Hazım
Hazım, sindirme anlamı ile kullandığımız bir kelime.
Hayatın temeli işlevlerinden yemek yemek için kullanageldiğimiz, eş-dost, akraba oturmalarında nükte konusu, “bi soda lazım” bunun üzerine diye gülüştüğümüz, aslında nüktedan eleştiri içeren “hazım”…
Görece bir de “benimsenme, kabul edilme“ anlamı da içerir “hazmetme”; yaşanılan bir durum için, kâh iyi kâh kötü.
Ve kelime eğer bu anlamı ile kullanılıyor ise devreye toplumun yazılmamış bir kaidesi, ananesi de girer, görgü denilen. Aileden gelen, yeme alışkanlığından tutun da erişilebilen, bulunulan konuma kadar silsile davranışlar.
Edebiyatımız da “hazmetme” örnekleriyle doludur. Bunlardan biri, şâir, edebiyatçı ve hiciv üstadı Erzurumlu Nef’î’nin, Osmanlı paşası Tahir’e cevabıdır. Tahir Paşa bir toplantıda şair için, “Aman, anmayın şu kelbi!” der. Kelp, köpek demektir. Nef’î, elbette lafın altında kalmaz ve şu ünlü dört dize gelir cevap olarak.
Tahir efendi bana kelp demiş
İltifadı bu sözde zahirdir
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp tahirdir.
Şair, köpeği temiz ilan ederken, Tahir Efendi’nin de köpek olduğunu kinaye ile belirtmiştir.
Çoğun da azın da insan için olduğunu ve bunun her an tersine dönebileceğini unutmadan yaşayan fertlerin çoğalacağı bir topluma kavuşabilmek ümidiyle…
Bedava mezar bulsa öleceklerin, “Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar” yiyenlerin, çalışarak değil, alkışlayarak yükselenlerin azalacağı bir topluma kavuşabilmek ümidiyle…
Sacide Selda Şengün – Ekonomist