizlik kaynaklı diğer bencil ve yararcı uygulamalar gibi trajik tutum ve uygulamaları yok sayamayız. Ancak bunlar bilinçlenme, katılımcılık, iyi niyet, akıl ve bilime dayanan insanın, yani güncel deyim ile yurttaşın etkin (aktif) çabalamaları, hukuk ve kamusal girişimleri sayesinde, devlet gücünün gelişip olgunlaşması, demokrasi ve eşitlik gibi evrensel kurumları çatısı altına almasıyla aşılmıştır.

Ancak bu sefer de özellikle son yüzyıldaki yaşananlar çerçevesinde, uluslararası kuramlara konu olan güç ve şiddetin kullanımı sadece devletler arası olmaktan çıkıp, asimetrik ve vekâlet esaslı bir şekle de bürünmüştür.

Son yüzyıllarda savunma ve finans sektörlerinde sağlanan yüksek gelişme düzeyi;
* bireysel girişim,
* paylaşımcı ekonomi,
* koruyucu sağlık,
* sosyo-politik ve sosyo-ekonomik yapılar ve destekçileri,
* katılımcı ve teknolojik sıçramalar
* toplumsal yaşam ve evrensel hukuksal sistem güncellemeleri dahilinde yer bulamamıştır.

Bunun yanı sıra;
* evrensel eğitim ve sosyokültürel etkinliklerin sosyal katmanlar ve tabana yayılması,
* ulaşım, çevre, gelir düzeyi, sosyo-ekonomik yapıdaki ilişkilerin bilinçli, adil, saygı ve sevgiye dayanan bir şekle bürünmesi gibi hususlar, ulus devletlerin katılımcı yani aktif yurttaşlarıyla birlikte yeterli inisiyatif alamaması dolayısıyla gecikmektedir. Bu noktada ticaret ve finans gibi sektörler küreselleşip hak ettikleri yeri almakta, ancak devlet ve yurttaş düzeyinde adil ve dengeli refah dağılımının yokluğu ulusal, bölgesel ve küresel istikrarı, dolayısı ile bireysel, ekolojik ve ekonomik güvenliği etkilemektedir.

İfade edildiği üzere;
– ulus devletlerin ve diğer toplulukların kültürel değerlerinin ortak bir paydada buluşarak küreselleşmekte gecikmesi,
– Birleşmiş Milletler gibi uluslararası ve sosyo-politik kuruluşların dünyayı etkileyecek karar alma süreçlerinde ve uygulamalarda çağdaş hukuk ve yönetim alt yapısına sahip olamamış olması,
– yasama, yargı ve kolluk kuvvetlerinin ortak hukuksal uluslararası çatı yapıyı oluşturarak küresel bir güvence haline gelememiş olması, uygarlık tarihi kazanımlarını, ulus devlet değerlerini örselemekte, sosyo-psikolojik ve sosyo-ekonomik ilişkiler ağı ve küreselleşmelerini geciktirmektedir.

Özetle, devlet dediğimiz bu kutsal ama bir o kadar insanî kavramı, tanımı ve gelişen yerel ve küresel rolü çerçevesinde yeniden ele almamız gerekmektedir. “Etkin (aktif) yurttaşlık” kurumu da aynı şekilde kendini;

– devlet ile bağı ve etkileşimi,
– gelişmiş bir uygarlık vizyonu ile,
– yurtta ve dünyada sorumlulukla,
– tam doğa dostu bir yaşam felsefesi çerçevesinde, “değerlerini yeniden tanımlayarak” sürdürmelidir.

Önceden farklı ortamlarda paylaştığımız bir alıntıyla tamamlayalım: Günümüz ve yarınlarımız için ülkemizde ve dünyada; yasama, yürütme, yargı, basın  ve yayın ile sivil toplum, uluslararası etki ve tepki güçlerinin denge ve denetim esaslı değerlemesi ve çalıştırılması sağlıklı bir cumhuriyet ve demokrasinin olmazsa olmazıdır.

Yeryüzünde, özelinde coğrafyamızda yaşanan ve toplum, ekonomi, siyaset ile gündelik yaşam kalitemize yansıyan yüksek çeşitlilikteki önlenebilir olumsuzluklar insanımızı meşgul etmekte, akılcı ve bilimsel çalışma ve üretimi ile doğal yaşamın sürdürülebilirliğini baskılamaktadır. Canlılarımızın yaşam güvenliğine kadar etki eden söz konusu sorunlar kümesinin; “Kamusal ve Özel Kesim Denetim Sistemleri” nin çağdaşlık ilke ve ilerlemelerine göre güncellenmesi ve hızla kurumsallaştırılması ile son bulması dileğimizdir. Bu eksende kimi onlarca yıldır meşru (doğruluk) ve anayasal düzlemde çaba gösteren tüm girişimleri, çoğalmaları dileğiyle saygı ve sevgiyle karşılıyor, evrenselliğin ülkemizdeki izdüşümü olan Atatürk  mirasına uygun olmaları kaydı ile destekliyor, yararlı olması dileğimizi iletiyoruz.

Cengiz Gökdeniz

 

 

Yararlanılan Kaynaklar:

(1) https://www.anayasa.gen.tr/devlet-kelimesi.pdf
(2) https://tr.wikipedia.org/wiki/Maslow_teorisi
(3) Half-Earth Day 2023 Highlights

https://vimeo.com/878828729?share=copy


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir