Hükümeti düşürmedeki kararlılık
Mustafa Kemal Paşa, sekiz buçuk saat telgraf başında kalarak Ferit Paşa hükümetinin düşürülmesi gerektiğini tüm yönleriyle açıklamıştır, Selanik günlerinden tanıdığı ve değer verdiği Abdülkerim Paşa’ya. Ancak Ferit Paşa yanlıları da boş durmamaktadır. Bu yanlılardan biri Trabzon Valisi Galip Bey’dir.
Atatürk, bu durumu şöyle verir Nutuk’ta: “Trabzon’da vali bulunan Galip Bey adında birisinin de karşı akımı yaratmakta etkili olduğunu anladım. Bunun üzerine Trabzon dolaylarında Torul’da bulunan ve daha tümenine edimli olarak komutaya başlamamış bulunan Halit Bey’in Trabzon yöresinde ulusal örgüt kurmakla görevlendirilmesi uygun olur düşünüldü ve kolordu komutanlarına bu düşünce bildirildi.”
Mustafa Kemal Paşa, Trabzon’dan aldığı bir telgrafla Galip Bey’in, “İstanbul’la ilişkinin kesilmesini emreden 6 madde” yi kabul etmediğini öğrenir. Durumu Kâzım Karabekir Paşa’ya iletir. Galip Bey ve birlikte hareket ettiği kişilerin amacı, İstanbul’a bir heyet gönderilmesi ve isteklerin bu yolla Padişah’a bildirilmesidir. Galip Bey, kendisinin yanı sıra Gümüşhane delegesi Zeki Bey’in de Heyet’e katılmasını düşünmektedir. Makine başında Trabzon Valisi ile görüşen Kâzım Kara Bekir Paşa, durumun “değişik araçlarla bildirmeye girişildiği” ni belirtince Vali, isteğinden vaz geçer. Ancak iki gün sonra Torul’dan Kaymakam Halit Bey, Zeki Bey’in ağzından bir şifre gönderecek ve delege Servet ve Zeki Beylerin bu görevi sevinerek kabul edeceklerini bildirilecektir. Mustafa Kemal Paşa, bunun uygun olmadığını karşı tarafa bildirir. Halit Bey, daha sonra da “Trabzon Valisi Galip Bey’i, Kolordu ile Erzurum Valisi’nin çağrısını kabul edip Erzurum’a gitmediği için, ister istemez silahlı kuvvetlerin korumasında Erzurum’a gönderdim” içerikli telgrafı çeker. Tarih 24/25 Eylül 1919’dur.
Abdülkerim Paşa ilk aracılık telgrafını, 25 Eylül günü Ankara’da bulunan 20. Kolordu’ya çekmiş ve o gece Komutan Fuat Paşa’yı telgraf başına çağırtmıştı.* Bu telgrafın Trabzon valisinin tutuklandığı gecenin ertesinde çekilmesini ve Abdülkerim Paşa’nın, kendisini ancak 27/28 Eylül gecesi aramak gereğini duymasını Atatürk Nutuk’ta, “şaşılacak rastlantı değil midir” şeklinde ifade edecektir. Haberleşmelerden anlaşıldığına göre Erzurum’a giden Vali Galip Bey boş durmaz ve Kâzım Karabekir Paşa’ya İstanbul’a heyet gönderilmesi konusunu tekrar açar. Paşa da bu durumu sorup öğrenmek için bir telgraf çeker. Ertesi gün verilen cevapta Abdülkerim Paşa ile yapılan görüşmenin özeti verilir ve şöyle denir: “Trabzon Valisi’nin, İçişleri Bakanı Adil Bey’den, millî harekâtımıza karşı çıkmak açısından hiçbir farkı olmadığından kendisinin ulusun yüce ayaklanmasına hiçbir şekilde karışmasına izin verilmemesi”. Karabekir Paşa da 30 Eylül’de verdiği cevapta bu düşünceyi yerinde bulduğunu belirtecek ve “Trabzon’un durumunda çoktan beri beklenilen iyileşme” nin olduğunu da ifade edecektir.
Atatürk, “bir gerçek üzerinde de düşünceleri aydınlatmak isterim,” diye sürdürür sözlerini. Trabzon Valisi Galip Bey ve Zeki Bey hem Saray’la hem de Ferit Paşa ile ilişkidedirler. Yeni talimatlarla döneceklerinde kuşku yoktur, diyen Atatürk şöyle devam eder: “ Nitekim, Zeki Bey sonunda İstanbul’a gittikten sonra arkasından gereği kadar para ve cephane gönderilmeye söz verilip özel direktiflerle Trabzon ve Gümüşhane yöresinde, örgütler yapmak üzere gönderilmiştir.”
Durum aynen böyledir ve İnebolu’da tutuklanarak Ankara’ya getirilen Zeki Bey hepsini kabullenir. Ancak, İstanbul’u aldattığını, alacağı silah ve paraları Mustafa Kemal Paşa’ya teslim etmek niyetinde olduğunu ilave eder. “Buna o gün ve hatta bugün inanacak bönler bulunabilir mi?” diye soran Atatürk, Zeki Bey’e öğütler verecek, Erzurum Kongresi’ndeki ilişkilerin anısına saygı göstererek uyaracak ve serbest bırakacaktır.
Diğer yandan Konya Valisi Cemal Bey’in kaçmadan önce düzenlediği Bozkır olayının önüne geçmek için mücadele başlamıştır. Yirminci Kolordu ve Niğde’deki Onbirinci Tümen’in yardımlarıyla önlemler alınır ve “İstanbul’un ortaya çıkmasını beklediği fenalık durdurulur.” Ereğli, Bolu, Adapazarı ve İzmit yöresinde kurulmaya başlayan Kuva-yi Milliye’nin başındakilerden, hükûmetin direnmesi halinde İstanbul’a doğru yola çıkmayı bekledikleri haberi gelir. Bu haber bir genelgeyle bütün ülkeye ve İstanbul’a bildirilir. (28 Eylül)
Ancak, 2 Ekim’de İzmit’te olumsuz bir olay gelişecektir.
Telgraf başına çağırılan İzmit Mutasarrıfı Suat Bey’e, son günlerdeki bildirilerin gereğinin yapılıp yapılmadığı sorulur. Suat Bey bildirileri almıştır ancak “anlaşmazlık ve karışıklık olmaması için halkı serbest bırakarak dinlemeyi” uygun bulmuştur. Amaç; İttihat ve Terakki partisi hükûmetini eski şekilde yeniden canlandırmak mıdır? Kendisi aslında “yansız” dır ancak olumsuz düşüncede olanlar bu konuyu anlamakta kesin kararlıdır. Mutasarrıf “sonucu bilinmeyen bir serüvene başkalarını götürmeyi doğru görmeyen biri” olduğunu da vurgular.
Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği karşılık net ve kesindir: “… Ulusal örgütler ve ayaklanmamızın meşru amaç ve niteliğini, gerek size gerek İzmit’te birçok kişilere ve bütün dünyaya karşı yazmış ve yazmakta bulunduğumuz bildiri – açıklamalarla, en kinci düşmanlarımıza bile anlatmış olduğumuzdan kuşkumuz kalmamıştır… Ulusun kararı ve isteği aksine olarak Ferit Paşa hükûmetine güveniniz varsa, İzmit’in saygın halkını meşru ulusal ayaklanmasında serbest bırakmak üzere hemen görevinizden ayrılarak İstanbul’a gidin…”
Mutasarrıf, kendisini iyi anlatamadığını ifade eder ve ertesi günkü Cuma namazı toplantısına kadar izin ister. Mustafa Kemal Paşa kabul eder.
Mustafa Kemal Paşa, İzmit’teki tümen komutanı olan Albay Asım Bey’den de yapılan bildirimlere karşılık almamıştır. Sonunda 2 Ekim’de makine başında konuşurlar. Mustafa Kemal Paşa, hükümetin düşeceği, belki de düşmüş olduğunu söyler. Albay Asım, özürler dileyerek İstanbul’daki Kolordu Komutanı’ndan bilgi alamadığı için cevap veremediğini belirtir, Cuma namazında karar alınacaktır.
Mustafa Kemal Paşa, Asım Bey’e son cümleleri yazdırırken, araya imzasız bir servis girer:
“Paşa Hazretleri, İstanbul’daki yakın arkadaşlar söylediler. Tüm akşam gazeteleri yazıyormuş. Ferit Paşa sağlık nedeni ile görevinden ayrılmış. Tevfik Paşa hükûmeti kurmakla görevlendirilmiş. Daha sabahtan söyleniyordu, ama kesinleşmemişti, şimdi kesinleşti Efendim.”
Mustafa Kemal Paşa, bu telgrafın kim tarafından geldiğini anlamaya çalışırken, telgraf devam eder:
“Biz, Ankara telgrafçıları. Paşa Hazretlerinin ayağının toprağına saygılarımızı sunarız ve vatanımızın başına bir kötülük karabasanı olan bu hükûmetin devrilmesi için ulusun başında bulunup başarılı olmasını kutlarız. Lütfen söyleyiniz.”
Telgraf haberleşmesi kesilir. Gerçekten o gün (2 Ekim) Ferit Paşa hükûmeti düşmüştür. Fakat yeni hükûmeti kuran Tevfik Paşa değil Senato üyelerinden Tümgeneral Ali Rıza Paşa’dır.
Atatürk Nutuk’ta bu bölümü sonlandırırken şöyle der: “Efendiler, sırası gelmişken bilginize sunayım; bütün telgrafçılarımızın, girişimlerimize ve millî harekâtımıza yaptıkları özverili yardımların ulusal tarihimizde önemli yeri vardır. Kendilerine bugün herkesin önünde teşekkür etmeyi bir ödev sayarım.”
***
Nutuk’tan, ayrıntılarla dolu bir bölümü daha özetleyerek sizlere aktarmaya çalıştım. İnceledikçe anlıyoruz ki, Atatürk’ün dikkat çektiği her ayrıntı sadece o gün için değildi. Asıl amacı yarınların Türkiye’sini aydınlatabilmek ve Türk milletine yol gösterebilmekti. Bunu Nutuk’taki son sözlerinde de görebiliyoruz. Okuyalım:
“Muhterem Efendiler, sizi, günlerce işlerinizden alıkoyan, uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonunda, tarihe mâl olmuş bir çağın öyküsüdür. Bunda, milletim için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları, belirtebilmişsem, kendimi mutlu sayacağım.”
Bizler de bu bilgileri genç kuşaklarımıza aktarabilirsek kendimizi gerçekten çok mutlu sayacağız.
Canan Murtezaoğlu
Yararlanılan Kaynaklar:
* “Sekiz buçuk saat boyunca; ulusun ve yurdun gereksinmelerine uygun yeni hükûmetin devlet işlerini üstlenmesi” yazımıza bakılabilir.
SİTE; NUTUK, 4. Dosya, s. 150-199