İnsan, vergi ve veri
Vergisel ve verisel konuların sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve sosyo-politik yapıya yansımaları…
Türkiye Cumhuriyeti dahilinde faaliyet gösteren bazı muhasebe ve mali müşavirlik firmaları, yeminli mali müşavirlik firmaları, yabancı kökenli acentalık veya yabancı ortaklıklar gibi diğer malî akış oyuncuları ve Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası malî danışmanlık ve denetleme kuruluşları, yerleşik özgeci (diğerlerinin haklarını gözeten, diğerkâm) olmayan ve denetimi yetersiz iş yapma kültürüyle hareket edebilmektedir.
Bu ve benzeri bazı kuruluşlar, ülkemiz içindeki yerli ve yabancı şirketlere vergiden kaçınmanın veya az vergi ödemenin yollarını öğretip aracılık ettikçe devlet genel toplamda zarara uğramaktadır.
Devletimiz; sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve sosyo-politik görevleri ile etkin denetim işlevleri ve bunlara bağlı planlı kalkınma ve toplumsal hizmetler vazifesini liyakat ile yerine getirememektedir.
Buna ilave olarak kaçınma ve farklı yöntemler ile vergi ödememe yollarını kullanarak sebepsiz zenginleşme yaşayan kuruluşlar ve onları destekleyen sivil toplum kuruluşları, hesap edilmesi kolay olmayan boyutlarda nakit ve menkul ile gayrimenkul varlıkları yurt içinde ya da yurtdışında biriktirmiş, değerlendirmektedirler.
Özellikle siyasi görüşe tutunarak, bilim ile akıldan uzak biçimde dönüşüm peşinde olan kesin inançlılar ülkeye ve etkileşimde olduğu uluslararası düzleme (platform) zarar vermekte, halkın temel gereksinimleri başta, nitelikli yaşam ihtiyaçlarını engelleyici işlev görmektedirler.
Bir noktadan sonra devletin temel işlevlerini göremez hale gelmesine ve ağır yasal kusurlara neden olan bu süreç, devlet kadroları ile onları yöneten siyasi mekanizmaların da yozlaşmasını getirmektedir.
Buna bağlı olarak devletin temel hizmet aracı olduğu halkın da, bu yozlaşmanın sonucu olarak her boyutta olumsuz etkilenerek yoksullaşması ve yozlaşmasının yolu açılmaktadır.
Kötü paranın kötü parayı çekmesi, kötü varlığın kötü varlık ve birikimleri desteklemesi örneğinde olduğu gibi, süreç kartopunun yokuş aşağı çığ gibi büyüyerek yuvarlanmasını anımsatmaktadır.
Bu durum, toplumun ekinsel (kültürel) ve aktöresel (ahlâkî) değerleri ile özgüvenini, gündelik düzgün konuşma dilini, yaşama yönelik bireysel ve kurumsal amaç ile hedeflerini zamanla baskılamakta ve çığ gibi sona erdiğinde de üstündeki durağan tabaka ile çürüyerek eriyip gitmesine neden olmaktadır.
Bu süreç, az çok liyakat sahibi kurum çalışanlarının, şirket çalışanlarının, STK çalışanlarının birer birer yozlaşması veya uyum sağlamayı reddettiği için yaşam sisteminin dışına atılmasına da hizmet etmektedir.
Başlarda bahsettiğimiz üzere, büyük miktarda ulusal gelirleri hesabına geçirdikten sonra kayıt dışına çıkaran, bazen de yurtdışına aktaran kişi ve kuruluşlar ile buna destek olan siyasetçi, bürokrat, yerli, yabancı kuruluş üyeleri ve diğer ilgililer önemli bir etki yaratmaktadırlar.
Bunlar, bilerek veya bilmeyerek ülkenin gerçek katma değer üretimini, yani ulusal olarak ürettiği geliri (GSMH) hem ülke içinde hem de ülke dışında bilinemez, hesaplanamaz gerçek rakamlar esas alınarak ülkenin kredibilitesini gelişemez hale getirmektedir.
