Neyi korumamız gerektiğini anlamak, Çanakkale geçilmez!
Bugünü kutlarken mukaddes vatanımız için canlarını feda eden şehitlerimizin “Şehitler Günü” nü idrak etmenin onurunu yaşıyoruz.
Milletimizin varlığının ve birliğinin ölümsüz sembolleri olan aziz şehitlerimizi rahmetle minnetle anıyor, kendilerine ve ailelerine şükranlarımızı sunuyoruz.
Kadın erkek, öğretmen, memur, polis ve askerlerimizin canlarını bizler için feda ettiklerini unutmuyoruz. Rahat uyusunlar, bizler görevlerimizin başında, Atatürk İlke ve İnkılaplarını sonsuza dek yaşatmak bilinciyle buradayız.
Birinci Dünya Harbi’nde, Osmanlı ordusunun yegâne muzaffer olduğu cephe Çanakkale cephesidir. Bu deniz yolu, dünyada eşi benzeri görülmeyen önemdeki birkaç su yolundan biridir. Bu boğazlarda, MÖ 100 yıllarından bugüne kadar kayda geçmiş yüzlerce savaş vardır. İleriki tarihlerde de bunların tekrarı olabilir. Tarihini iyi bilmeyenler, neyi korumaları gerektiğini de anlayamazlar. Ortak geçmiş ve gelecek kaygısı, milletin fertlerini birbirine bağlayan en önemli husustur.
61 km uzunluğundaki, 1 ila 6 km genişliğindeki bu su kanalını savunmak için bizden 250.000 asker kanlarını toprağa dökmüştür. O güne kadar görülmemiş büyüklükteki İngiliz-Fransız donanmasının gemileri ve askerleri de 250.000 civarında kayıp vermiştir. İngiliz sömürgesi Avustralya ve Yeni Zelanda, Çanakkale Savaşı neticesinde ulusal bilinçlerini sorgulamış ve bağımsızlıklarının peşinden gitmişlerdir. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, çocuk yaşta uzak diyarlardan İngiliz emelleri için getirilen bu askerlerin annelerine hitaben en insani ve en samimi bir şekilde şöyle seslenmiştir:
“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
“Çanakkale geçilmez!” dedirten askerlerimizin fedakârlığın ötesinde bir gayretle ölümün üstüne yürüyerek verdikleri savaş, Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal ve emrindeki yüzbinlerce asker daima şükranla anılacaktır. Gizli veya açıktan bu savaşta yer alan kadınlarımız da olmuştur. Onlar hepimiz için kutsal değerleri sembolize etmektedirler. Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı’na başlarken, Anadolu’da Çanakkale’nin muzaffer paşası olarak bilinmekteydi. Ordusu ve halkı ona, bu yüzden güvendiler.
Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşı’nda askeri dehasını ispatlamış, Balkan Harbi’nden tanıdığı coğrafyayı iyi değerlendirmiş, Trablusgarp savaşında düşmanı sahilde ilerleyemez hale getirme taktiğini uygulamış, Liman von Sanders Paşa’nın eksiklerini ve hatalarını İstanbul’a bildirmiş, Anafartalar Zaferi’nde kendisi de siperlerden erleriyle birlikte çıkıp savaşmış, Conk Bayırı’nda gece gündüz düşmanı ateşe vermiş, Arıburnu Cephesi’ni tutmuş, göğsünden yaralanıp bunu etrafındaki iki-üç kişiyle pansuman etmiş, acılara ve ağrılara dayanmıştır. Şükranla anıyor, izinden yürüyoruz.
Vazife kelimesinin anlamsız kaldığı, vazifenin çok ötesinde bir fedakârlık anlayışıyla vatan, bayrak ve millet için şehit olmuş tüm şehitlerimizi tekrar minnetle anıyoruz. Mehmet Akif Ersoy’un dizeleriyle söylersek:
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Dr. Ayfer Yazkan Kubal
*“18 Mart Şehitleri Anma günü” ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 106. yıldönümü nedeniyle Kadıköy Belediye Meclisi’nin 5 Mart 2020 tarihli oturumunda yapılan konuşmanın metnidir.