Cumhuriyet’in eğitim devrimleri (2)
1939-1949 yılları arasında yirmi beş Köy Enstitüsü açılır. Buralardan, yirmi beş bin civarında öğretmen mezun edilir… Bugün bile kitaplarını okuduğumuz, fikirlerinden yararlandığımız pek çok aydın, bu enstitülerden yetişmiştir. (Örnek; Fakir Baykurt, Gönen Köy Enstitüsü mezunudur.) Köy Enstitüleri denince akla ilk gelen isim dönemin Maarif Vekili Hasan Âli Yücel’dir…
Hasan Âli Yücel, 1935’te CHP’den İzmir milletvekili olarak Meclis’e girer ve 1938’de Millî Eğitim Bakanlığı’na (MEB) atanır. 1928 yılında kabul edilen yeni harflerin halka öğretilmesi, Atatürk’ün önerisi olan köy eğitmenleriyle gerçekleşmiş ve yurdun dört bir yanında “Millet Mektepleri” açılmıştı. Yücel, Bakanlık’ ta ilköğretim müdürü olarak çalışmakta olan bir başka aydınlanma devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç’la birlikte, köylerdeki eğitim-öğretim sorununu çözmek için, eldeki uygulamayı da geliştirerek kapsamlı bir proje hazırlar ve Cumhurbaşkanı İnönü’ye sunar. Bu proje “Köy Enstitüleri Yasası” olarak 17 Nisan 1940 günü Meclis’te kabul edilir. Amaç; “yaparak öğrenme” ilkesini eğitim ve öğretimin temel felsefesi haline getirmektir.
Prof. İbrahim Ortaş, “Bu model, şimdi bütün dünyada tartışılan, yüksek öğretimde probleme dayalı öğretme modeline çok benziyor. Ayrıca Avrupa Birliği’nin (AB) yüksek öğretimde başlattığı Leonardo Da Vinci sisteminin yıllar önce uygulandığı bir şeklidir,” açıklamasıyla, Köy Enstitülerinin bugün Batı tarafından yeni keşfedildiğini belirtmektedir. Eğitimdeki başarılarıyla öne çıkan İskandinav ülkelerinde uygulanan sistem, Köy Enstitüleri ile çok büyük bir benzerlik içermektedir. Grigoriy Petrov’un, Finlandiya eğitim sistemini anlatan “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitabını ilk kez Türkçeye çevirten Atatürk’tür ve bu kitabın okulların müfredatına konulmasını istemiştir.
İ. Hakkı Tonguç, Enstitülerin amacını şöyle açıklar: “Atatürk’ün Halkçılık ilkesine uygun olarak, geniş halk kitlelerinin eğitim düzeyini yükseltmek, böylece Atatürk devrimlerinin yerleşmesi için gerekli koşulları yaratmak, halkın politik, ekonomik ve kültürel yaşama etkin biçimde katılmasını sağlamak ve aynı zamanda kendi hakları konusunda bilinçlendirmektir.”
Millî Eğitim Bakanı olarak yedi yıl, yedi ay ve yedi gün görev yapan Hasan Âli Yücel, Köy Enstitüleri dışında eğitim konusunda pek çok yeniliğe de imza atar. Bunlar arasında en önemlileri Dünya Klasikleri ile ansiklopedilerin Türkçeye çevrilmesi; dilin Türkçeleşmesi-Arılaşması ve ders kitaplarının standartlaşması çalışmaları; Ankara Fen Fakültesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Ankara Tıp Fakültesi’nin kurulması ile 4936 Sayılı Üniversiteler Kanunu’nun yasalaşmasıdır. Yeri gelmişken Köy Enstitüleri Marşı’na da verelim:
Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine,
Milletin her kazancı, milletin kesesine.
Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine,
Toprakla savaş için ziraat cephesine.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz,
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz…
“Karşı devrimciler”, Köy Enstitüleri’ni ve Yücel’in, Atatürk’ün aydınlanma devrimlerinin devamı olan uygulamalarından rahatsız olurlar. 1946 seçimlerinden sonra kurulan Recep Peker hükûmetinde ilk olarak Hasan Âli Yücel harcanır; hükûmetteki yerini koruyamaz. MEB’e Reşat Şemsettin Sirer getirilir. Aşırı tutucu bir politikacı olan Sirer, Köy Enstitülerine hep karşı olmuştur ve Köy Enstitülerinin kapatılma sürecini başlatan kişidir. Enstitülere karşı asılsız iftiralar ve suçlamalar başlar ve öylesine artar ki Kâzım Karabekir, Enstitülerde komünist eylemler ve eğilimler olduğunu içeren ihbar mektupları aldığını söyler. Onu, dönemin Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak izler ve Yücel’in komünistleri koruduğunu iddia eder. Oysaki komünistleri ya da o günlerin anlayışıyla “dinsizleri” koruduğunu iddia ettikleri Hasan Âli Yücel, “Allah Bir” isimli şiir tarzındaki kitabında bakın neler yazmaktadır: “Tanrım, sana söylerim ki, birsin. / Kimdir, birsin diyen, bilirsin. / İmana adın yeter tanıktır, / Kalbiyle inanmayan sanıktır. / Taptım sana başka Tanrı bilmem; / Fâniler önünde ben eğilmem…”
Bu suçlamalar bakan Sirer’e beklediği fırsatı verir. İlk olarak yine Köy Enstitüleri’nin kurucusu, kuramcısı ve uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğünden alır ve önce Talim Terbiye Kurulu’na daha sonra da Ankara Atatürk Lisesi elişi öğretmenliğine atar. Köylerde görev yapan enstitülü öğretmenlerin ellerinden araç gereçleri alınır ve kurumları ile ilişkileri kesilir. Öğrencilerin yönetimde söz sahibi olma uygulamasına son verilir, ders dışı çalışmaları kısıtlanır. En düşündürücü uygulama ise karma eğitime son verilerek kız öğrencilerin öğretmen okullarından alınmaları ve iki enstitüde toplanmaları olur. Enstitü kitaplıklarında sakıncalı görülen kitaplar ayıklanır ve yakılır.
Demokrat Parti’nin (DP) ünlü laf cambazı Tevfik İleri, 1950 seçimlerinden sonra bakan olur. Köy Enstitüleri’nin kapatılması için TBMM’de çalışmalar başlatır. Radyoda yaptığı bir konuşmada, Köy Enstitüsü çıkışlılar için, “Öğretmenler içinde, üç dört yüz kadar komünist bulunmaktadır. Bunları saptayıp mahkemeye vereceğiz, Millî Eğitim’i bunlardan temizleyeceğiz.” der. Kendilerince komünist olduklarını iddia ettikleri 500 kişilik kadrodan 400 kişiyi zararlı oldukları bahanesiyle “temizlerler”. ABD’nin sözde “komünizm” projesi Türkiye’de çıkış yapmış ve aydın kıyımı başlamıştır. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü ve eğitim kursları 1947-1948 döneminde kapatılır. Öğrencilerin meslek edinmelerini sağlayan derslere son verilir.
Bakan Sirer, 1951 yılında TBMM’nin kapalı oturumunda yaptığı konuşmada, Köy Enstitüleri kıyımında DP’li arkadaşlarından da destek aldığını açıklayacaktır. Bakan Sirer’in açtığı yolda, CHP’nin Şemsettin Günaltay başkanlığındaki son hükûmetinin Millî Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu da ilerler ve Enstitülere sadece köy çocuklarının alınması uygulamasından vazgeçilir.
Gazeteci-yazar Şevket Süreyya Aydemir o günleri şöyle anlatmaktadır: “Millî Eğitim Bakanlığı, Köy Enstitülerinin üstüne birden, amansız şüphelerin ve iftiraların bulutlarını gerdi. Haksız müdahaleler, yalnız enstitülü öğretmenlerde değil, bütün öğretmen dünyasında gurur, haysiyet ve cesaret kırıcı duygular yaratıyordu. Bir gün bir salonda, enstitülüler için çok ağır suçlamalar yapan bir eğitim müfettişinin konuşma, rapor ve vesikalarını dinlemiştim. Söylenenler eğer doğruysa daha o gün ve o salondan başlayarak, ne kadar köy enstitülü varsa hemen toplanmaları ve tutuklanmaları gerekirdi.”
Şiirleriyle, öyküleriyle, romanlarıyla tanınan, Mehmet Başaran da Hasanoğlan Köy Enstitüsü çıkışlıdır. Başaran, “Tonguç Baba” isimli şiirinde bakın neler söylemektedir:
Otlar böcekler gibiydik bozkırda
Acılarda gökyüzü kadardık.
Bizden geçerdi zamanın karanlığı
Yorgun öküzler kara sabanlarla
Unutulmuş, unutulmuş köylerdik
Sonra sen geldin nisanlar geldi
Durdu o içimizde akıttığımız kan
Yenilendi gücümüz bembeyaz.
Köyler babası halk babası
Bize çalışmaya başladı tarlalar.
Komadı karanlığın ağaçları
Ülke uyansın ülke çiçeğe dursun.
Komadı aydınlıktan korkanlar…
Yazar Metin Aydoğan da Köy Enstitülerinin kapatılmasında ABD’nin oynadığı role dikkat çekmekte; “Köy enstitülerinin dünya çapındaki başarısının 1945’ten sonra Türkiye’ye girmeye başlayan ABD’nin dikkatini çekmemesi olası değildi. Nitekim ABD, o dönemdeki Türk hükûmetine 12 adet ‘eğitim projesi’ kabul ettirdi ve bu kabulden sonra Türk Millî Eğitimi çok farklı bir yöne döndü. Köy enstitüleri önce etkisizleştirildi sonra kapatıldı, yerlerine imam hatip okulları açılmaya başlandı,” demekte ve 1939-1960 döneminin, Türkiye’deki “aydın kırımı” nın ilk dönemi olduğunu vurgulamaktadır.
Köy Enstitülerinin kapatılmasında sözde aydınların yanı sıra bazı toprak ağalarının gerçekleştirdiği aleyhte çalışmalar da etkili olur. O toprak ağalarından biri de Kinyas Kartal’dır. Kartal; Moskova’da Harp Akademisi’ni bitirir, Rus Ordusu’nda subaylık yapar ve aşireti Güneydoğu Anadolu’ya göç edince de kendisi şeyhlerin şeyhi, ağaların ağası bir aşiret politikacısı olur. Tam 16 yıl Van milletvekili olarak Meclis’te görev yapar… Yazar Dursun Kut bir söyleşide Kinyas Kartal’a; “Köy Enstitüleri niçin kapatıldı” sorusunu yöneltir. Kinyas ağanın verdiği cevap Köy Enstitülerinin neden kapatıldığını çok iyi açıklamaktadır:
“…Benim köylerimin ikisine Akçadağ Köy Enstitüsü mezunu iki öğretmen geldi. Altı ay sonra bu köyler bana biat etmekten (bana bağlanmaktan) çıktılar… Biz Doğulu ağalar oturduk, düşündük. Eğer bu Köy Enstitüleri 10 yıl devam ederse Doğu’daki ağalık ölecek. Diyeceksin ki, sen köylülerin uyanmasını istemez misin? İsterim istemesine ama ben sağlığımda ağalığımın öldüğünü görmek istemiyorum. İşte bunun üzerine biz Doğulu ağalar, Demokrat Parti ile pazarlık yaptık. Köy Enstitülerini kapatmaya söz verirseniz oyumuzu size vereceğiz dedik. Söz verdiler. Oyumuzu verdik, Köy Enstitülerini kapattırdık…”
Devam edecek…
Tülay Hergünlü