Buna bağlı olarak da devlet eğitim, sağlık, ekonomik gelişme ve her türlü alt yapı ile üst yapı hizmetlerini çağa uygun olarak güncelleyip hayata geçirememekte, okullarının elektrik ve ısınma paralarını bile öğrenci ailelerine ödetmek durumunda kalabilmektedir.
Sade ve iyi niyetli vatandaşlar, ülkelerinin aslî hizmetlerinden yararlanamazken, hesaplanması oldukça güç fakat çok büyük varlıklar eğitim, sağlık, üretim, ticaret, finans sektörü, uluslararası yatırımlar ve işletmeler gibi alanlara kaymaktadır.
Devlet tarafından denetlenemeyen ve takibi yapılamayan şekilde, bazı kişilerce Türkiye Cumhuriyeti Yasalarına ve uluslararası hukukun genel ilkelerine aykırı biçimde gerçekleşen bu varlık kaymaları kritik etki yapmaktadır.
Devletimiz gerçek gücünü, yurtiçinde ve küresel boyutta bilemez ve gereğini yaşayamaz hale sokulmaktadır.
Dolayısı ile devlet; “yasadışı” kaynak aktarımının adlî takibini, “yasal” kaynak aktarımlarının da ulusal sosyal sorumluluk dahilinde, ulusal güvenlik ile uluslararası eşitlik ve iş birliği ilkeleri gereği dünyada doğru kullanımını sağlamalıdır.
Tüm bu bahse konu akışlar aynı şekilde bilgi üretimi sonucu elde edilen veriler yani bilginin yapıtaşları için de geçerlidir.
Ülke dahilinde ve uluslararası etkileşimler ile üretilen veriler ve vatandaşlarımızın kişisel verileri ile gündelik hayatta ürettikleri veya işledikleri özel bilgiler özel mülk kabul edilmelidir. Özel veri mülkiyeti sahiplerinin uzun yıllardır satın aldıkları ürün ve hizmet işlemlerinde, kişisel verileri sözleşmelerine konu olan hükümler ile veya iradeleri dışında ticarete konu edilmiş ve dünya çapında ekonomik değer olarak takas edilmektedir. Kişilerin verileri karşılıksız el değiştirmekte, başkalarının sermaye birikimine konu olmaktadır.
Kişisel ve kişilerin faaliyet gösterdiği kurumsal mülkiyet konusu olan veriler, öncelikle üretildikleri veya ait oldukları kişi ve kurumlara katma değer sağlamalı, takasları ile yaratılan kazançtan pay hakları teslim edilmelidir.
Bugüne kadar ülkemiz dahilinde vatandaşlarımız ve bağlı kuruluşları tarafından üretilen kişisel ve kurumsal özel mülkiyet konusu veriler, geriye dönüş yapılıp nitelik ve nicelik olarak tespit edilerek buradan yaratılmış olan katma değer hesaplanmalıdır.
Bundan sonraki sahip olunacak veya üretilecek özel mülkiyet konusu verilerin nasıl bir “kişiye ait hak doğuracağına ilişkin çerçeveler” belirlenmelidir.
İlgili yasalar oluşturulup esas hak sahibi olanlar da yaratılan katma değer ve ilgili kazançtan paylarını almalı, hissedar olacakları ve oluşturulan yerli ve yabancı fonlar ile bu pay kurumsal olarak değerlendirilmelidir.
Doğal olarak oluşacak çıkar çatışmaları, devlet ve ilgili kuruluşları tarafından oluşturulan yasama, yürütme, yargı, denetim ve eşgüdüm kuruluşları tarafından çözülmelidir.
Geçmişe dönük fonlanmalar ve bundan sonra oluşacak kişisel veri esaslı katma değerlerin dağılımı, yatırımı, tasarrufu ve kullanımı düzenlenmelidir.
Özetle veri ve vergi ile bunların konusu olan ulusal ve küresel yatırımdaki varlıklar, “tarafların itibarı ve sosyo-ekonomik varlıkları hukuk çerçevesinde korunarak” ülke ekonomisi ve yasal altyapısı güncellenmelidir.
Bu süreçte Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ve kurumlarının varlık planlaması ve yaşam kalitesi güncellemeleri de kayıt altına alınan kaynaklara bağlı olarak nicel ve nitel olarak yapılmalıdır.
Yazımızın sonunda, bu konularda çok önemli işlev görebilecek “Ulusal Vergi Konseyi” ve oluşturulacak “Ulusal Veri Konseyi” gibi kuruluşların yeniden güncellenmesini öneriyoruz. Bu sayede hukukî altyapı ve insan kaynaklarının etkinleştirilmesi, yetkili kılınması ve ilgili kuruluşlarla eşgüdüm sağlayacak şekilde Devlet’imizin diğer kurum altyapıları ile beraber yapılandırılma tartışmasının çok yararlı olabileceğini ifade etmeliyiz.
Özellikle Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlar ile ülkelerdeki benzer kuruluşların üzerinde iyi çalışılarak ilgili düzenlemelerin gerçekleştirilmesini önerme gereksinimi hissediyoruz.
Bu doğrultuda elde edilen araştırma sonuçları ve ilgili düzenlemeler yapıldıktan sonra, uygulama sürecinde sağlanan çıktılar önem arz edecektir.
Özellikle, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu süreçte sağlayacağı birikim ve deneyimlerle, Devlet’imizin uluslararası alandaki kurumsal ve hukuksal güncellemeler ile yapılanmalara gereksinilmesi durumunda yararlı öncülük yapması veya katkı verebilmesi mümkün olacaktır.
Türk insanı ve yaşam çevresinin, ülkesinde üretilen ve yurdu ile dünyanın dört bir yanında işletilen varlıkların getireceği etki, refah ve değerlerden yararlanabileceği bir yasal altyapı ve kurumsal kültür ile üstyapı ülkemize mutlaka kazandırılmalıdır.
Değerli yazar meslektaşlarımızın da dediği gibi, ülkemizin nitelikli insan gücü ve gelişme, geliştirme ihtiyacındaki kişi ve kurumlarımıza yararlı olması dileğiyle…
Cengiz Gökdeniz
Muhasebe mesleği kurumsal bir çatıya kavuşmadan önce vergi kaçırma olayları bu kadar nitelikli ve ustalıklı değildi. Artık bu işi profesyoneller yapıyor ve kaçırılan verginin büyük ölçüde tespiti mümkün olmuyor. Zaten devleti yönetenlerin de bu durum çok umurunda değil. Olsaydı 20 yılda “vergi barışı” adı altında vergi kaçırılması ve kara para aklanması konusunda bu kadar sıklıkla “vergi affı” çıkartmazlardı. Çok iyi bir konuya değinmişsiniz. Kaleminize sağlık. Tülay Hergünlü…
Teşekkür ediyorum Tülay Hanım.
Uzmanlarımızın değerli tespit ve yorumunuzu değerlendirmesi dileğiyle…
Vergi ile muhasebeyi birbirinden ayırmak lazım. Muhasebe kurallarına göre çıkartılan vergiyi düşürmek için hesapların tamamı gerçek dışı bilgilerle dolu. Oysa muhasebe; vergiyi oluşturan veya oluşturmayan tüm verilerin doğru olması ve bilgilerin kullanılır halinde olması gerekir. Finans departmanında görünen para ile muhasebe kasasında görünen para aynı değil, aralarındaki tutar farkları o kadar oluyor ki anlatamam. Bu anlamda Sermaye şirketlerinin tamamı, şahsi şirketler gibi işliyor. Sermaye Şirketi kurulmasının amacı Sermayeye bağlı bir şirket türü olmasıdır. Oysa ülkemizde sermaye şirketi kurmanın asıl amacının vergi oranın artan oranlı değil tek oranlı olmasından kaynaklanmaktadır. Amaç bilgi değil vergi olunca böyle oluyor maalesef.
Teşekkür ediyorum Cengiz Bey.
Değerli yorumunuzun sürdürülebilirlik ve çağdaş bir malî yapı çalışmaları çerçevesinde Yasama Organı’nınca dikkate alınması dileğiyle…