Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Arşiv

Döngüsel ekonomi ve sürdürülebilirliğin az gelişmişliğe olumsuz katkısı

En son yaşadığımız pandemi (salgın hastalık) dâhil olmak üzere, dünya yaşamını etkileyen, sürekli sıkıntılar yaratan çevresel olumsuzluklar, sürdürülebilir bir yaşamın nasıl olması gerekir gibi yeni düşünce akımlarının, yani yeni paradigmaların doğmasına neden olmuştur.

Dünya kaynaklarının tüm insanlığın gereksinimlerinin karşılamakta yetersiz olduğu, bu kıt kaynaklarla ve sınırlı üretim faktörleri yardımıyla, azami verim sağlanarak ihtiyaçların giderilebilmesine “kıtlık kanunu” denildiği bilinmesine rağmen, bu gelişmelerin neticesinde, doğada sonsuz sayıda hammadde ve malzeme varmış gibi, bir kez kullan sonrasında çöpe at şeklinde gelişen doğrusal ekonomiyi uygulayarak bu dönemlere kadar gelebildik.

Bu dönemlerde, yalnızca büyüme odaklı anlayışı ekonomi politikalarının merkezine koyarak, iktisadi gelişme ve büyümeye dayalı, tüketim ve üretimi birbirleriyle özdeşleştirerek, tüketim sonuçlu bir üretim ve yaşam biçimi geliştirildi. Sadece büyümeye odaklı bu yaklaşıma dayalı arayışlar sonucunda, en önemli gelişme; doğal kaynakların ve çevrenin sonsuz kullanıma dayalı anlayış biçiminin sorgulanması biçimine dönüşmüş olmasıdır.

Dünya nüfusunda, sanayileşmede, çevre kirlenmesinde, gıda üretiminde ve doğal kaynakların tüketilmesindeki artış bu hızla devam edecek olursa, gezegenimizdeki ekonomik büyümenin 21. yüzyıl içinde sınırlara dayanacağı sonucuna varacağı, daha 1968 yılında yayımlanan “Büyümenin Sınırları” (The Limits to Growth) raporunda yayımlanmıştır.

Bütün bu gelişmeler sonucunda “döngüsel ekonomi” yaklaşımıyla yeni bir sürdürülebilir ekonomik kalkınma paradigması ortaya çıkmıştır. Bu kalkınma anlayışına göre sınırsız büyüme arayışlarının aksine, büyümenin sınırlarını ortaya koyarak sınırlı doğal kaynakların geri dönüşüm, yeniden kullanım, daha az malzeme ve enerji kullanımı şeklinde dönüşmesidir. Hiçbir şeyin atık olmadığı bu anlayışa göre, en temel fizik kanunu olan evrende hiçbir şeyin kaybolmayacağı ancak dönüşeceği bakış açısına dayanır. 

Dolayısıyla döngüsellik; doğal kaynakların elde edilmesinden nihai ürün aşamasına kadar kat ettiği tüm aşamaları kapsamaktadır. Bizim bildiğimiz anlamda sadece nihai ürünün geri dönüştürülmesi değil, üretimin tüm aşamalarında, söz konusu akışları yeni teknolojiler ile dizayn ederek tüm çıktıların yeniden sisteme geri kazandırılması anlayışına dayanmaktadır.

Döngüsel ekonominin gerekliliği tüm dünya ülkeleri için geçerlidir. Fakat bilindiği gibi bazı ülkeler kalkınmış, bazı ülkeler ise gelişmekte olan (yani kalkınmamış) ülkeler konumundadır. Burada asıl konu dünya ekonomisinde kapitalist olarak nitelendirilen bu gelişmiş ülkelerin, teknolojik ve sanayi malları ile zenginleşirken, bu ülkelerin hammadde ve gıda ihtiyaçları az gelişmiş ülkeler tarafından son derece düşük fiyatlarla tedarik edilmesidir.

Yeni bir anlayış getiren ve çevresel faktörlerin yenilenebilir kaynaklarla şekillenen ekonomiyle değişimin gerçekleşmesi için, teknolojinin gerekliliği en önemli konu haline gelmiştir. Teknolojiyi elinde bulunduran ülkelerin “sürdürebilirlik” anlamında da, yeniden dünyanın şekillendirilmesinde başrolde olacakları anlamını çıkarmak zor olmasa gerek. Teknolojiyi hazır alan geri kalmış ülkeler ise, az gelişmiş ülkeler seviyesinde yaşamlarına yine devam edecekler gibi görünüyor.

Gelişmiş ülkelerin gelişmişliğini sadece ekonomik verilerle açıklamanın da doğru olmadığını, demokrasi, hak ve özgürlüklerin, fırsat eşitliğinin bu ülkelerde daha fazla olmasının, ülkelerin gelişmeye ve kalkınmaya olan katkısı kanıtlanmıştır. Az gelişmiş ülkelerin gelişmiş değil, kalkınmış ülkeler olabilmeleri için aşağıdaki birkaç unsurun önemine değinmekte fayda var.

-Kişilerin değişen teknoloji ve kültür aşamalarını kavrayarak, ulusal çıkarlarla kişilerin münferit çıkarlarının bağdaştırılabileceği bir dünya görüşüne sahip olmalarının sağlanması

-Ulusal gelir dağılımında adil bir paylaşıma gidilmesi

-Eğitim sorununu geleneksel eğitim düzeyinden, ülkenin uzun dönemli insan gücü ihtiyacına cevap verebilecek biçimde teknolojik bilgiyi de kapsayan bir seviyeye ulaştırılması gibi konuların çoğaltılması ile sağlanabilir.

Ülke gelir ve kaynaklarını vatandaşlarına adil bir biçimde dağıtma politikasına sahip olan ülkeler gelişme konusunda ilk adımlarını atmış olurlar. Aksi takdirde yoksulluk, otoriter yönetimler, yetersiz kamu hizmetleri kader gibi algılanmaya devam eder. Böyle ülkelerin bilgi ve teknoloji üretip, dünyaya yön verecek atılımlarda bulunmaları mümkün olmaz. Başka ülkelere bağımlılık ve taklitçilik devam eder gider.

Cengiz Hergünlü – SMMM-Bağımsız Denetçi
www.hergunlu.com

Dinlemek için tıklayın

 

Yararlanılan Kaynaklar:
* Dr. Emre Aydilek; Az Gelişmişliğin Ekonomi-Politiği, s. 9 ve 17
*Editör Doç. Dr. Ferhat Sayın; Döngüsel Ekonomi Makro ve Mikro İncelemeler, s.18-22

 

PAYLAŞIM: