Vatandaş Okuması

Bilgi ile büyüyelim, akıl ile yükselelim, beynimizi özgür kılalım!

Özgürlüğe Uyanış

Bilmece Refet Paşa (2)


Bu başlık altındaki birinci yazımızı; Refet Bey’in salık vermesiyle, Mustafa Kemal Paşa’nın Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’ya yazması sonucunda Samsun mutasarrıfı olan Hamit Bey’in telgrafıyla bitirmiştik. Atatürk’ün: “…Bütün görüşlerindeki yersizliği gösteren çirkin bir düşünceyi ortaya koymasaydı iyi ederdi.” dediği Hamit Bey, telgrafında, kendisine önerilen  “Refet Bey’le birlikte içeriye çekilmesi konusu” na hiç değinmemiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın Hamit Bey’e yanıtı şöyledir: “Allah isterse her şey olacaktır. Yalnız, milletin güvendiği bir kabine kurmak için önce o kabinenin dayanacağı bir gücü oluşturmak gerektir. O da, doğu illeri kongresinin ve ondan sonra da, Sivas genel kongresinin toplanmasıyla olacaktır.”

Atatürk, 3. Kolordu bağlamında Refet ve Salâhattin Beylere yeniden değinir. İngilizler, Sivas’a bir tabur gönderecekleri haberini yayarlar. Bu durumda “Sivas’a gelen yollar boyunca, askerî önlem aldırmak” gerekmektedir. Henüz Amasya’da bulunan Refet Bey’in bu konuda dikkati çekilir. Atatürk; “Belki Refet Bey böyle bir durum düşünerek şimdilik Amasya’da kalmayı yeğler.” diyecektir. Haberleşmeyi sağlayan 5. Tümen Komutanı’nın cevabı ise dikkat çekicidir. Şöyle yazar: “Salâhattin Bey daha Samsun’dadır. Şimdiye kadar kendisi ile temas edemediğim gibi hiçbir ciddî ve önemli yazışma da olmadığından onun ne düşündüğünü hangi kanıya vardığını bilemiyorum… Ama – Refet Bey – gerektiğinde İngilizlere karşı koyacak kadar atılganlık gösteremeyeceğini sezdirmişti.”

Sivas’a hareket eden (18 Temmuz 1919) Refet Bey’e telgraf çeken Mustafa Kemal Paşa, “Salâhattin Bey’e telgrafımı verdiniz mi?” diye sorar ve iki taraflı oynamasının felakete yol açacağını, kendisinden “evet veya hayır şeklinde” söz alınması gerektiğini belirtir. İstanbul’dan gelen bilgilerin Salâhattin Bey “hakkında sağlam bir kanaat” belirtmemesi ve “Sadık Bey’le gizli bir görüşme yapmış olması”  telgrafın yazılmasının nedenidir. Refet Bey bu durumu çözmelidir.

Yeri gelmişken Sadık Bey’in kim olduğuna da değinelim.

Sadık Bey, Millî Mücadele’ye karşı bir isimdir. İttihat ve Terakki’nin Manastır merkezini yönetmiş ancak sonra görüş ayrılığına düşmüştür. Meclis’te “Hizip” adı verilen muhalefet kanadının oluşmasını sağlar. Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı kuran Sadık Bey 150’likler listesindedir. 1927’de vatandaşlıktan çıkarılır. “1938 affı” nda ülkeye dönmez; aftan yararlanmayı reddeder. Ancak 1940 yılında Türkiye’ye dönmek için Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye uzun bir dilekçeyle başvurur; vatan haini sayılmamasını ve emeklilik hakkının tanınmasını ister. İnönü, Sadık Bey’in yurda dönmesini sağlayacak ancak Sadık Bey, Romanya’dan İstanbul’a döndüğü gece kalp yetmezliği nedeniyle ölecektir, Atatürk’e olan kinini de kendisiyle birlikte götürerek! Diğer yandan “1938 affı” nı reddeden birinin, Atatürk’ün ölümünün hemen ardından affedilmesi de düşündürücüdür.

Kaldığımız yerden devam edelim… Atatürk; “Yalnız, bu telgrafımıza değil çok şeye cevap olan Refet Bey’in telgrafını olduğu gibi bilginize sunacağım.” der Nutuk’ta. Yazılanları ana hatlarıyla verelim:

Refet Bey, telgrafı, Salâhattin Bey’den ayrıldıktan sonra aldığı için verememiştir. Refet Bey, Salâhattin Bey için şu cümleleri kurar: “Kararsız yaradılışta bir kişi… Kendisine güven ve inan vererek vatan ödevini hatırlattım… Memleketini herhalde sever ve fakat zamansız iş görmeye gelemez… Hiçbir halk topluluğunda amaca aykırı tek bir söz söylemez… Sadık Bey’le ilişkisi hakkında verilen bilgilere inanamıyorum.”

Refet Bey’in sonraki cümleleri ise âdeta azarlar niteliktedir. Özetle şöyle yazar “… Doğu durumu hakkında bana verdiğiniz bilgilerde aldığınız abartmalı haberlere kapılmamış olsaydınız, belki ben durumu daha iyi idare eder ve komutayı bırakmak zorunda kalmazdım… Salâhattin Bey’i boş yere ürkütmek ve hayır dedirtmekle ne çıkacak. Zaten o kaçmaya hazır. Yerine acaba kim gelecek?.. Emirlerinizin kısa ve kolay anlaşılır olmasını rica ederim. Salâhattin Bey hakkındaki telgrafınızı lütfen bir daha okuyunuz. Fırtına ile başlayıp dinginlikle biten bu telgraftan kesin düşüncenizi çıkaramadım.”

Telgrafın devamına göre de; Samsun’a çıkarılan tabur Mustafa Kemal Paşa’ya göz dağı vermek içindir. Kendisi için ise İngilizlerin resmî yollardan İstanbul’a baskı yapmaları çok olasıdır. Çünkü kendisi ile İngilizler arasında resmî biçimde bir yol vardır. (!) Bu baskı artarsa Salâhattin Bey’i zor bir durumda bırakmamak için izini kaybettirecektir.

Refet Bey Sivas’ta toplanacak kongre için de düşüncelerini yazar: “Alman barışı ve doğudaki dinginlik, durumun gelişmesini bekleyerek, bizim de tedbirli bulunmaklığımızı gerektirmiyor mu? Yalnız, kararsız ve programsız hareketlerle amacı bozacağız. Ya tedbirli olalım ya da hemen işi açığa vuralım. Fakat ikisinden birini yapalım. Sivas Kongresi’nden bugün için bir yarar umuyor musunuz? Bugünkü duruma göre bu kongrenin Sivas’ta ve açık bir şekilde yapılmasını tehlikeli bulmuyor musunuz?.. Güney yönlerden Sivas’a gelecek bir baskın özellikle bu il halkının kansızlığı nedeni ile Anadolu’yu ikiye ayırır ve pek tehlikeli olur. Bunun için bu ilin, son zamana kadar tarafsız gibi görünmesi pek çok önemlidir… Sivas ve Amasya şehirleri halkı pek aşağılık, kazalarda, köylerde halk bunlardan pek çok iyi. Bundan böyle ona göre işleri düzenleyeceğim.”

“Bu telgrafa verdiğimiz karşılığı da olduğu gibi bildirmekle yetineceğim.” der Atatürk Nutuk’ta. Bazı satırlarını aktaralım:

“Ulusal örgütlenmeye genişlik ve canlılık vermek, kongrelerle ulusal amaçlarımızı uyumlu kılmak, orduyu ulusal örgütlere yardımcı durumda bulundurmak, ulusal amacımızın yitirilmesine meydan vermemek için komuta, silâh işlerinde, bilinen kesin kararı vermek hususunda yapıldığından başka türlü ve daha ölçülü davranma, acaba bugünkü meyveyi verebilir miydi? Herhalde bugünkü durum, herkesi memnun edecek niteliktedir…

İngilizler, benim İstanbul’a getirilmem konusunda olağanüstü direttiler ve hükûmete olağan üstü baskı yaptılar… Fakat, meslekten ayrılınca diretme son buldu. Buna göre sizin hakkınızda da, görevden ayrıldıktan sonra büyük diretme beklemem. Bununla birlikte aksi takdirde de, izinizi kaybetmekten ise, Salâhattin Bey’in zor duruma düşmesini yeğlerim…

Sivas Kongresi hakkındaki telgrafı daha görmedim. Gerçekten bazı yerlerde olumlu ve bazı yerlerde de olumsuz aşırılıklar görülüyor. Kuşkusuz duruma göre verimli iş görebilecek şekilde tedbirli davranmaktan yanayım. Herkes için bu kesin ve açık program, bugün toplantıya başlayan Erzurum Kongresi görüşmelerinden çıkacaktır… Sivas Kongresi’nden pek çok yarar beklerim…”

Erzurum Kongresi’nin bitiminde, yeni Savaşişleri Bakanı’ndan bir emir gelecek, Mustafa Kemal Paşa ile Refet Bey’in hükûmet kararlarına karşı gelmelerinden dolayı yakalanmaları ve hemen İstanbul’a gönderilmeleri istenecektir. (30 Temmuz 1919) Atatürk şöyle der Nutuk’ta: “Bu emre, Kolordu Komutanlığı tarafından yakışan yanıt verildi ve bu yanıtı öbür komutanlara da olduğu gibi göndererek dikkatlerini çektirttim.”

Atatürk’ün ince ince işlediği ölçülü mücadele tarzını, her hal ve şartta izlediği şeffaflık ilkesini kendisinden sonra Devlet’i yönetenlerde görmek pek mümkün olmayacak ve “ecdat” zihniyetinin uzantıları halkı yeniden etki altına almaya başlayacaktır. Halkımız da ne acıdır ki, kendisini “kansız ve aşağılık” olarak niteleyen bu ecdat zihniyetini sorgusuz sualsiz kabullenmekte ve sürekli iktidara taşımakta pek sakınca görmeyecektir.

Yüz yıl sonra, hükümet etmede yine bir “saray ve dincilik zihniyeti” hâkimdir. Bu zihniyet yüzünden ülkemizde; yalan, yolsuzluk ve yobazlık artık doruk noktasındadır. Kuruluş değerlerine, ulusal egemenliğe, demokrasiye, adalet ve özgürlüğe inananların bu zihniyetle mücadele etmesi şarttır. İktidarın yanlışlarını mizah adı altında sulandırma devri kapanmalıdır. Her yalan, her yolsuzluk ve her yobazlık ciddi olarak masaya yatırılmalı ve vatandaş durumdan haberdar edilmelidir. Bu bağlamda Anayasa Madde 2’yi hatırlayalım ve hatırlatalım:

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

Devam edecek…

Canan Murtezaoğlu

 

Dinlemek için tıklayın

 

Yararlanılan Kaynak:
SİTE, NUTUK; 2. Dosya, s-50-99


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir